Eser
Tanıl Bora

AKP ve Erdoğan iktidarı, sanki gitgide daha fazla, “eser”leriyle kabarıyor, “eserlerini” başımıza kakıyor.

Geçen Cuma günü İzmir’de deprem konutları açılışı vesilesiyle Erdoğan, “ülkenin de milletin de ihtiyacı bizim yaptığımız gibi eser ve hizmet siyasetidir,” dedi. Ondan on gün kadar önce, 13 Kasım’da Çanakkale’deki köprü açılışında: “Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri. İşte biz eserlerle konuşuyoruz,” demişti. 29 Ekim’de yeni Atatürk Kültür Merkezi’nin açılış töreninde, yine benzer sözler: “Biz her zaman ve her konuda olduğu gibi AKM tartışmalarında da sözümüzü eserlerimiz ve hizmetlerimizle söyledik.” 8 Ekim’de iktidarın sosyal medya üretim bantları #BirErdoğanEseriYaz hashtagine çalışmış, iktidar medyası da buna dayanarak “Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde Türkiye’ye kazandırılan sayısız eser sosyal medyada gündem oldu” haberi imal etmişti. 18 Eylül’de AKP genel başkan yardımcılarından Mehmet Özhaseki, işlerinin güçlerinin “eser ve hizmet siyaseti” olduğunu açıklamıştı: “Eser ve hizmet siyaseti yürütüyoruz. Algı peşinde değiliz. Çünkü algılar uçucu, eserler kalıcı. Biz eser bırakmaya çalışıyoruz, hizmet etmeye gayret ediyoruz… Çünkü o algılar uçacak, hizmetler ve yapılan eserler ortada kalacaktır.”

Şu aralar biraz da can havliyle, asabiyetle altı çizilse de, eserlerimiz eserlerimiz şarkısı, evvelce de söylenip duruyordu. Yenilerden eskilere, birkaç misal… Bu yılın 21 Mayıs’ında yine Erdoğan, Kanal İstanbul kâbusundan, “inşallah tarihe damgasını vuran bir eser” diye bahsetmiş. 2020 Nisan’ında İstanbul’da yapılacak birtakım tesis açılışlarını AKP Kadıköy ilçe örgütü, facebook sayfasına koyduğu kocaman bina fotoğrafları eşliğinde, “Büyük eserler güçlü liderlerin mimarlığında ortaya çıkar” lâfıyla kutlamış. 13 Haziran 2018’de AKP karne mevsimi için çocuklara dağıttığı boyama kitabında, “Cumhurbaşkanı Erdoğan öncülüğünde AK Parti döneminde yapılan, Avrasya Tüneli’nden Yavuz Sultan Selim Köprüsü’ne, şehir hastanelerinden Osmangazi Köprüsü’ne kadar yapılan birçok eser” yer almış, boyamalık. 15 Nisan 2018’de Binali Yıldırım, o zaman başbakan,  “21. yüzyılın, dünya çapındaki en büyük eserlerini AK Parti iktidarında ülkemize kazandırdık” diye övünmüş.  26 Mart 2017’de İstanbul Esenler’de, aralarında bir kültür merkezi, bir spor kompleksi ve stadyum, birkaç kurum binasının bulunduğu, 445 milyon liraya mal olan 17 tesis “yeni dev eserler” namıyla hizmete açılmış. Uzatmayayım.

 

***

Eser mefhumunun üzerine hâle konduran, Türk sağının uzun geleneği içinde, Demirel olmuştu.

Onun başına geçmesinden önce de, Adalet Partisi’nin 1961 seçimlerindeki sloganlarından biri “Eserlere eserler katacağız” idi. Demokrat Parti mirasını, esasen yatırım ve kalkınma cinsinden sahiplenen bir slogandı bu. Demirel, eser mefhumunu, kalkınmayla beraber, medeniyet kavramıyla bitiştiriyordu.  Amerika’da bulunduğu dönemi, gördüğü “büyük medeniyet eserleri” karşısında duyduğu gıpta ve hasetle zikreder. “Medeniyet eserleri” lâfı, 1960’larda hep dilindedir. 1962’de bir dergi yazısında, “medeni eserlere hayran olma”nın, kalkınmanın elzem şartı olduğunu söyler; size şevk verecek olan, odur. Bir konuşmasında, “eserler dikmek” suretiyle “hür demokratik düzen” içinde kalkınabileceğimizi ispatlamış olduklarını söyler. Başka bir yerde, “bir vatan yapmak ve bu vatana sahipliğimizin işaret taşlarını dikmek, ancak eserler meydana getirmekle mümkündür,” der. İktidar ettiği dönemlerin altın çağı olan 1965-1971 devresini, sonraları “büyük eserler dönemi” diye adlandıracak.

