mertsarico: Geleneksel Anne Moderniteye Karşı
Sezen Ünlüönen

Instagram’daki mertsarico hesabını gördünüz mü?[1] Hesap üniversiteli bir gencin yarattığı aile tiplemeleriyle bir milyonun üstünde takipçiye ulaşmış. Ailenin geleneksel, başörtülü annesi Kıymet, evin en büyük çocuğu olmanın vakurluğunu üstünde taşıyan Ecem, ortanca çocuk İrem, evin şımartılan küçük oğlu Oğulcan, ailenin “baba tarafından akrabası” sevimsiz Meral…

Anlatılan aslında çok bilindik bir hikaye: geleneksel anne ile daha “modern” çocuklar arasındaki çatışmalar. Kızlar internetten alışveriş yapmak, sevgilileriyle buluşmak, Uludağ’a kayak tatiline gitmek ister; anne terliği fırlatır, köyde yaptıkları çapayı anlatır, kurbanda hayvanın derisinin yüzülmesine yardım ettirir.

Bu tema sadece anne ile çocuklar arasındaki ilişkide değil, ara sıra karşımıza çıkan Kıymet ile modern anne karşılaşmalarında da belirgindir: modern anne “portakallı gazoz içer misin” diye sorar, Kıymet “sarı kola” ikram eder.

Bu geleneksel-modern ayrımının üstüne binen, zaman zaman birbirinden ayrıştırılamayan bir sınıf ekseni de vardır: modern ailenin çocuğu tatilde Amerika’ya gitmiyoruz diye surat yapar, geleneksel ailenin çocuğu yılbaşında evde oturup arabaşı yer. Özel okulda çocuklara sınavdan önce sorular dağıtılır, devlet okulunda sinirli öğretmen kuş uçurtmaz.

Bunlar kimsenin aklına gelmemiş, eşi menendi bulunmaz tespitler değil elbette, ama Mert Sarıç’ın her bir karakteri diğerinden keskin hatlarla ayırmayı mümkün kılan büyük taklit/rol yeteneği, gözlem kabiliyeti, bir de ne yalan söyleyeyim, gitgide muhafazakarlaşan bir kültürel iklimde peruklar, makyaj ve kadın kıyafetleriyle birçok farklı kadın tiplemesine can veren Konyalı bir genci izlemenin keyfi sebebiyle hemen hemen her gün açıp bakıyorum bu hesaba.

Bu kısa videolar çok eğlenceliler eğlenceli olmasına ama toplumsal cinsiyet açısından tam nerede durduklarını söylemek zor: bir yandan sevimsiz akraba Meral’e “kız kurusu olacağını anlayınca mı evlenmek aklına geldi” diye söylenen bir Ecem var mesela. Ya da kızı İrem’e makarna, oğlu Oğulcan’a köfte yediren bir Kıymet. Bu ikincisinde videonun temel olarak oradaki adaletsizliği konu alıyor olmasını bir eleştiri çeşidi mi olarak görmek lazım, yoksa bu adaletsizliğin normalleştirilmesi, sempatikleştirilmesi mi, tam emin değilim.

Ama yine de iki kısa videoya dikkatinizi çekmeden duramayacağım.

Biri şu: https://www.instagram.com/p/CU2jEKtgPlV/

İkincisi de bu: https://www.instagram.com/p/CPdaigPh0eD/ (Bu temayı işleyen daha çok video var tabii de, hepsini buraya sıralamayayım dedim.)

Bilhassa Ortadoğu toplumlarının modernleşme süreçlerinde hem modernleşmenin teknolojik ve ekonomik imkanlarından faydalanmanın, hem de Batı’dan yahut sömürgeciden ayrı, kendine has bir kimliği muhafaza etmenin yolunun fikri düzlemde çoğunlukla kadının gelenekle eşleştirilmesi üzerinden işlediğini biliyoruz.[2] Batının teknolojisini alıp ahlakını bırakmanın bir yolu olarak, kadınlar, kadınlarımız, cefakar bacılarımız, saçlarını süpürge eden çilekeş, garip analarımız. Dışarıda sanayi hamleleri, akıllı telefonlar; evde hayatını çocuklarına ve eşlerine vakfetmiş, tarhana yoğuran kadınlar.

Aksu Bora, yine Feminizm Kendi Arasında’da derlediği “Mazinin Lekeleri: Döpiyesle Örtünmek” makalesinde, Türkiye’de kadınların, daha çok da “anne”nin gelenekle eşleştirilmesinin özellikle Cumhuriyet’in erken dönemlerinde modernleşmeyi, kız çocukları için anneye karşı, babayla beraber gerçekleştirilen bir proje haline getirdiğini yazar. Kadının kamusal hayata dahil olması, “Cumhuriyet Kızı” kimliğiyle, yani bir erkeğin (babanın) eseri olarak mümkündür. Bunun bedeli de annenin reddiyle ödenir. (Nitekim bu Instagram hesabında dahi modern/geleneksel çatışması hep anne üzerinden yaşanıyor farkındaysanız; babanın adı yok!).

Kısacası hem modernleşme yanlısı hem de modernleşme karşıtı kesimler için anne geleneğin taşıyıcısıdır. Modernleşmek isteyen, geleneksel annesini geride bırakır; geleneğe tutunmak isteyen kadının hane içindeki rolünden, eviçi emeğinden, kamusal hayatın dışında bırakılmasından bir otantisite devşirmeye çalışır.

Ne var ki, bu iki anlatıda da annenin sesi pek duyulmaz sanki; anne gelenekle barışıktır, mevcut düzenle sorunsuz bir ilişki yürütür, muhafazakara sorarsan saçını süpürge etmekten hoşlanır, moderne sorarsan aynı hayatı kendi kızına dayatmasından bellidir gelenek düşkünlüğü. (Bu ev içi emek mevzularını sorduğum erkeklerin çoğu da aynı şeyi söylüyor nedense: “Annem seviyor ev işi yapmayı. Öbür türlü içi rahat etmiyor.”)

Bu işaret ettiğim videoları ben de tam bu yerleşmiş anlatının sularını bulandırdığı için seviyorum. Burada da görüyoruz ki işi, işlevi bu ekosistemde gelenekselin vücut bulmuş hali olmak olan Kıymet bile geleneğin içinde cefakar ve fedakar, eskinin bekçisi olarak, kendini aileye adayarak mevcudiyetini sürdüremiyor. Benim de canım var isyanı; yıldım bu evin işinden, çocuk bakımından haykırışı bastırılamıyor. Kadının hiçleştirilmiş emeğine dayalı geleneğin dikişi, otuz saniyelik komedi videosunda bile tutmuyor, tutamıyor.


[1] Sanırım TikTok’da da mevcut aynı hesap ama ben artık böyle şeyleri takipte yaş itibarıyla zorlanıyorum. Benim sosyal medya mevcudiyetim daha ziyade “en pahalı hesabı, dost kazığı yediğinde ödersin” türü aforizmaları Can Yücel imzasıyla paylaşmak düzeyinde.

[2] Bu konunun çok derli toplu ve bilgilendirici şekilde ele alındığı bir makale için bkz. Bora, Aksu. “Ortadoğu’da Kadın Hareketleri: Farklı Yollar, Farklı Stratejiler,” Feminizm Kendi Arasında, İletişim, 2021.