Kaçıncı İnönü?
Tanıl Bora

İstanbul Büyükşehir Belediyesi geçtiğimiz Aralık’ta kocaman bir İsmet İnönü kitabı yayımladı. Güneş-Dil Türkçesiyle söylersek ‘kolosal’ bir kitap, battal boy 856 sayfa. Sadece hacmiyle değil, içeriği ve orta malı olmamış çok sayıda özgün fotoğrafla da, ‘kolosal’ bir iş.

Mehmet Ö. Alkan, -çalışkan ve mükrim arkadaşım-, hazırladığı bu kapsamlı derlemeye yazdığı Giriş yazısında, Şevket Süreyya Aydemir’in meşhur İnönü biyografisine de adını veren İkinci Adam yakıştırmasını hatırlatıyor. O da (Birinci Adam) Mustafa Kemal’e yakınlığı ve halefliği bakımından İnönü hakkında bu tanımın kullanılabileceğini teslim ediyor; “ancak,” diye başlayarak, şerh düşüyor: “Cumhuriyet tarihinin ilk 50 yılına …damgasını vurmuş, bu kadar uzun süre faal görev almış, kritik dönemlerde rol oynamış… Türkiye siyaset hayatının her evresinde ve hem iktidarda hem muhalefette belirleyici olmuş bir başka siyasetçi ve ikinci bir lider var mıdır?” Muhtemelen ‘eş koşuyor’ görünme endişesiyle, o kadarını söylüyor ama bir “birinci” varsa belki de onun İnönü olduğunu ima ediyor. Daha doğrusu, “banî ve halaskâr” branşı değilse de başka birçok branşın birincisi… Alkan’ın dikkat çektiği gibi, devamlılık ve mukavemet branşında,  “zirveyi de zemini de görme” branşında (o zeminin hiçbir zaman “hürriyeti tahdit edici” bodrumlara inmediğini de unutmayalım), sahiden birinciliğe adaydır. Dahası, banîlik faslına gelirsek, Kemalizmin de aslında bir bakıma İnönü’nün eseri olduğunu ima edenler olduğunu biliyoruz – buna yine döneriz.

Kitapta İnönü’nün birçok dönemine, siyasî hayatının birçok safhasına ilişkin makaleler yer alıyor. 1. İnönü, 2. İnönü muharebeleri misali, I., II., III. vd. .İnönü’lerden bahsedebiliriz aslında: Millî Mücadele ve Lozan dönemi I. İnönü olabilir, Erken Cumhuriyet dönemindeki başbakanlığı II., Millî Şef Cumhurbaşkanlığı III., çok partili döneme geçiş/dönüş dönemi IV. İnönü; 1950’ler boyu ana muhalefet lideri V. İnönü; 27 Mayıs darbesi sonrası dönem, koalisyon hükümeti başkanlığı dahil, VI. İnönü; en nihayet muhalefetteki Ortanın Solu CHP’sinin başında, VII. İnönü. Gerçekten, devranlar dönmüştür.

Nurşen Gürboğa’nın, İnönü’nün Kürt politikasına ilişkin makalesi, derlemenin özellikle ilgiye değer çalışmalardan biri. İnönü’nün 1935’te günlüğüne düştüğü notu aktarıyor yazı: “Kürt meselesi vardır. Siyasi olarak sindirilmiştir. Ama vardır.” İnönü lakonizmi diye bir şey vardır, bu da onun lakonik bir örneği. (Lakonizmi “vecizlik” diye çevirebiliriz ama tam karşılamıyor; özgün Spartan anlamında, söze-değil-eyleme-odaklanan bir tavrın, bununla ilgili biraz da kinik bir ayıklığın ifadesidir.)

İnönü derlemesinde hararet yönünden sıklet merkezi, İsmet İnönü’nün 1946’da ve 1961’te bir an evvel çok partili seçimli düzene geçilmesindeki öncü rolünü vurgulayan yazılar gibi geldi bana. Doğan Subaşı’nın, Taha Akyol’un yazıları, Tarhan Erdem’le Mehmet Ö. Alkan’ın yaptığı dolgun söyleşi… (İsmet Akça’nın, İnönü’nün 12 Mart ara rejimine verdiği desteği hatırlatan yazısını da, bu bahse bir şerh olarak, unutmayalım.) 27 Mayıs sonrasında, 1962’de, -Hakkı Uyar’ın yazısında aktarılıyor-, İnönü’nün demokrasi dışı yollara karşı “gençlere ikazı”nı da bu bağlamda zikredebiliriz: “Çok ateşli olup bütün meseleleri bir hafta içerisinde halledeceklerini ileri sürüp ortaya çıkanlar ve dertlerin demokratik rejim içinde değil, emirle, totaliter rejim içerisinde halledilebileceğine inananlar var.” Bu arayışlara karşı, “Gürültüye yakamızı kaptıracak değiliz,” dedikten sonra, yine güçlü bir İnönü lakonizmi: “Tecrübelerimiz sinirlerimizi gerektirdiği kadar kuvvetlendirmiştir.”