Demirel’de eser mefhumu, aynı zamanda, mühendislik gururunun ifadesi: “Türkiye’nin herhangi bir yerinde medenî bir eser görüyorsanız, onda mutlaka yakasında arı rozeti olan birisinin [yani İTÜ’lünün – T.B.] izi vardır.” 1986’da İnşaat Mühendisleri Odası’ndaki bir konferansında, inşaat ve su mühendisliğinin harikaları olarak, “Anadolu’da Roma eserlerine” dikkat çekecek.

Akkan Suver, 1974’te çıkardığı Köylü Başbakan Süleyman Demirel kitabında onu “eser adamı” diye vasıflandırır. Bilhassa iftiharla takındığı bir nişan, Demirel’in.

***

Eser kelimesi Arapça ayak izi, iz, işaret ve sanat eseri anlamına gelen as̠ar’dan geliyor. Diyanet İslâm Ansiklopedisi, kökenindeki anlamın “bir şeyin artığı; kılıç darbesi” olduğunu belirtiyor. Dinî kullanımlarında, “bilgi artığı” ve “nesiller boyu nakledilerek gelen haber” anlamları var. Yeni Türkçesi olan yapıt, TDK Sözlüğüne iz, im, diye karşılanıyor; yapılmış, ortaya koyulmuş şey, ürün.

Kelimenin kökenindeki “artık” ve iz bırakma anlamlarını bir kenara yazalım.

Batı dillerindeki eser’in karşılıklarını temsilen İngilizceye bakacak olursak: Work, effect, performance, sign. Yani iş/ürün, etki, performans, iz/im. Burada da performans anlamını bir kenara yazalım.

***

Evet, eser mefhumunun performatif bir mahiyeti var. Gösterisel bir yan; yapılan işi altın varakla çerçeveliyor, başına bir taç takıyor. İş, inşaat, yapı, tesis demekten daha fazla bir şey. Eser mefhumunun üzerindeki hâle, onu bizzat güzel bir şey olarak, adeta bir estetik değer olarak kodluyor, zaten; eser deyince, en yakın çağrışım mesafesinde sanat eseri yok mudur?

İz bırakma anlamının da altını çizmiştik. Demirel’in “eser dikmeyi” “vatana sahipliğin işareti” sayan sözünde, boş araziye bina dikip zaman içinde mülkiyetini kazanma saikini hatırlatan bir yan yok mu? Dikme fiilinin yine iktidarlı ve taarruzî (hem de fallik) imâlarını da (hem de yine performatif) düşünürseniz. Eser dikmek veya işte eser vermek, sonraki nesillere bir “artık” bırakmaktan, böylece namını da yürütmekten öte, sahiplik tesis etmeye, temellük etmeye dair bir vaade göz kırpıyor.

***

Galiba bunlardan da önce, hizmet’e[2] komşudur, eser mefhumu. Siyaseti “hizmet yarışı” diye tarif ederek ideolojisizleştirme anlayışının eş mefhumudur. Yani sınıf ayrımı, çıkar farkı, öncelikler, siyasî tercih farkı olmayacak, siyasetçiler hizmet etmek ve eser vermek üzere, daha iyi hizmet etmek, daha güzel, daha büyük eserler vermek, dikmek üzere rekabet edecektir.

***

Ve tabii, “Biz yaparız”la[3] da akrabadır, eser mefhumu. “Laf değil iş” acarlığını, eyleme becerisini dillendirir bu lâf da. Biz’den sonra virgül var, aslında; biz, yaparız – biz, yapabilecek olanlarız, yapıcılığıyla ayırt edilecek olanlarız.

Bu anlamı veya işleviyle eser mefhumu, sola karşı dikilidir. Eser dikmek, bizzat sol karşıtı bir eylemdir adeta. Eser’in bu mânasını da Demirel inşa etti. Keban projesine Elektrik Mühendisleri Odası’nın getirdiği eleştirilerden bahsederken, “25 yıldır eser düşmanlığı ile mücadele ediyorum,” diyecek. 1975 Eylül’ünde Muğla’da yaptığı konuşmada “millete hizmet götürülmesine tahammülü olmayanın engellemesinden adeta eser kaçırarak icraat yapmışızdır,” diye yakınmış. Ondan on yıl önce, 1965 Eylül’ünde Trabzon’da CHP’nin “yapıcı” olmadığını anlatmış, oradan solculuğa geçmiş: “Nazariyeler ileri sürerler, uzun nutuklar çekerler, makaleler yazarlar, fakat iş ve eser olarak ortaya hiçbir şey koyamazlar.” 1976 Şubat’ında “Biz CHP gibi, temel gördüğümüz zaman bunu çukur zannedip doldurmaya kalkmayız, onun üstüne medeni eserler koyarız,” diye koymuş taşı gediğine.

