Tony ve Christopher
Kenan Erçel

Çok uzun zaman oldu izlemeyeli. Nerden aklıma geldi kim bilir…

Gelmiş geçmiş en iyi televizyon dizileri arasında sayılan “The Sopranos” (1999-2007) ABD’nin New Jersey eyaletindeki bir mafya lideri (Tony Soprano) ve onun çevresindekilerin hayatlarını konu edinir. İlk sezonda tepedeki reisin kanser yüzünden erken yaşta ölmesiyle birlikte Tony ve “Junior” lâkaplı amcası arasında bir iktidar mücadelesi başlar. Hem başı yargıyla dertte olduğu hem de zamana ayak uydurmakta güçlük çektiği için Junior dezavantajlıdır, genç ve kurnaz Tony hızla dizginleri ele geçirmeye başlar. Birinci sezonda tiplemeler biraz daha karikatürize ve mizah dozu nispeten yüksektir. Ve fakat takip eden her sezon dizi gerek içerik gerek o içeriğin sinematografiye yansıyan tonalitesi bakımından gittikçe daha karanlık bir çehreye bürünür. Neticede, insan ruhunun çirkinliklerine daldıkça güzelleşen Dostoyevski-vari, müthiş bir yapıt çıkar ortaya.

Bir atık toplama şirketini paravan olarak kullanan Tony ve ekibi irili ufaklı birçok iş çevirerek yolunu bulmaktadır. Bölge esnafından toplanan haraçların, kumar oynatmanın, tefeciliğin, plazma TV ya da vitamin hapları yüklü tırları gaspetmenin yanısıra daha yaratıcı tezgâhlar da çevirirler. Bunlardan birinde Tony, bir belediye meclisi üyesinin yardımıyla yoksul bir mahallede ucuza kapattığı köhnemiş evleri Konut ve Şehircilik İdaresi’ne üç katı fiyata okutur. Vurgunun büyüğü Esplanade adlı imar projesidir. Mafya bu devasa kamu projesinde hem bağlantılı olduğu taşeron firmalar üzerinden nemalanır hem de sendika üzerindeki nüfuzunu kullanarak edindiği, hiç çalışmayan ve hatta bazıları işe dahi gelmeyen şantiye kadrosunun topladığı maaşlardan.

Aile odaklı bir anlatıdır “The Sopranos”. En merkezde baba, anne ve çocukların olduğu, uzak/yakın akrabaları ve silah (dava?) arkadaşlarını da içeren büyük bir aile. Bir de aile ile dışı arasındaki sınırda dolanan metresler (gumar) vardır. Dizinin reklam kampanyalarından birinde kullanılan şu slogan manidardır: “Cehennem’in öfkesi aileninki yanında sönük kalır.” [1]

Tony’nin bir kızı, bir de oğlu vardır. Kızı Meadow zeki, alımlı, başına buyruk bir karakterdir. Dizi başladığında lise yıllarındadır, sonra prestijli Columbia Üniversitesi’nde hukuk okur. Babasının mafya ile bağlantılı olduğuna erken yaşta uyanır ve hatta bunu Tony’nin yüzüne çarpar ama kazandığı entelektüel donanım marifetiyle zamanla bu duruma süslü kılıflar bulmaya başlar. Mafya, modern Batı-merkezci normların tu-kaka ilan ettiği ama toplumsal ihtilafları çözmekte etkili eski bir İtalyan kültürü mirasıdır aslında. Tabii, bu ussallaştırma çabaları Meadow’un vicdanını ancak kısmen yatıştırmaktadır. Sopranos ailesinin huzuru, Amerikan bir deyişle, “odanın ortasında duran filin” görmezden gelinmesine dayalıdır. Sürpriz bir gelişme (örneğin eve FBI baskını) ya da aile fertlerinden birinin Tony’nin damarına basmak için mevzu etmesi haricinde mafya gerçeğine karşı zımni bir inkârcılık mutabakatı hakimdir çekirdek aile içerisinde. Ve sivri dilli çıkışlarına, isyanlarına, küsmelerine rağmen Meadow babasının kızıdır.

Anthony, Junior (A. J.) ablası kadar uyanık, yetenekli değildir. Zaman zaman alıklığa varan bir saflığı vardır. Okulda dikiş tutturmakta zorlanır. Fiziken babasıyla büyük bir tezat oluşturur; Tony ne kadar iri yarı, Alfa bir erkekse A. J. o kadar çelimsiz, ürkektir. Her ne kadar oğlunun kendi izinden gitmesini istemese de aralarındaki bu benzemezliğe hayıflanır bazen. Kendisi gibi panik ataklar geçiren oğlunun niye babasından başka vasıfları değil de bu illeti aldığına dertlenir.

Dolayısıyla Tony’nin liderliği devretmek için çekirdek aile dışından bir veliahta ihtiyacı vardır. Bunun için “yiğenim” diye hitap ettiği ama aslında eşinin ikinci dereceden kuzeni olan Christopher’ı seçer. Christopher’ın artık hayatta olmayan babası, Tony’nin de saygı duyduğu, alemin eski ağır abilerindendir. Babasının ölümünden beri Christopher için Tony bir baba figürü, Tony içinse Christopher manevi oğlu gibidir; toyluğuna, uçarılığına, zaaflarına rağmen bayrağı devretmek için kötünün iyisi bir adaydır.

