Otoriter Çözümler
Aybars Yanık

Capitol kâbusu kısa sürse de bu baskının sonuçları ve ABD demokrasisi üzerindeki etkileri uzun zaman tartışılacak gibi görünüyor. Neticede, Halk’ın Evi’nin, kendilerini Halk’ın Evi’nin asıl sahibi olarak (“that’s our house”) görenlerce basılması ABD açısından sarsıcı bir andı. Duvarlarda insanlar, binaya tırmanıyorlar, birazdan içeri girecekler; hakikaten paranoya pompalayan bir Hollywood film sahnesi gibi.

Öte yandan, ABD’de alternatif sağ hareketler (alt-right movements) üzerine araştırma yapanların oluşturduğu ciddi bir birikim var; onlar bu denli “cesur” bir baskını öngörüyorlar mıydı bilmiyorum ancak hiç beklemediklerini de sanmıyorum. Aşağıda fotoğrafı bulunan kişi (Jake Angeli, meşhur Qanoncu) ve yanındakiler ABD aşırı sağıyla ilgilenenler için tanıdıktır.

Hızlıca yapılmış bir ankete göre rakamlar da çok iç açıcı değil. Oy kullanan Cumhuriyetçilerden %45’i eylemleri desteklerken, %43’ü ise desteklemediğini ifade ediyor. %27’si bu baskının demokrasiye tehdit olduğunu düşünüyor.[1]

Baskın öncesi toplaşmada ve sonradan baskını yapan grupta Trump’ı gereğinden fazla ılımlı bulanların, pek çok farklı ideolojik motivasyondan beslenenlerin (örneğin dümdüz Nazi değil hepsi), yine pek çok farklı eylem pratiği benimseyenlerin olduğuna eminim. Bu grupların ne istediği, ne amaçladığı, neler yaptıkları, nerelerde örgütlendikleri, daha önemlisi daha başka neler yapabilecekleri, ne kadar ileri gidebilecekleri önemli tartışma başlıkları olacak; polisin “Siyah Hayatlar Değerlidir” eylemlerine katılanlara göstermediği müsamahayı bu gruptakilere gösterdiği ve bir polisin binanın içerisinde gruptan biriyle fotoğraf çektirmesi de öyle…

Bunlar bir yana, Capitol’un dışına kurulan darağacı, bana birkaç ay önce rastladığım başka bir haberdeki fotoğrafı hatırlattı: Birkaç Amazon işçisi, kötü muamele, işten çıkarmalar, insafsız çalışma saatleri nedeniyle Jeff Bezos’un malikanesinin önüne bir not ile birlikte giyotin bırakmışlardı: “Zengin adamları değil, yoksul ahaliyi destekleyin.”

Darağacının bu fotoğrafı çağrıştırması elbette bu iki fotoğrafın siyasi imalarını denkleştirmemden kaynaklanmıyor. Ama bir ortaklığı gösteriyor: sorunlara şedit, kesin ve netice alıcı yanıtlar. Sallandırmak lazım bunları ve vuralım gitsin kellesini.

Bu ve benzeri araçlar eylemlerde ilk kez kullanılmıyor elbette, eylemci kuşaklar önceki eylemlerden öğrenirler, ama bilhassa son on-on beş yıldır, bu araçlar eylemlerde sanki daha yoğun bir biçimde kullanılıyor. Toplumsal taleplerin “radikal” olmadığı durumlarda dahi (örneğin öğrencilerin borçlarının silinmesi veya ertelenmesi talebi), talebin ifade ediliş tarzı şedit, kesin ve keskin oluyor: kendini ateşe verme, ölüm oruçları, darağacı ve giyotinlerin eylem alanlarına getirilmesi, yağmalama –yağma ama bu son girişimde de görülebileceği üzere, örneğin dükkân yağmalamanın yanı sıra, daha sembolik mekânları (Temsilciler Meclisi Sözcüsü Nancy Pelosi’nin odası gibi) yağmalama, koltuğu devralma.

Bu son baskın girişiminde herhangi bir toplumsal talep var mıydı emin değilim ancak vardıysa bile bu ABD’nin köklü demokrasi geleneğinden vazgeçilmesini dikte edecek denli “radikal” bir talepti: seçim sonuçlarını geçersiz sayın çünkü eğer seçimlerde hile yapılmasaydı, Trump zaten -doğal olarak- başkan olacaktı. Öyleyse Trump’ın başkanlığını tanıyın. Bu açıdan sembolik mekânların ele geçirilmesi ve geçici de olsa devralınması başlı başına anlamlıydı.

Burada amacım toplumsal eylem biçimlerini sorgulamak değil, eylem biçimlerinde son yıllarda göze çarpan bir eğilime, yani toplumsal talebin ifade ediliş biçimindeki sertleşmeye dikkat çekmek.

Siyasi sorunları ortadan kaldıracak değişimlerin gerçekleşmesinin çok zor, bir şeyleri değiştirmenin neredeyse imkânsız olduğu kanaati zaten çok güçlüydü; buna bir de “eğer değişebilecekse bu ancak büyük bir zor/güç kullanarak olabilir çünkü sorunları belirli bir düzenlilik içerisinde çözmeye aday mevcut siyasi kurumların, aktörlerin ve örgütlenmelerin kendilerinin söz konusu sorunların bir parçası olduğu” görüşü eklendi. Yozlaşmış kurumlara ve elitlere karşı seferberliğin başarılı olmasının maddi ve düşünsel temelleri çok güçlü. Trump’ın milyonerler sınıfına dahil olmasının sorun yaratmadığı bir temel bu.[2]

Otoriterleşme dendiğinde, odak ister istemez biraz iktidardakilerin uygulamalarına ve gücün bir elde, organda, yapıda birikmesine yoğunlaşıyor fakat yönetilenlerin yanıtları, reçeteleri ve çözümleri de gitgide otoriter bir üslup/tarz içeriyor ve çağırıyor sanki. Üstelik bütün bunların tepeden aşağıya doğru yayıldığından da o kadar emin değilim.

Bu eğilimin nedenleri üzerine düşünmek gerekir.


[1] Matthew Smith, Jamie Ballard ve Linley Sanders, “Most voters say the events at the US Capitol are a threat to democracy”, YouGov, 7 Ocak 2021, https://today.yougov.com/topics/politics/articles-reports/2021/01/06/US-capitol-trump-poll

[2] Grup içeri girmeye hazırlanırken içlerinden biri binanın içindekilerin kendilerinden çok koptuğunu, bu insanların nasıl yaşadıklarına ve maaşlarına bakmak gerektiğini, binada çok fazla milyoner olduğunu ve dolayısıyla ortada düzgün gitmeyen bir şeyler olduğunu söylüyordu.