Albayrak'ın Ardından
Menderes Çınar

Berat Albayrak, Erdoğan’ın kendisi ve halefi için tasarlattığı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ilk bakanlar kurulunun --ya da daha doğru bir ifadeyle Erdoğan’ın sekreteryasının-- en ziyade müsaadeye mazhar olan müstesna bir üyesi oldu. Hem girdiğimiz yolu sembolize etmesi bakımından, hem de o yolun akıbeti bakımından. Girdiğimiz yoldan kastım, bir “şahıs örgütü” haline gelmiş olan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin gelecekteki “şahsı” olarak konumlanmış olmasından ibaret değil. Albayrak, siyasi kariyerinin AKP’nin bir şahıs partisine dönüşme süreci üzerine kurulmuş olması bakımından da sembolik idi. Zira, AKP içindeki tecrübeli, nitelikli ve kendisinden bağımsız bir siyasi varlığa/karaktere sahip siyasetçileri marjinalleştirmek amacıyla “gençlerle yürüyeceğiz” dedikten sonra Erdoğan’ın birlikte yürüdüğü gençler AKP’nin içinden, örneğin Gençlik Kolları’ndan devşirilmiş gençlerden ziyade, kendi akrabası olan gençlerin (oğlunun, damadının) arkadaşları ve onlar etrafında kurulmuş bir ağ içinde yer alan gençler oldu. Bu bakımdan Erdoğan’ın şu sıralar üyelik seferberliği ile meşgul ettiği parti örgütüne uzunca bir süredir şüpheyle ve mesafeli baktığı düşünülebilir. AKP’li siyasetçilerin giderek artan oranlarda trol profili kazanmasının kökenleri de bu süreçte bulunabilir. İkincisi, bu gençler Erdoğan’ın kendilerine verdiği gazete, televizyon, düşünce kuruluşu, idari pozisyon vb. imkânlarla kamusal tartışma gündemini ya da popüler bir ifadeyle algı yönetimini, Erdoğan’ın liderliğini, misyonunu, siyasi cesaretini ve maharetini AKP aleyhine yüceltecek şekilde belirlediler. Her bir olayın Erdoğan etrafında döndüğü, AKP yönetime yönelik eleştirinin/muhalefetin Erdoğan karşıtlığına indirgendiği, Erdoğan’ın ise bilumum iç ve dış düşmanlara karşı memleketin aslına rücu ettirilerek kurtuluşunu, dirilişini, şahlanışını (izlediği/ürettiği politikadan çok varlığı ve retoriği ile) temsil ettiği dünyamız böyle kuruldu. Kurulması büyük ölçüde bu ekibe ihale edilen kültürel iktidardan anlaşılan/beklenen de bu uydurma anlatının herkes tarafından sorgulanmadan kabul edilen normal haline gelmesiydi. Bu bakımdan Albayrak(lar) bütün medya gücü vs. ile kamusal tartışmayı domine ederek yeni Erdoğancı gerçeklik rejimini kurma iddiasında olan post-yapısalcı ve para-politik AKP kanadıydı. Bu kanat, Erdoğan’ın kendilerine açtığı alanda “buradan uzaya dört şeritli yol yaptık dese, halkımız inanıyor” diyerek, Erdoğan’ın karizmasını parlattı, onun güvenilirliğine ustalığına ve seçim kazanma yeteneğine fazlasıyla yaslandı ve toplumsal gerçeklikle yüzleşmek yerine toplumsal gerçekliği kurmakla görevlendirildikleri için etkili oldukları ölçüde --ki oldukça etkili oldular-- hem Erdoğan’ı hem de AKP’yi toplumdan kopardı.

