Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu yakınlardaki davranışlarını beğenerek izliyor, sözlerini katılarak dinliyordum. “Barış dili”ni konuşuyordu. Ama mücadeleyi bırakmadan bunu yapmayı da başarıyordu. İktidardaki rakipleri her gün ağızlarından tonlarca nefret dökerken (bu alanda küçük ortak büyük ortağı geçmişti) Kılıçdaroğlu bu iktidarı oylarıyla o makama getiren kitlelere karşı kucaklayıcı bir dil kullanmaktan vazgeçmiyordu. Toplumun her şeyden çok buna ihtiyacı olduğunu düşündüğüm için onun bu davranışını çok değerli buluyordum.
Ama dün Kılıçdaroğlu kendini de aştı. Bunu daha açık konuşarak yaptı. “Can yakmak”sa, bunu benim partim de yaptı, dedi ve helallik istedi. CHP’li olup da CHP’nin geçmişine eleştirel bakan olarak Bülent Ecevit’i bilirdim. Ama Bülent Ecevit de kamuya açık konuşmalarında bu kadar açık bir dil kullanmamıştı. Kemal Kılıçdaroğlu gerçekten çok önemli bir iş yaptı; bir dönemeç döndü.
Onun bu davranışı iktidar cephesinde bir değişime yol açar mı? Hiç sanmıyorum. İktidar kendi politikasını, saldırgan bir savunma olarak sürdürmeye kararlıdır. Söylemini “intikam” duygusuna dayandırmak kararından vazgeçmeye yanaşmak isteyeceğini düşünemiyorum. Ayrıca, bu dilde konuşmanın sözkonusu iki “liderin” de mizaçlarına çok daha uygun olduğu görülebiliyor. Burada, bu üslupta rahat ediyor, kendilerini burada buluyorlar.
Onların herhangi bir şekilde değişeceğini sanmıyor ve beklemiyorum. Aynı zamanda, KIlıçdaroğlu’nun bu konuşmasının kendi partisi içinde de herkesten onay alacağını sanmıyorum. Halk Partisi içinde parti geçmişini kutsal kabul eden çok kişi olduğu kanısındayım. Ayrıca, genel olarak solda, Halk Partisi’ni bu bakımlardan eleştirmeyi düşünmeyecek çok kişi olduğu da belli. Böylelerine göre “devrim” dediğin şey öyle çocuk oyuncağı değil, ciddi bir iş. Mırın kırın eden, devrime karşı çıkan olursa bunların üstüne gülle değil gülleyle gideceksin.
Kılıçdaroğlu’nun bu konuşmasıyla açtığı kapının doğru yöne açıldığından benim şüphem yok ve parti içinde çok kişinin de böyle bir tavra eğilimli olduğu görülebiliyor. Gene de, bunu vazgeçilmeyecek, sağlam bir rota haline getirmek hiç kolay olmayabilir. Şu anda iktidarda bulunanların davranış üslupları da Kılıçdaroğlu’nun bu ılımlı tavrına karşılık “şahin” politikasını savunanları “haklı gösteren” bir durum olabilir. Ama bütün bu tür aksaklıklara rağmen halkın çoğunluğunun Kılıçdaroğlu’nun ne dediğini anlayacağını ve bunu onaylayacağını sanıyorum. Özellikle iktidarın ısrarla sürdürdüğü kavgacı, saldırgan dil ve yarattığı gergin ortam insanları Kılıçdaroğlu’nun benimsediği tavra yakınlaştıracaktır diye düşünüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi bir “sosyal-demokrat” parti olarak kurulmamıştı. Böyle bir rol oynamayı planlamamıştı. Altmışlı yıllarda koşullar bu rolü benimsemesine yol açtı. Kendi yasakladığı “siyasi sol”un bulunduğu boşluğu gene kendi doldurmaya karar verdi. Ve tabii bu yeni rolünde hiç başarılı olamadı.
Şimdi olabilir. Kolay değil elbette; hiç kolay değil. Çünkü verilecek hesap yüklü mü yüklü.
Kılıçdaroğlu cesur bir davranışta bulundu. “Cesur”, ama aynı zamanda gerçekçi. “Gerçekçi” olmak adına “örtbas etmeyi” seçenlerin gerçekçiliğinden çok daha gerçekçi olduğunu da söyleyebiliriz. Yapılan yanlış işlerin dürüst bir tutumla sahiplenilmesi aslında o yanlışlardan sıyrılmanın da en sağlam yoludur.
Dolayısıyla Kemal Kılıçdaroğlu’nu içtenlikle kutlarım. Bu özeleştiriden geçmiş bir Cumhuriyet Halk Partisi’nin Türkiye açısından da bir kazanç olduğu, olacağı kanısındayım.
Başarılar dilerim.