"Seviyorum seni çaresiz bir vatanken…"
İlhan Sami Çomak
Süleyman Demirel, 1960’ların ikinci yarısında, zevkle başbakanlık ettiği zamanlarda, “vatan yapmak” ifadesini kullanıyor bir iki yerde. 1967 Ağustos’unda, Konya’da bir baraj açılışında, sulama ve bayındırlık atılımlarından dem vururken, “Türk milleti bir vatan yapmanın gücünü haizdir,” diyor. 1969 Temmuz sonlarında, Diyarbakır’da, kendisini dinleyen vatandaşlara, esas davanın, şu soru etrafında döndüğünü söylüyor: “Nasıl bir vatan yapacağız?”
Şüphesiz Demirel’in derdi, davası, bayındırlık hizmetleri cinsindendir. Mühendisçe düşünür. Nasıl diyordu: “Ben mühendisim, benim işim yapmaktır… Ben, yapmanın adamıyım.”
Yine de, bir kenarından, vatanı hazır bulunan, miras alınan, sahip olunan bir varlık değil de, ‘yapılacak’ bir edim olarak, bir oluş olarak düşünmenin ucunu görebiliriz bu sözlerde.
“Nasıl bir vatan yapacağız?” sorusu, vatana bir mülk değil de, bir proje, bir tasarı, bir emel, bir hayal olarak bakmaya pencere açar.[1] Nasıl bir yerde, hangi değerlerle, nasıl ilişkiler içinde yaşamak istiyoruz? Nasıl bir “biz” olmayı istiyoruz? Bu sorulara pencere açar. Cahit Sıtkı’nın “Memleket isterim”i makamından sorulara…
***
Sahih anlamıyla vatanseverlik düşüncesinin penceresinden söz ediyoruz neticede. Sahih anlamıyla kastettiğim, cumhuriyetçi düşünce geleneğinin, milliyetçiliğin gaspına ve tadillerine uğramamış ‘has’ vatanseverliğidir. Vatandaşların erdemli bir siyasî ve toplumsal hayat kurması, dayanışma içinde adaletli şartlarda bir arada yaşaması emeline bağlı, heves ve heyecanını sadece buradan çıkartan bir vatanseverlik. Vatana, ideallerinizi, emellerinizi bir şekle şemâile sokacak, onlara bir hayatiyet ve yer-yurt kazandıracak, onları ‘yere indirecek’ bir fikir olarak bağlanan bir anlayış.
Bu vatanseverlik düşüncesini anlatan inci gibi bir risale var: Maurizio Viroli: Vatan Aşkı.[2] Düşünsel düzlemde bildiğim en güçlü yerli ifadesi, Hilmi Ziya Ülken’in “vatandaş milliyeti” terimini kullanan İnsanî Vatanperverlik kitabıdır. 1933’te yayımlanan kitabın, müellifin en çabuk ve ‘en çok’ unutulan kitabı olması, bize başlıbaşına bir şey söyler. Sahih -ısrarla bu sıfatı tekrarlayacağım- bir vatanseverlik perspektifini tartışmaya çalışan yeni bir kolektif girişimi de zikredeyim: https://yurtseverce.com/.
Bu ‘saf’ haliyle vatanseverliğin tarihte soluk aldığı anlar mahduttur; milliyetçiliğin gaspından, -sosyalistlerin/komünistlerin elinde bile-, sıyrılması hiç kolay olmamıştır.[3] Gandhi’nin Batı medeniyeti hakkındaki fikrini soranlara verdiği cevap gibi: “İyi bir fikir olabilirdi,” diyebiliriz yani. Veya yine de derin bir nefes alıp, vatan hamaseti kol gezerken, oradan ilham arayabiliriz.
