Türkiye Barolar Birliği’nin ilk başkanı, Faruk Erem’di -hümanist ceza hukukunun yazarı. Hukukun insanları ölçüp biçen bir şey olduğunu söylüyordu Faruk Erem. Ceza hukukunun ve avukatlığın, insan olmaya dair büyük anlatısının içinden hayata dair bilgi sunuyordu daha çok. Avukatlığın ne demek olduğunu, bağımsız ve tarafsız bir savunma makamının varlığının önemini yine o söylüyordu: Çok bilinen “Suçluyu kazıyınız, altından insan çıkar.”[1] Onun cümlesiydi. İnsan, insanın sahiden zehrini alırdı Faruk Erem’in anlatılarında. Suçun, suçlunun, devletin ve toplumun, hayatın aksinde, yansımasında nasıl göründüğüne bakardı daha çok, suçluyu sahiden kazırdı. Sonra da çocuğunu öldüren bir kadının aslında ne yaptığını, idam sehpasını görmeden ölüm cezasını savunmanın kolaycılığını anlatırdı. Türkiye siyasetinin cari dilinde geçer akçe olan tüm insan hakları ihlallerinin, kolaylıkla fırlatılan yağlı urganların, özensizce üzerinde tepinilen kadınların, hoyratça tahrip edilen ormanların ve alelade birer sayıymış gibi söylenip geçiliveren tutuklu geçirilen günlerin ve yılların ne olduğunu hep işlerdi.
Türkiye Barolar Birliği’nin bu kurucu başkanı, büyük devlet anlatısının içinden sızanları, yasa yapımının bir kutsal değil, bir siyasal iktidar meselesi olduğunu görüyordu. Türkiye Barolar Birliği’nin bir Genel Kurulu’nda Kayseri Barosu Başkanı Ömer Gözübüyük’ün cümlesini hiç unutamadığını söylüyordu: “Adalet, çözemeyeceği düğümü atmamalıdır.”
Türkiye Barolar Birliği önceki Başkanı Metin Feyzioğlu, bağımsız savunmanın en büyük meslek örgütü olan Birliği, uzun zamandır siyasal iktidarın yetki tekeline terk etmişti zaten. Ankara Barosu’nun LGBTİ+’lara yönelik ayrımcı dili ifşa eden açıklamasını, siyasi hırsın her fırsatçı hamlesi gibi kendine bir kalkan bilmişti sanırım.
Hemen ardından savunmayı savunmak gibi bir terim türemişti dilimizde. Çünkü Baroların seçim hukuku yok sayılıyor, usulsüzce uzatılan seçim tarihiyle çok önce yapılması gereken Genel Kurul engelleniyordu. Siyasal hırsın ve iktidar arzusunun, ideolojik tercihlerle beraber kendini mutlak kılma arzusu belki ilk değildi belki. Ama Türkiye Barolar Birliği tarihi için ilk olan şey, kendini her daim iktidarda tutmak için tüm ülkedeki savunma makamını yerle yeksan edecek, avukatları bölecek, şehirlerde ikinci baroların açılmasına fırsat vererek zaten bağımlı ve taraflı olan Mahkemelerin önünde hangi avukatın, hangi siyasal partiye yakın olduğunu ifşa eden, siyasal iktidara yakın baroların üyeleri olan avukatlara türlü çeşitli imkanlar sağlanmasına vesile olacak bir düzenlemeyi kurumsallaştıracak kadar ileri gitmesiydi. Sadece kendi iktidarını sağlamlaştıran değil, kendisinden sonrasını da tehlikeye düşürmekten imtina etmeyen bir hukuk bilmezliğin, izansızca bu denli kuvvet bulabilmesiydi belki de ilk olan.
İstanbul Barosu Gündemi, Feyzioğlu’nun yaptığı düzenlemenin ayarsızlığını ve takvim tutmazlığını şöyle anlatmıştı:[2]
“İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya ve Bursa Barolarına kayıtlı 89.656 avukat var. Bu baroları temsil eden 32 delege var.
Ardahan, Tunceli, Muş, Bilecik, Bingöl, Bitlis, Çankırı, Kilis, Sinop, Kırşehir ve Kars Barolarına kayıtlı toplam 1.414 avukat var. Bu baroları ise 33 delege temsil ediyor.”