Öte yandan Albayrak, hem Erdoğan hem de onun Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi için sürekli maliyet üreten bir figür oldu. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin daha ilk Bakanlar Kurulu’nda, birleştirilen iki bakanlığı uhdesine alarak bütün ekonomiyi teslim alan, Erdoğan’ın-damadı-bakan olarak sistemin şahsileştiğinin, hatta ortada şahıstan öte bir sistem olmadığının göstergesi haline geldi. Erdoğan’ın yeni kurduğu Varlık Fonu’nu da damadı bakanıyla birlikte kontrol ediyor olması ve damadı bakanının diğer bakanların çoğundan ön planda ve serbest olması bu göstergeyi güçlendirdi. Daha da önemlisi, döviz kurlarındaki artışa bakmadığını, döviz kurlarındaki artışla ilgilenmediğini, dövizle maaş alıp, iş yapmadığımız için bizim de ilgilenmememiz gerektiğini ifade eden demeçlerinden anlaşılacağı gibi, Albayrak kötünün de ötesinde toplumdan kopukluğunun nişanesi kayıtsız bir yönetim gösterdi. Güvenilirlik açısından son derece olumsuz olan bu halde, ilan edilen yeni ekonomi programları da, olaylara nezaret ediyoruz babından bir ritüel haline geldi. Albayrak ekonomideki olumsuz gidişatın, ekonomiyi yönetememesinin ya da yönetmemesinin kendi siyasi kariyeri açısından yarattığı tahribatı iki şekilde telafi etmeye çalıştı. İkisi de sorumlu olduğu alanda olumlu bir performans göstermeye yönelik doğru/etkili politikaların nihayet benimsenmesini ifade etmedi. Birincisi, sondaj gemilerini denizlere süren Enerji eski Bakanı olarak Karadeniz’de doğalgaz bulunmasında büyük pay sahibi olduğunu, hatta doğalgazın bulunmasının kendi eseri/başarısı olduğunu Erdoğan’ın da katıldığı iki şaşaalı törende --törenlerin gerçekleştirilme biçiminden anlaşılacağı gibi-- iki kez ilan etti. İkincisi, hayatta onur duyduğu iki unvanın babasının oğlu, Erdoğan’ın damadı olmak olduğunu ifade ettiği konuşmasında; bugün Erdoğan’a methiyeler düzen diğerlerinin aksine kendisinin Erdoğan’la bir menfaat değil dava ve gönül ilişkisi olduğunu ve bu ilişkinin dava noktasında ölümüne bir ilişki olduğunu ifade etti. Böylece, hem kötü ekonomi yönetiminin bir davaya hizmet olduğunu, bu davayı anlamadığımız için kötü saydığımızı iddia ederek, yönetimini bir erdem haline getirdi, hem de akrabalıklarının kendisini davanın has adamı yaptığını ifade ederek kendisine muhtemelen parti içinden de yönelen eleştiriler karşısında yerinin sağlamlığını vurguladı. Albayrak’ın istifa metnindeki at izi, it izi ve hak ve batıl göndermeleri bu (öz)güven bağlamında değerlendirilmelidir. 

Albayrak-Erdoğan ilişkisi muhtemelen Erdoğan kanadında da en azından bir miktar Albayrak’ın dediği gibi olduğu için Albayrak ürettiği maliyete nazaran uzun denilebilecek bir süre görevde kalabilmiş, görevden alınmamış, istifası istenmemiştir. Bununla beraber, zaman zaman yaptığı “hâlâ kültürel iktidarımızı kuramadık” ve daha yakın zamanda yaptığı “medyamız en modern altyapıya sahip ama bizim sesimizi ve nefesimizi yansıtmıyor” çıkışları, Albayrak(lar)’ın başında bulunduğu AKP’nin post-yapısalcı kanadına yönelik eleştirileri olarak değerlendirilebilir. Albayrak’ı istifaya götüren süreç ise en son AKP milletvekillerine yaptığı ve ekonomideki sorunun psikolojik olduğunu iddia ettiği sunumun tepkiyle karşılanmasından sonra, kendisine deyim yerinde ise kayyum atanmasıyla başlamıştır. Olayların gelişiminden anlaşılabildiği kadarıyla, Albayrak da Merkez Bankası’na kendisine rağmen birinin atanmasına kırılarak/kızarak, kırıldığını/kızdığını “at izinin it izine karıştığını, hak ve batıl ayrımının kaybolduğunu” iddia ederek ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin belirlediği hadleri aşarak istifa etmiştir. Albayrak istifasını kimseyi yakmadan duyurabileceği tek mecra olan kendi Instagram hesabından duyurmuş, ancak duyurusundan bir gün geçtikten sonra “görevden af talebinin” kabul edildiği açıklanarak, haddi bildirilmiştir.

Mevcut şartlarda siyasi geleceği riskli görünen Erdoğan, Albayrak’ın istifasının ardından yaptığı ilk açıklamada ekonomide ve hukukta yeni bir reform hamlesi başlatacaklarını ilan/iddia etti.  Bu aynı zamanda, Erdoğan’ın Albayrak’ın istifasını onu bir günah keçisi ilan etme fırsatı olarak değerlendirebileceği anlamına da gelebilir. Bunu bir arayışın, kendini günahsız ilan ederek, yeniden var etme arayışının göstergesi olarak değerlendirmek yerinde olur. Erdoğan’ın başında bulunduğu mevcut iktidar konfigürasyonu ülkeyi yöneterek değil, toplumu ve muhalefeti bastırarak/sindirerek kendi iktidar pozisyonunu korumaya dayandığı için bu arayışın bazı çevrelerde heyecan uyandıran, hayırlı bir arayış olarak karşılandığını söyleyebiliriz. AKP kanadından Bülent Arınç’ın ve Abdülhamit Gül’ün Kavala, Altan, Demirtaş gibi sembol haline gelmiş bazı hukuksuz sindirme pratiklerini (FETÖ’yle mücadeledeki hukuksuzluklara değinmeme düsturunu çiğnemeden) bizim de duyabileceğimiz şekilde dile getirerek, hukuk ve adalet çağrılarında bulunması bu arayışın yarattığı fırsatların değerlendirilmesi olarak görülebilir.