Christopher’ın genç yaşına rağmen Tony’nin kollamasıyla örgüt hiyerarşisinde hızla yükselmesi daha kıdemliler arasında husumet yaratır. Bulundukları mevkiye gelmek için yıllarca ter ve kan dökmüş, nice badireler atlatmış gedikliler için bu akraba kayırmacılığı racona ters değildir belki ama büyük bir hasetlik kaynağıdır. Bazen Christopher’ın kulağını çekerek, bazen diğerlerine ayar vererek bir denge tutturmaya çalışır, Tony.

Ancak Tony’nin Christopher’dan yana daha önemli dertleri vardır. Christopher alkol ve uyuşturucu bağımlılığından muzdariptir. Bu durum ilk ayyuka çıktığında Tony de dahil olmak üzere Christopher’ın yakın çevresinden bir grup insan sorunuyla yüzleştirmek maksadıyla kendisine baskın bir ziyaret yaparlar. Dizinin en başarılı sahnelerinden biri olan bu müdahale (intervention) seansında herkes sırayla Christopher’ın bağımlılığının kendi hayatını nasıl olumsuz etkilediğine dair birkaç örnek verir. Fakat Christopher’ın savunmadan atağa geçip diğerlerinin ikiyüzlülüğünü ifşa etmeye kalkışması üzerine işler süratle çığrından çıkar ve buluşma Christopher’ın okkalı bir dayak yiyip hastanelik olmasıyla sonlanır. Hastanede Tony Christopher’a iki seçenek sunar: Rehabilitasyona gidip içkiye, uyuşturucuya ilelebet tövbe etmek ya da…

Christopher durumunun vehametine uyanıp hızla toparlanır ve Yeşilaycı bir hayat tarzı benimser. Ne var ki iradesine hakim olabilmek için içkiye, eroine erişiminin kolay olduğu ortamlardan uzak durması çok güçtür çünkü faaliyet gösterdiği “işkolu” bu tür mekanlarda sıklıkla bulunmayı gerektirir. Örneğin, ekibin merkez üssü, Bada Bing adlı bir striptiz kulübüdür. Üstelik Christopher’a bizzat tekme tokat “müdahale” etmiş yakınları bir noktadan sonra onun tövbekârlığını tiye almaya başlarlar, “bir kereden bir şey olmaz” diye kanına girmeye çalışırlar. Christopher nefsini dizginlemekte zorlanır. Bir gece yan koltukta Tony otururken kaza yapan Christopher, hurdaya dönmüş arabada kanlar içinde can çekişirken kokain almış olduğunu itiraf eder; ambulans çağrılırsa başının derde girmesinden endişelidir. Kazayı ufak sıyrıklarla atlatmış olan Tony o noktada yola daha fazla Christopher’la devam edemeyeceğine kanaat getirir ve Christopher’ın ağzını, burnunu eliyle tıkayarak oracıkta hayatını sonlandırır.

Bu soğukkanlı cinayette kıskançlık[2] gibi başka saikler rol oynasa da Tony’nin başlıca endişesi bu halde FBI’ın eline geçecek olursa Christopher’in çok kolaylıkla çözülebilme, itirafçı olma ihtimalidir. Zaten daha önce Christopher’ı rehabilitasyona gönderdiğinde de Tony’nin asıl derdi “yiğeninin” sağlığı, esenliği değil, bu zayıf halkayı sağlamlaştırmaktır. Aileden olmak Christopher’a ikinci, hatta üçüncü şansın tanınmasına imkân vermiştir ama Tony’nin işleri ciddi şekilde tehlikeye girdiğinde ayağı kaydırılmayacak, kellesi alınmayacak kimse yoktur. Nitekim dizi boyunca bizzat Tony en yakın arkadaşlarından Pussy’i ve 17 sene yattıktan sonra hapisten çıkan kuzeni (ve adaşı) Tony’i öldürür. Zincirin son halkası müstakbel veliahtı Christopher olur.

Tony bu cinayetleri işler ya da işlettirirken kendince geniş ailenin çıkarlarını kolluyordur. Ve fakat dizinin sonuna geldiğimizde dizinin başındaki kadrodan neredeyse kimse kalmamıştır. Tony’nin en yakınları ya rakipleri ya da kendisi tarafından harcanmıştır. Ama Tony yıkılmamış, ayaktadır; zaten önemli olan da budur.

Çok uzun zaman oldu izlemeyeli. Nerden aklıma geldi kim bilir….                   


[1] “Hell hath no fury like family”. Bu cümle yanlışlıkla Shakespeare’e atfedilegelmiş “hell hath no fury like a woman scorned” (Hor görülmüş/reddedilmiş bir kadının öfkesi yanında Cehennem’inki sönük kalır) ifadesinden uyarlanmıştır.

[2] Christopher’ın nişanlısı Adriana bir gece Tony ile araba kazası geçirir. Tony ile Adriana’nın bir ilişki içerisinde olduğu dedikoduları yayılınca Christopher dellenip zil zurna sarhoş bir şekilde Bada Bing’i basar, havaya ateş açıp Tony’e meydan okur. Diğer bir “aşk üçgeninde” Tony’nin ilgi duyduğu emlakçı bir kadın ile sonradan Christopher ilişkiye girer. Christopher durumu Tony’e itiraf ettiğinde Tony kayıtsızmış gibi davranır ama kıskançlığın içini kemirdiği bellidir.