Türkiye Barolar Birliği’nin eski yönetiminin en zararlı tarafı, savunmayı savunmak zorunda kaldığımız bir iklimde, bu saldırıyı döşeyen taşları bizzat döşemiş olmasıydı belki de. Adaletin çözemeyeceği kadar haksız bir düğümü, bizzat atmış olması. Murat Sevinç’in haklı bir sorusu vardı:
“Feyzioğlu’nun üstün performansının, hele ki şu ‘ikinci baro’ konusundaki hevesinin ve üstlendiği rolün, yollarda yürüyen, tartaklanan meslektaşlarına yönelik tutumunun bardağı taşıran damlalar olduğuna kuşku yok. Buna mukabil, bardağı taşıran insan yıllar önceki insan, değişen, dönen biri yok ortalıkta. Koşullar değişirken yeni koşullara uyum sağlamayı akıl edebilmek yerine, ‘devletin’ koruyucu kanatları altında, İslamcılığını ‘Türkçü’ ortağıyla taçlandıran iktidarın şefkatiyle yaşamayı tercih etti belli ki.”[3]
Bunun sadece siyasal ve kişisel bir hırs değil, aynı zamanda kurumsal yapıya büründürülmüş bir politika olması, bu politikanın bir devlet politikası olarak Baroların içine sokulması, savunmanın geleceğini tehlikeye düşüren en önemli şeydi sanırım. TBB, bir süredir bağımsız bir savunmanın mecrası değil de, siyasal iktidarın ve makbul devlet politikasının sahalarından biri oluvermişti. Adaleti gerçekleştiren değil, düğümlerle onu kendine mahkûm eden bir baro yapısından, Türkiye’nin insan hakları mücadelesi için, sistematik ve planlı yaşanan ağır ihlallerin giderilmesi için hiçbir sonuç çıkmayacaktı tabii.
Faruk Erem’in, devletle göbek bağını[4] keserek bağımsız bir savunma ve insan hakları için taşlarını yonttuğu bir Barolar Birliği’nden, seçimi kazanmak için mesleği siyasal iktidarın oyun sahasına yem eden bir Barolar Birliği’ne geçilirken, son TBB seçimi, Türkiye’ye çok önemli bir şeyi gösterdi sanırım. Oyunu kazanmak için oyun oynanırken kuralları değiştirseniz de, seçim hukukunu seçime az bir zaman kala işlevsiz kılsanız da, mali ve siyasi gücü elinizde toplasanız da, bir başka ihtimal daha her zaman vardır: Umudun, politik bir duygu olarak kurulduğunda ne kadar dönüştürücü ve değiştirici olduğunu görmek daima mümkündür. Bu seçim, avukatların kendi içişlerinden çok daha fazlasını, Türkiye’ye politik bir umut olarak geri verdiği için önemli zannediyorum. Kaybettiğimiz umudu, politik bir duygu olarak yeniden mücadele alanına soktuğu için.
Evet, bir süredir Barış Akademisyenleri’ne müstemleke aydını diyen, delege yapısını seçim kazanmak için son anda kendi lehine değiştiren, LGBTİ+ hakları için yapılmış bir açıklamanın yarattığı nefreti, siyasal bir kazanca dönüştürmeye çalışan bir yapıya karşı, umudun politik olarak örgütlendiğinde kapalı bir kapıyı nasıl açabileceğini, o çatlaklardan nasıl sızabileceğini gösterdi Türkiye Barolar Birliği seçimleri.
Bu yüzden de kendisinden çok daha büyük bir anlamı haiz. Çünkü şunu gördük ki adalet, çözemeyeceği düğümü attığında bile, daha başka bir adalet fikri hiçbir zaman kaybolmaz.
[1] Faruk Erem’e ait tüm alıntılar: Bir Ceza Avukatının Anıları, Öncü Yayınları.
[2] İstanbul Barosu Gündemi Grubu
[3] https://www.diken.com.tr/zamaninda-yuksek-oylarla-secilen-feyzioglu-sonrasinda-cok-mu-degisti/
[4] Devletle göbek bağı ifadesi için Dr. Rıza Türmen’e teşekkürlerimle.