Sağcılığın pragmatik üstünlüğünü buradan kurar Demirel: gayet basit, sol nazarî, kitabî, havaî, soyuttur bu şemaya göre, sağ pratik ve yapıcıdır – eser verir… diker.

Erdoğan, 23 Ekim’de Eskişehir’de “bakanlıklarımızın, belediyelerimizin yaptığı toplam 2,7 milyar TL’yi aşan 106 ayrı kalem eseri” müjdelerken, sözünü şöyle bağladı: “Peki ana muhalefet CHP’nin, Eskişehir’de nesi var? Yaptıkları hangi eser var? Yok. Bunlardan bol bol nasihat dinlersiniz. Biz eserlerimizle konuşuyoruz.” Temmuz’da Diyarbakır’da benzerini söylemişti: “Bunlar sadece slogan atar, biz ise hizmet ederiz, eser ortaya koyarız, yatırım yaparız, aramızdaki fark işte budur.” Geçen cuma İzmir’de, yazının başında bahsettiğim konuşmasında da, “hiçbir hizmet yapmadan, eser ortaya koymadan İzmir’e kendi ideolojik saplantılarının gömleğini giydirmeye çalışanlar”a çattı.

Tekrarla; eser mefhumu, sağın ananevî dilinde, bizzat sol karşıtlığının bir mızrağıdır. (Karşısındaki ‘sahiden’ sol mudur, o ayrı tartışma; eser mefhumunun bu kullanımı, hedef tahtasına en geniş, gevşek anlamıyla solu koyar.)

***

Demirel’in dilinde ve devrinde, esnek de olsa yine bir içeriği vardı eser mefhumunun: "medeniyet eserleri,” diyordu, kalkınma davasıyla bağlantılandırıyordu. Neoliberal çağdaki zamane kullanımında, iyiden iyiye ideolojisizleşmiştir, görünüşte; siyaset-dışı hatta aslında anti-politik hale gelmiştir. Artık eser deyince, düpedüz ve kendisinden ibaret olarak, inşaat anlaşılıyor ve eser mefhumunun yüceltici hâlesi inşaatın kendisinin üzerine konuyor. Her dikili beton kütlesine, ister manâsız bir üst geçit olsun, ister hem işlevsizce hem zevksizce “büyük” yapılmış bir “hizmet binası,” ister battal boy bir dikit; ona bir eser hürmeti göstermemiz bekleniyor, “yine de neticede (günün sonunda!) bir eser verilmiş” toleransı talep ediliyor. 2019 Haziran’ında Samsun Cezaevi kampusunda açılan camiyi finanse eden hayırsever, açılışta “aile olarak bu eseri buraya yapmaya karar verdiklerini” belirtmiş - “bu eseri bize ‘yap’ diyenlere” teşekkürü de ihmal etmeden![4] Cezaevi camii veya cezaevi de kuşanabiliyor, eser pelerinini.

Neyi niçin yapacağız, ne yapmayı istiyoruz, ihtiyacımız nedir, önceliğimiz nedir, maliyeti nedir, alternatif maliyeti nedir…? Bir dizi hayatî soruyu devre dışı hatta havsala dışı bırakan bir hâledir, eser mefhumunun başı üzerindeki hâle. Onun için, basbayağı anti-politiktir.


[1] Bu mefhuma eğilmemde teşviki için Murat Sevinç’e teşekkür borçluyum.

[2] Tanıl Bora, “Gülenciliğin İdeolojik Söyleminde Özne ve Fiil Olarak ‘Hizmet’: ‘Bir Hizmet Yapılıyor, Görelim Bunu’,” Birikim sayı 282 (Ekim 2012), s. 33-39.

[3] Tanıl Bora, “Biz yaparız,” Zamanın Kelimeleri (Birikim Kitapları, İstanbul 2021, 3. Baskı), s. 100-102.

[4] https://www.infazvekoruma.net/samsun/samsun-t-tipi-kapali-ve-acik-kampus-cezaevinde-adalet-camii-h1528.html