***

İnönü’nün Kemalizmin asıl kurucusu, çünkü sürdürücüsü, tahkim edicisi olduğunu düşünenlerden bahsetmiştim. Yine yenice, geçtiğimiz yaz çıkan bir kitap, Seçkin Çelik’in  İnönü Döneminde Kemalizm kitabı (Kırmızıkedi Yayınevi), adı üstünde, İnönü’nün Kemalizmle ilişkisini tartışıyor. Biliyorsunuz bu konuda rivayet muhteliftir. Özellikle Kemalist muhitlerde, ateşli bir münakaşa konusudur: İnönü Kemalizmin restoratörü müydü, revizyonisti mi, hatta karşı-devrimcisi mi?

Seçkin Çelik, genel olarak cumhuriyet tarihiyle ilgili kopuş ve devamlılık tezleriyle ilgili bir sorgulamaya oturtarak ele alıyor bu meseleyi.[1] Vardığı netice, İnönü’nün Kemalizmin restorasyonunu yapan, -belki daha doğrusu yöneten, demek lâzım- aktör olduğu yönündedir. Mehmet Ö. Alkan’ın İnönü hakkındaki “daha çok evrimci bir devrimci” (buradaki “devrimci,” Kemalist inkılâpçılık anlamında) tanımını muhtemelen Çelik de kabul ederdi. İnönü’nün 1934’te İnkılâp Dersleri açış konuşmasını anayım burada; “Türk inkılâbı”nın şu ultra-pragmatist tarifini: “İhtiyaçtan doğan ve daima ihtiyaçla beraber yürüyen… durmadan tedbirini bulan… amelî hükümler ve prensipler…”[2] – pratik önlemler, yani.

Çelik’e göre İnönü, Kemalizmin bütün ideolojilerin (onları men ederek) yerini tutan resmî tek ideoloji olmaktan çıkıp, biraz da muğlaklaşarak bütün ideolojilerin üzerinde bir yere oturmasını ve rejim olarak devamını temin eden çerçevenin inşasını yönetmişti.

İnönü’nün kendisinin de bir bakıma bu tezi teyit ettiğini aktarıyor Çelik kitabında: esasen laisizmi kastederek, kendisinin “rötuş” yaptığını, DP’nin ise inkâra yöneldiğini söylemiş. İnönü’nün siyasî tadilatçı terziliğinin, hep onun mizacıyla da açıklandığı bilinir. Yine Seçkin Çelik, Mustafa Kemal’in bir vesileyle onun “ihtiyat hududunu çok aşan bir ruh haletinden” şikâyet ettiğini aktarıyor. Yine İnönü’nün kendisinin de, M. Kemal’le arasındaki huy ve mizaç farkına dair söyledikleri vardır. Mesela Nihat Erim’in günlüklerinde şu İnönü lakonizmine rastlarız: “Birdenbire yapamam. Yavaş yaparım. Atatürk ani yapardı.” Nihat Erim, bir hadise karşısında M. Kemal’den farklı olarak İnönü’nün kendisinin “iyice teşhis koyuncaya kadar beklediği, sabırsızlık göstermediği, birdenbire hüküm vermediği, teenni ile hareket ettiği”ni söylediğini aktarır. “Bunun da tehlikesi” olduğunun farkındadır, “vaziyet iyice inkışaf etsin diye beklerken hadiselerin âltında ezilmek tehlikesi hâsıl olacak” şekilde bir seyir takip edebileceğinin bilincindedir. Erim, İnönü’nün, “böyle durumlarda kaldı sanıldığı hallerde dahi kendisini kurtarmış” olduğunu vurguladığını aktarır.[3] İnönü, tarihin kendisini, yani teennisini, ihtiyatlı tavrını, birdenbire değil yavaş yapışını, haklı çıkardığı kanısındadır.

***

Kemalistler arası tartışmalarda, İnönü, Kemalizmin zaten hiçbir zaman kâmilen uygulanmamış olduğuna inananların tutamağıdır. İnönü, statükoculuğuyla, revizyonizmiyle, sakınganlığıyla, Kemalist İnkılâbın yarım kalmışlığının günahkârıdır onlara göre.

Milliyetçi-muhafazakâr ve İslâmcı cenahta da, İnönü’nün, Kemalizmin ve Mustafa Kemal’in voodoo bebeği işlevini gördüğünü biliyoruz. Mustafa Kemal kültüne ilişmeden, -ya da fazla ilişmeden-, cumhuriyetle, laisizmle, erken cumhuriyet dönemi icraatıyla ilgili kem sözlerin rahatlıkla savrulabileceği nişangâh, İnönü’dür. Hatta bu konforun, İnönü’nün karalanmasını teşvik eden bir patika açtığını söyleyebiliriz.