‘Sahih’ vatanseverlik, ütopik bir ufka açılır zaten. Onun bağlılığı, sevmeye değer bir ülke yaratma aşkınadır; demek ki vatanı, istikbaldedir. Okuyucu romanıyla –ve filmiyle- bilinen Bernhard Schlink’in bir risalesi, adını koymuştu: Bir Ütopya Olarak Vatan.[4] Andığımız Hilmi Ziya’nın 1918-1921 arası yazılarına verilen ad da, bilinmezlikten-müphemlikten gayrı, ütopik boyuta göz kırpar: Anadolu Hayali.[5]
***
Sahih vatanseverlik düşüncesinin modern bir sureti, “anayasal vatanseverlik” kavramıdır, biliyorsunuz. Hilmi Ziya’nın “vatandaş milliyeti” dediği millet tanımına dayanır bu kavram; yani millî bağı soyda sopta kökte kökende dilde dinde ırkta değil münhasıran vatandaşların anayasal ilkelere bağlılığında arar. Vatanseverlik fikrinin tarihsel geleneği içinde, ‘fazla’ hukukî ve galiba ‘fazla’ liberal bulabileceğimiz bir suretidir. Bu kavram hakkındaki derli toplu bir incelemede de belirtildiği üzere, milliyetçiler anayasal vatanseverliğin “kansız” olmasına takılırlar, hep.[6] “Hukukî” ve “liberal”in çağrıştırdığı ‘soğukluğuyla’ ilgili...
***
Tabii, milliyetçi söylemin vatan mefhumundan kan damlar. Kanla sulanmış, kanla çizilmiş, kanla yoğrulmuş… Erdoğan’ın bu yılki 23 Nisan konuşması, mesela: “Toprak kan dökülmediyse vatan olmaz. Ben bunu şuna benzetiyorum. Arsa ve arazi var. Araziyi arsaya dönüştürmek için belli bedel ödemek gerekiyor. Aksi takdirde arazinin hiçbir anlamı yok. İşte bizler bu toprakları vatan yapmak için nice şehitler verdik.”[7]
Bu lisanda da Demirel’deki “vatan yapmak” fiili var – lakin burada o yapma fiili uzun boylu düşünülecek bir şey değildir, kanla kaimdir.
***
Yakın zamanlardaki “Vatan elden gidiyor” hashtag’leri de, “Hudut namustur” sloganı da, bir mülk olarak vatanın derdindedir. Kan bedeliyle ‘alınmış’ bir yer, bizim yerimiz… “Burası bizim”-vatanseverliği…
Milliyetçiler, ‘gerisini’ düşünebilmek için, diyelim ki “nasıl bir vatan yapacağız?”ı düşünebilmek için, önce mülkü, araziyi, arsayı korumak gerektiğini söylediler geliyorlar (Demirel lisanıyla söylemiş olalım!) Önce, tehditleri savuşturmalıdır onlara göre… Vatanseverliklerinin tek kertesi, bitmek bilmeyen tehditlere karşı uyanık, daha doğrusu öfkeli bulunmaktır. O tehdit teyakkuzunun, -haydi diyelim sahiden tehditlerin de-, bitmek bilmemesinin, “nasıl bir vatan yapacağız?”ın hiç konuşulmaz olmasıyla bir alâkası olabilir mi?... düşünmezler. Vatan, dayanışma ve adaletin yere yurda bürünmesinin ifadesi olsa veya bir ucundan yaklaşsa buna, orada daha rahat oturulmaz, daha emin olunmaz mı?... düşünmezler. “Nasıl bir vatan yapacağız?”ı konuşturmamayı vatanseverliğine alem yapmış olanlara sorulmayacak sorular, tabii...
***
“Bu topraklar…” şiârının mızıkalı kullanımlarına herkesin bayıldığı bu topraklarda, gerçekten toprağın toprak olarak kıymetini bilmenin, vatan sevmekle ve yine, vatan yapmakla ne kadar uzak düştüğü üzerine düşünelim bir de.
Bir yeri vatan yapmakla ilgili aktardığımız milliyetçi söylev, Remzi Oğuz Arık’ın formülünü kullanırsak coğrafyayı vatana dönüştürmeyi, araziyi arsaya çevirmekle teşbih ediyordu. (Kadastroculukta “cins değişimi” deniyor buna.) Arazi, arsa olmakla ‘değerlenecekti’ yani. Veya, fizikî varlığı metafiziğe yükselten değer ölçüsü olarak akla gelen, arsa idi.
“Bu topraklar” denen yeri, arazi-arsa değil de toprak olarak düşününce, deniz, nehir, dere, yer altı suları, orman, çayır, yayla, dağ, tepe, ova… olarak düşününce, başka şeyler görebilirsiniz. Harita ve huduttan başka şeyler… Harita ve hududun çizgiler çekmeye talimli küt uçlu kalemi, vatanın resmini çizemez – çünkü resim çizemez.