Buna karşılık mevcut iktidar ortaklığının baş paydaşı olan MHP lideri, Erdoğan’ın reform vaadinden sonra yaptığı ilk Grup konuşmasında “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin “tarihi bir yönetim reformu” olduğunu ekleyerek, “demokrasi ve hukuk alanlarında yeni hamlelerle muhteşem bir kalkışın yaşanacağını” düşündüğünü ifade etti. Böylece, ittifaklarının nedeni olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne, dolayısıyla ittifaklarına bağlılığını bir kez daha tazeledi. Ancak, Erdoğan’ın arayışına verilen reaksiyon bundan ibaret olmadı. Bildik, muhalefeti bastırarak, kriminalize ederek hareketsizleştirme ve böylece kendilerini alternatifsiz, seçmeni seçeneksiz bırakma stratejisinin alametleri bir kez daha gösterildi. MHP’nin kendi mutfağında hazırlayıp 2020 başlarında savcılığa sunduğu CHP lideri Kılıçdaroğlu hakkındaki suç duyurusunun fezlekesi geçtiğimiz günlerde Meclis’e geldi. Fezlekeye göre, Demirtaş’ın tutukluluğunun eleştirilmesi, iktidarın yargıyı siyasallaştırdığının söylenmesi, belediyelere yapılan kayyım atamalarının eleştirilmesi ve Türkiye’nin beka sorunu olmadığının dile getirilmesi, ana muhalefet liderinin dokunulmazlığının kaldırılarak yargılanmasını gerektiren suç isnatları. Bu fezlekeyi, Kılıçdaroğlu’na Türk düşmanı, vatan haini ve bölücülerin hizmetlisi diyerek hakaret ve tehdit içeren ifadelerde bulunan bir suç örgütü liderine “ülküdaşımdır” diyerek sahip çıkılması takip etti. Son olarak, DTK avukatlarına yapılan geniş operasyonla “muhteşem kalkış” yaşatacak reformların öngörülen sınırları Erdoğan’a iletilmiş oldu.

Elimizdeki siyasi sicili Erdoğan’ın bir demokrasi anlayışına ve tecrübesine dayanarak “reform” yapmadığını, reformdan daha çok kendi iktidarına hizmet edecek değişiklikleri ve illüzyonları anladığını gösteriyor. Bunun en yakın örneği “tarihi yönetim reformu” olarak değerlendirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin olağanüstün hal şartlarında, ne Meclis’te ne de kamuoyunda demokratik bir tartışma yürütmeden, demokratik niteliği tartışmalı bir referandum sürecinde ve güçler ayrılığı ilkesini bütünüyle çiğneyecek şekilde kurulmasıdır. Dolayısıyla, bugün reformdan kastedilen, Erdoğan’ın kendisi için tasarlattığı bu sistemde, güvenlikçi, kutuplaştırıcı, hamasi milliyetçi siyasi seçenekleri ve baskıcı, otoriter enstrümanları bakımından kendi kendisini köşeye sıkıştırmış olan ve sıkıştığı köşede gün geçtikçe tükenen Erdoğan’ın kendisini yeniden var etme girişimidir. Erdoğan bu köşeye mutlak güç olmak amacını gerçekleştirmek için sıkıştı, fakat ancak çeşitli güç odaklarına bağlı ve bağımlı bir güç olabildi. Bu bakımından iktidara bütünüyle sahip olsa bile inisiyatif alma kapasitesi sınırlı idi. Bu güçler ayrılığı ilkesinin getireceği yetki alanları belli, gayri-şahsi, kurumsal güç paylaşımını reddetmesinin bir sonucu idi.

Erdoğan’ın kendisini sıkıştırdığı köşeden çıkabilmesi, kendisi için kurduğu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen “şeyi” ya da daha doğrusu ortada kendisinden öte bir sistem olmadığı için “şahsını”  tartışmaya açmayı gerektiriyor. Daha önce --son yerel seçimlerde aldığı yenilgiden hemen sonra yaptığı ve Bahçeli’nin karşı çıktığı Türkiye İttifakı çağrısı ile-- kendi konumunu tartışmaya açmadan sıkıştığı köşeden kurtulmayı denemişti. Erdoğan bütün siyasi kariyerini ve karizmasını eleştirilemezlik ve yüceltilme üzerine kurdu. Üstelik bunu partisine bir disiplin empoze ederek ve partisine paralel olarak hareket eden para-politik bir kamusal iletişim, tartışma ağı kurarak yaptı. Dolayısıyla, buradan dönüş için yıllardır koyduğu pek çok taşı kaldırması, hatta fırlatıp atması gerekecek. Bu çok zor çünkü Erdoğan artık o kadar da bağımsız bir değişken değil ve fakat siyasetin aynı zamanda imkânsızın sanatı olduğu da unutulmamalıdır.