Epeydir Türk sağına demokratik terbiye verme gayreti içinde bulunan Tarık Çelenk’in yine yakın zamanda (29 Ocak) yayımlanan “Türk sağı ve İsmet İnönü” yazısı, (Türk Sağı ve İsmet İnönü) bu bakımdan önemli. Yazı, şayet “toleranslı, mazbut” İnönü’nün yerine “Harbiye’deki arkadaşlarından biri” olsaydı, “devrimlerden sonraki normalleşme” ve “askerî vesayetin demokrasi lehine dengelenmeye çalışılması” bakımlarından olacakları –veya olamayacakları-, ona kahreden sağcıların tasavvur bile etmek istemeyeceğini söylüyor. Çelenk, bu “haksız öfkeyi” gidermek için, CHP’nin helalleşme çağrısı bâbında İnönü’yü “toplumun muhafazakâr kesimlerine iyi anlatabilme becerisini göstermesi” gerektiği kanısında.

***

“Toleranslı” İnönü’nün mizanında, geniş yürekli affedişlerle beraber, kalabalık bir ‘harcama’ sütunu var. Bu başlıbaşına bir inceleme konusu olabilirdi. Hasan Âli Yücel kitabında, onun çocuk gibi avutula avutula harcanışını ayrıntısına girmiştim. Hiçbir şey vermeden oyalanması gereken Ali Fuat Cebesoy’a yapılacak muameleyle ilgili telkini, İnönü lakonizminin bir şahikası: “Ümidini kırma. Ümitli bırak.”[4] Ümitli bırakmak – nasıl ince bir zalimlik!

***

İnönü lakonizminden çok söz ettim. Büyük bir hatip olduğu söylenemez ama bir söz ve söyleyiş meraklısı için, İsmet İnönü gerçekten deryadır. 5 Temmuz 1931 tarihinde Başvekil olarak yaptığı Meclis konuşmasını, [5] onun en azından ‘best of’una koyabiliriz.

En ünlü sözlerinden birini, burada söylüyor: “Eğer bir memlekette erbabı namus lâkal eşirra kadar sabur olmazsa, o memleket behemehal batar.” Bu söz, “Bir memlekette namuslu insanlar da en az namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memleket için kurtuluş yoktur” diye ‘arılaştırılıyor.’ Orijinali daha incelikli. Eşirra, “namussuzlar”dan ziyade şer erbabı, kötüler demek. “Sabur,” dinî çağrışımı da olan katmanlı bir kelime: Hem bildiğimiz sabır, yani tahammül, kendini tutmak, hem de ‘nefsi .bir amaca hapsetmek, göğüs genişliği,’ o anlamda cesaret.

Bu nutuktan başka bir kısım: “Hükümete karşı, mevki-i iktidarda bulunan kimse aleyhine -mesela İsmet Paşa- söz söylenebilsin, bunun böyle olabilmesi matbuat hürriyetinin ilk miyarıdır.” Hikmetli ve nükteli bir söyleyiştir; sanırsınız Rosa Luxemburg konuşuyor ama o tarihte İsmet Paşa hükümeti altında sadece Kızıl İstanbul için değil, “liberaller” için de matbuat hürriyeti yoktur!

Aynı nutuktan son bir örnek: “Halkımız, aleyhine söz söylenen mevki-i iktidar sahibi bir adamın muhakkak itibarından kaybettiğini zanneder.” Eh, bu da, -ironiyle söylemiyorum-, sahiden “Türk devlet geleneği” ve onun popüler karşılığıyla ilgili bir siyasî antropoloji bilgeliğidir.

***

İsmet İnönü, tam manâsıyla bir hayatta kalma sanatçısı. Bir uyarlanma ustası, bir homo adaptus. Türkiye’nin siyasî tarihinde, geçiş dönemlerindeki rolüne dair methiyelerin üzerine düşününce, onun netice itibarıyla (“günün sonunda”!) bir beterinden saklama misyonu gördüğünü düşünmez misiniz? Türkiye’nin ne ölüp ne onma tarihinin baş kahramanlarından biri…

 


[1] Bu zengin malzemeli ve tefrik kabiliyeti yüksek kitapta, belli başlı Kemalizm tefsirleri arasında Fikret Başkaya’nın eserlerinin hesaba katılmamış olması bir eksiklik, bence (Paradigmanın İflası kesin, mümkünse, Reel Atatürkçülük de). Bir de Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce derlemesinde (İletişim Yayınları, ilk baskısı 2001) Nur Betül Çelik ve Mesut Yeğen’in Kemalizmin hegemonya kapasitesiyle ilgili tartışmalarının hesaba katılmaması, bir eksiklik.

[2] İnönü Diyor ki. Ülkü Basımevi, İstanbul 1944, s. 190-193.

[3] Nihat Erim: Günlükler. Hazırlayan Ahmet Demirel, iki cilt, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık. İstanbul 2005, s. 189, 230, Bu Günlükler, İnönü’yla ilgili bereketli bir kaynaktır,

[4] Nihat Erim: Günlükler, s. 150.

[5] İsmet Paşanın Siyasî ve İçtimaî Nutukları. Başvekâlet Matbaası,. Ankara 1933, s. 373-388.