Son Koz Vakti
Ömer Laçiner

Recep Tayyip Erdoğan’ın AKP genel kongresinde yapacağı ve  “manifesto” öneminde olacağını bilhassa belirttiği konuşmasında  ne diyeceğini –lafzını–  merak etmek gereksiz. Çünkü vereceği mesajın içeriğini, anlam ve hedefini şimdiden  ve hatta en geç son bir aydan beri biliyor olmalıyız. Özetleyeyim: Cumhuriyetin yüzüncü yılına “yüzyıllık parantezi kapatmış” olarak girmeyi hedeflediğini, bunun için gerekeni yapma seferberliğini resmen başlattığını şu veya bu biçimde ifade edecektir Erdoğan.  

“Kamuoyunu alıştırmak, yönlendirmek” faslından konuşan bazı AKP sözcüleri hedefin ne olduğunu tariften kaçınarak “iktidardaki 19 yılımız  hazırlık dönemiydi, asıl şimdi başlıyoruz”  diyerek, kongreden sonra girişecekleri geniş çaplı “harekat”ın, yıllar öncesinden zamanlaması, aşamaları ve kadroları özenle hazırlanmış bir planlamanın sonucu olarak görülmesini, böyle algılanmasını empoze etme telaşındalar. Muhalefet cephesinin kimi unsurlarının, sözgelimi CHP’deki “ulusalcı” kanadın bu tür “açıklamalar”ın üzerine atlayacağını, “biz zaten biliyorduk, defalarca söyledik, nihayet itiraf ettiler” deyip kendilerine bir doğrulanma payı çıkaracaklarını da biliyor, beklemiş ve özellikle de istemiş olmaları muhtemeldir. AKP kongresinden itibaren yapacakları hamlelerin bu açıdan görülmesi gayet işlerine gelir. Çünkü her şeyden önce iktidar cephesinin on yıllar öncesinden hazırlanıp, koşulları ve imkânları titizlikle oluşturulmuş bir plana göre davrandığı algısı, şu son yıllarda hayli yaygınlaşan “bu iktidar aklını, izanını mı yitirmiş?” sorusunu hasıraltı ettiği gibi bir kudret ve maharet halesiyle de donatacaktır. Bir taşla iki kuş yani.

İkincisi ve daha önemlisi, bu “çok önceden planlayıp hazırlanma” algısı, bunu yapmış olanın hazırlanma evresinde güç ve imkânlarını sürekli arttırdığı ve yeterli düzeye ulaştığında harekete geçtiği kabulüne yaslanır. İyi de AKP ve MHP ittifakının  kurulduğu tarihten bu yana kullandıkları devlet zorunu arttırmanın dışında kuvvetlenmelerini değil her bakımdan zayıflamalarını, pörsümelerini görmemize ne diyeceğiz? Eğer ortada iddia edildiği gibi çok önceden hazırlıkları titizlikle yapılagelen bir proje var idiyse bu neden mesela AKP’nin oy gücünün zirve yaptığı 2015 Kasım seçimleri ertesinde değil de şimdi AKP, MHP’nin yedeklemesine muhtaç ve her ikisi de önlenemez bir oy kaybıyla malul iken “tam zamanıdır” denilerek ilan ediliyor? Bizim zayıflama, güç kaybetme gibi gördüğümüz meğer gücün gereken düzeye yükselmesi imiş  dememiz için mi?

Uzatmayalım. AKP sözcülerinin Erdoğan tarafından parti kongresinde açıklanacak “manifesto(!)”da “yerli ve milli” diye etiketledikleri Osmanlı toplumsal-siyasal düzenini yeniden kurma projesini fiilen gerçekleştirmeye girişeceklerini  ilan edeceğine ilişkin beyanları doğrudur. Bunu Anayasa'ya “devletin dini İslâm’dır” diye yazdırarak “taçlandırmayı” da herhalde vaat edeceklerdir.

Ancak, on yıllardır dillerinden düşürmedikleri  bu hedefe varmak için gayet ince hesaplar, hazırlıklar, planlamalar  yaptıklarını iddia ettiklerinde yalanlar alanına girmiş oluyorlar. Çünkü, birincisi bunların zihnindeki  ideal Osmanlı toplumu  köy, kasaba, şehir eşrafından payitahtın ekabirlerine kadar uzanan bir kesimin Türk ve/veya Müslüman olmaktan menkul imtiyazlar ve çıkarlara sımsıkı sarıldıkları bir toplum esas olarak. Modernleşmeye bu “yapı”yı orta-uzun vadede sürdürülemez kıldığı için karşılar zaten. “Yüzyıllık parantez”de endişeyle, kinlenerek izledikleri de buydu öncelikle. Dolayısıyla bu parantezde kaybettiklerini geri almak için öyle ince hesaplara, planlara hiç gerek yok. Karşı çıkacakları sindirmeye, susturmaya yetecek sopa kafidir. Ama –Suudi asalaklar gibi– muazzam doğal kaynak rantı üzerine oturmadığımız, ya da “ceddimiz” gibi ganimet  için sefere çıkamadığımız için  bu devirde üretimi geliştirmek, sanayileşmek  türünden sorunları da ele almak gerekli derseniz  orada durmak zorundasınız. Çünkü; bu fasılda adına titiz hazırlık, planlama ve uygulama denilebilecek bir işin  AKP’nin, hele 2021 AKP’sinin yetenek, donanım ve moral  düzeyini kat kat aştığını yeterince gördük. Ortağı MHP’nin katkısının da sadece o düzeyi bile aşağı çekmek olduğu zaten bilinmekte.