Vatan kelimesinin doğal kafiyesine dönüştürülmüş kan, harita çizmedeki ve toprağın millî “cins değişimini” yapmadaki rolüyle kutsanan kan, yangın söndüremez, orman yeşertemez; kuruyup çölleşen toprağı, kayıp giden toprağı tutamaz. “Bu topraklar”a toprak ve tabiat kıymeti bilerek bakınca, mesela bunu görebilirsiniz.
Sevgi bakım ister ya - vatanın bakımını yapmayı; vatanı, -deniz, nehir, dere, yer altı suları, orman, çayır, yayla, dağ, tepe, ova suretlerindeki vatanı- hor kullanmamayı gaye edinen, ekolojik vatanseverlik diye de adlandırabileceğimiz bir endişeden söz ediyorum. (Söylemeye gerek var mı: Demirel’in ‘atılgan’ imarcı-bayındırlıkçı siyasetine de yabancı bir endişe.) İki ay kadar önce, “kabotaj bayramı” vesilesiyle de konuşmuştuk…[8]
***
Vatanseverlik düşüncesi, evrenselcilikle hemzemindir. Şinasi’nin nazmettiği, Tevfik Fikret’in meşhur ettiği gibi: “Vatanım ruy-i zemin…” Ekolojik vatanseverlikten söz ettik; iklim krizinin ateşe verdiği dünyada, vatanseverlik düşüncesi, lâf olsun diye değil sahiden evrenselci ve global olmak zorunda. (İklim krizinin, göçe zorlanan dünya yoksulları için bir soykırıma dönüşebileceğine dair öngörüleri akıldan çıkarmadan…)
Bir filozof ve bir eleştirmen-yazar, otuz yıl kadar önce, dünya-vatan kavramını ortaya atmışlardı.[9] 1960’lara kadar “hâlâ değeri tam olarak bilinmeyen bir Dünya’da… bir Dünya-nesne üzerinde” yaşar iken, artık Dünya-Vatan’ı keşfetmiştik, onlara göre. Bu “küçük gezegenin,” bütün insanlar için “dünyevî kader birliği”nin mekânı olduğunu, insanlık için ev, yurt, vatan olduğunu keşfetmiştik. Keşfin esası, dünyayı vatan bilmektir.
En ‘vatansever’ soru, “Nasıl bir vatan yapacağız?” sorusudur.
[1] Cumhuriyetin, statik bir mülk değil demokratik bir proje olarak düşünülmesi gibi… Özgür Emrah Gürel’in Habermas’la beraber düşünürken söylediği gibi.. “Habermas’ın hukuk felsefesinde anayasa ve devrim ilişkisi: Mahcup bir Hegelci olarak demokratik cumhuriyeti savunmak mı?” Alacakaranlıkta Hegel’i Düşünmek (Derleyenler Kurtul Gülenç ve Özgür Emrah Gürel) Ayrıntı Yayınları, İstanbul 2021, s. 212.
[2] çev. Abdullah Yılmaz. Ayrıntı Yayınları, İstanbul 1997.
[3] Bu konuda daha önce yaptığım uzunca bir tartışma: “Sol ve yurtseverlik”, Medeniyet Kaybı içinde, Birikim Ktapları, İstanbul 2017 (6. baskı), s. 263-287.
[4] Heimat als Utopie. Suhrkamp, Frankfurt a. M., 2000.
[5] Yayına hazırlayan Ali Utku, Doğu Batı Yayınları, Ankara 2020.
[6] Jan Werner Müller: Anayasal Yurtseverlik, çev. A. Emre Zeybekoğlu, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara 2012, s.16.
[7] https://t24.com.tr/video/cumhurbaskani-erdogan-toprak-kan-dokulmemisse-vatan-olmaz-ben-bunu-hep-suna-benzetiyorum-araziyi-arsaya-donusturmek-icin-belli-bedel-odemek-gerekiyor,38265
[8] https://birikimdergisi.com/haftalik/10657/kabotaj-bayrami-musilaj-bayrami
[9] Edgar Morin – Anne Brigitte Kern: Dünya Vatan. Çev. Melike Hemmami Kıraç. İletişim Yayınları, İstanbul 2001, s. 207-210.