Dolayısıyla  Recep Tayyip Erdoğan’ın AKP-MHP  adına açıklayacağı “manifesto”nun Türk-İslâmcı faşizan zihniyetin teşekkül tarihinden beri kurulagelmiş hayalleri yansıtacağından şüphemiz elbette yok. O hayallerin altında yılların titiz hazırlık ve planlamaları ile oluşmuş gerçek bir inşa kabiliyeti ve gücü değil, hamaset gazıyla şişirilmiş bir derin zafiyet ve aşağılık duygusu karışımı öfke yoğunlaşması ile kaba güç tehdidi var sadece. Ayrıca hazırlık ve zamanlama tam da denk geldiği için değil, AKP-MHP ittfakının 2023 Ekim’inde iktidara tutunabilmek için bu hayali pompalamaktan başka çaresi kalmadığı için. Şunu da eklemek gerekir: AKP-MHP cephesi kendi oy tabanlarının önemlice bir kısmının  bu hayal gazına gelmeyeceğini  az çok sezdiği için kendi “öz güç”lerinin çekirdeğini oluşturan en fanatik unsurları ön plana çıkaran, onlara sürükleyici işlevler tanıyan bir kadro politikasını da  eş anlı olarak devreye sokmuştur. MHP’nin “deli”lerinin yegane “marifet”leri olan  pusu ve linç taktikleri ile sık sık boy göstermeye başlamalarının, AKP kanadında İslâm(cılık)ın karanlık yüzünü temsil eden Yeni Akit çevresinin daha ön plana çıkmasının sebebi budur.

AKP-MHP cephesinin Osmanlı haşmetiyle bezenmiş  bir “yerli/milli” kimlik egemenliğini yeniden kurma hedefli seferberlik çağrısının içeriğinin kof ve acınası arkaiklikte olduğu ne kadar doğruysa, bu yapay ve kof hayalin gazıyla harekete geçebileceklere yol açmanın bu ülkeye ve topluma verebilecekleri  zararın da o kadar büyük olacağını kestirmek zor değildir. AKP-MHP cephesinin karar mercilerinde olanların şu son aylardaki “performans”larına bakıldığında bu ölümcül kumarı pekâlâ oynayabilecekleri kanısına varabiliyor isek; vakit geçirmeden Türkiye toplumunu uyarmak birincil görevimizdir.

AKP-MHP  ittifakı söz konusu  “manifesto”larını neredeyse yarım yüzyıldır büyük çoğunluğa sahip olarak egemenliklerini pekiştirdikleri Orta ve Doğu Anadolu vilayetlerinde ve Karadeniz sahilinin büyük bölümünde zaten fiilen gerçekleştirmiş sayılabilir. Ama bu ülkenin potansiyel gücünün, kapasite zenginliğinin çok büyük kısmını barındıran yer ve yörelerde durum tersine ve gidişat da aleyhine. Batı Anadolu, Trakya, Akdeniz şeridi ve Kürt nüfus yoğunluklu illerde, metropol kentlerin hemen tamamında vaktiyle sahip olabildikleri güç ve desteği yeniden kazanamayacakları ölçüde kaybettikleri gibi buralardan kaynaklanan aleyhlerindeki havayı tersine çevirme imkânları da yitip gitti. Dolayısıyla sözünü ettikleri hedefi buralarda gerçekleştirmeyi denemeye mecburlar. Bunu da başaracaklarını umarak değil, karşılaşacakları direnişi yerli/milliliğe ihanet ve “dış güç” komplosu diye yaftalayıp destek halkalarını sıkı ve diri tutmak için yapacaklardır. O nedenle Türkiye toplumuna acilen yapılması gereken uyarı, verilmesi gereken karşı mesaj, AKP ve MHP ile ilişkilerini epeydir sorgulamakta olan bu halkaları mutlaka etkileyecek öğeler içermelidir. 

***

İktidar cenahının kalıcı bir gerçekleştirme imkânı gördüğü için değil, sırf 2023 Ekim’inde konumunu koruyabilmek için son/yegane çare diye sarıldıkları seferberlik havasını kışkırtmak için  başlatacakları bu “idealimizi nihayet gerçekleştiriyoruz” sloganlı hamlenin ağır tahribattan başka bir sonucu olamaz. Bu tahribatın en yazıklanacak kısmı da  bu ülke ve toplumun, bütün örseleme ve hoyratlıklara rağmen hâlâ azımsanmayacak olan yapıcı enerjisinde, kültürel zenginliğinde/çeşitliliğinde ve bunların bileşiminde oluşan uygarlaşma edinimlerimizdeki kayıplardır. Türkiye, AKP-MHP blokunun bu hamlesiyle  mevcut iktidar tarafından zaten fazlasıyla örselenmiş hale gelen bir toplum olma vasfını büsbütün yitireceği bir savruluş ve parçalanma girdabına bile savrulabilir. O nedenle sadece siyasal mücadele alanına yönelmiş önleyici tavır alışların değil, sivil, yani uygarlık değer ve edinimlerini içeren her alanın teyakkuza geçirilmesi şarttır. Pasif direnişlerden sivil itaatsizlik biçimlerine, protesto ve genel grevlere kadar bütün medeni muhalefet yöntemleri düşünülmelidir.

AKP-MHP iktidarında somutlaşan içeriğiyle koflaşmış ve çürümüş bu “beka tehdidi ve tehlikesi”ni mümkün en az tahribatla savuşturabilmeyi umalım ve gayret edelim.