Ukrayna’da olup bitenlerden sonra (daha doğrusu olup “bitmeyenlerden” sonra) bu koskoca ülke ne olur, ne beklemeliyiz? Bu soru durmadan aklımdan gelip geçiyor, ama herhangi bir cevap bulamıyor. İşin ta içinde olanlar dahil, hiç kimsenin buna verecek akla yakın bir cevabı olmadığı da belli. Tam bir “alamet”e binip “kıyamet”e gitme örneği.
Korkunç bir soru var, örneğin: “Üçüncü Dünya Savaşı’na yol açar mı?” Böyle bir savaş “akıldışı” bir olay olsa da, “Hayır, açmaz” diyebilir misiniz? Cevabınızın kesin doğru olduğuna güvenerek? Şimdiye kadar insanların orada burada başlattıkları ya da katıldıkları savaşların akla, mantığa uygun gerekçeleri var mıydı? Kayser Wilhelm manyaktı, Hitler daha da manyaktı; ama Putin aklı başında, mantığı sağlam bir adam mı? Böyle bir “tek adamlık” sırtlamış ve bu rütbede yıllar geçirmiş kimselerin akıl sağlığı yerinde kalır mı? Putin’in “mani”sinin (ya da “fobi”sinin—yani her neyse) ona böyle bir karar verdirmeyeceğinin bir garantisi var mı? Şimdiye kadar verdiği kararlar ve yaptığı işler akılla, mantıkla bağdaşıyor mu? Bana sorarsanız, “mal meydanda”!
Verecek (olumlu ya da olumsuz) güvenilir bir cevap çıkmadığına göre “Dünya Savaşı” ihtimalini şimdilik kenarda bir yere koyalım ve olayın Rusya ile Ukrayna arasında, bu ikisiyle sınırlı kalacağını varsayalım. Peki, bu bize daha “öngörülebilir” bir gelecek tasarımı veriyor mu? Bence vermiyor. Putin’in kudretini uzatabildiği yerlerde neler yapabileceğini gördük. İktidarının yolunu böyle açmıştı zaten: Çeçniya’da. Ama Ukrayna Çeçniya değil. Kırk milyonun üstünde bir nüfus; “atsan atamazsın, satsan satamazsın” dedikleri cinsten… ve geniş bir toprak, yüzölçümü.
Ve bu insanların duyguları…
Bu insanların duyguları aslında şimdiye kadar etkilerini gösterdi. Putin’in girdiği işi haklı göstermek için başvurduğu bir “argüman”, Ukrayna halkının yapay bir nosyon olduğuydu. Ama başından beri Ukrayna halkı “nosyon” değil “nasyon” olduğunu sanırım yeterince kanıtladı. Uzun süre belirgin bir “Ukraynalı” kimliği olmadı dünyada, doğru. Ukraynalı dediğimiz halkın hayatı “Rus” dediklerimizle bir hayli iç içe geçmiştir—bu da doğru. Üstüne üstlük, “Ukrayna”, bir halkın adı da değildir—Fransa’yı kuran Franklar, İngiltere’yi kuran “Angle”lar v.b. gibi. “Krain” birçok Slav dilinde “kenar”, “uç” anlamına gelir, Osmanlıca “uç” gibidir. Buradaki “uç”, Ruslar’ın yaşadığı yerin ucudur. Hoş, “Rus” adının da geçmişi bir tuhaf. İskandinavca’dan geliyor.
Rusya, ilkin Kiev’de kuruldu. Coğrafya, o noktada bir kent kurulmasını mümkün kılıyordu. Vikingler, onlar da bu yıllarda, kuzey-güney, doğu-batı, dolanıp duruyorlardı. Bizans’ın Konstantinopolis’i sıkça gittikleri bir yerdi. Gemileriyle nehir üstünden gidip geliyor, nehrin bittiği yerde gemilerini sırtlarına alıp yeni bir nehir bulana kadar koşuyor, bulunca gemiyi indirip küreğe geçiyor, sonunda Karadeniz’e çıkıyorlardı.
Uzatmayayım. “Rus” bu arada Kiev’de yönetimi ele geçirmiş Vikingler’in sarışın ya da kızıl saçlı fizyonomilerini anlatan, Slavca değil İskandinavca, “kızıl” anlamına gelen bir kelimedir.
Cengiz Han’ın orduları “Kiev Rus”u yıktı. Daha sonra burada Altın Orda (ordu) devleti biçimlendi. Bundan ötürü “Rus” diye tanıdığımız insanlar yok olmadılar ama başka yere kaydılar. Cengiz’den kalan Tatar-Moğol devletleri zayıflarken Ruslar da Moskova Knezliği (Prenslik) olarak yeniden boy gösterdiler. Böylece “Rusya’nın kuruluşu” süreci başladı. Bu süreçte birçok Çar (bu kelime de “Sezar”dan gelir), özellikle birkaç İvan önemli rol oynadılar. Derken Pyotr (yani bizim “Deli Petro” dediğimiz) ortaya çıktı. Onunla “Büyük Rusya’nın kuruluşu” sürecine geçildi. Bu sürecin ilk önemli olaylarından biri Rus ordusunun rakip-komşu İsveç’le ve kralı (Demirbaş) Karl’la savaşıdır. Pyotr’un kazandığı savaşın yeri Poltava’dır ve burası bugün Ukrayna sınırları içindedir. Bunlar hep iç içe geçmiş tarihî vurgular. Ukraynalı olarak “ayrı dil/ayrı kimlik” bilincinin oluşmasında ve gelişmesinde 19. yüzyıl yazarı Şevçenko’nun ciddi payı oldu. Bugün konuşulan Ukrayna dilini de büyük ölçüde onun şekillendirdiğini söyleyebiliriz.
“Uzatmayayım” dedim ama uzattım. Tarih konularına girince duramıyorum galiba. “Ukrayna halkının duyguları” derken girdimdi bu “koridor”a. Burada en fazla iz bırakmış olgu Sovyetler zamanından ve doğrudan Stalin’e bağlı: Stalin’in oldukça yapay sayılacak etkenler kullanarak yarattığı kıtlık ve bu kıtlıkta can veren birkaç milyon Ukraynalı’nın anısı ve yası. Ukrayna halkı bunları unutmamış, unutmaya razı da değil. Yani Putin’in “Biz aslında kardeşiz” demeye de kapı açan “tesbitleri” Ukrayna halkı için hava cıva hükmünde. Bundan başka, Ukrayna ahalisinin bir kesimi açısından komünizm ve Sovyetler Birliği tarihi de sevilesi şeyler değildi. Tam tersine ve bu kesimler başlarına bu rejimi sardığı için de Ruslar’a düşmanlık besledi. Nazi olma durumunu Putin anlaşılır nedenlerle iyice abartarak piyasaya sürdü; doğru, ama büsbütün dayanaksız, büsbütün uydurma bir şey değil bu. Dünya Savaşı sırasında bayağı bir “işbirliği” durumu yaşandı ve her zaman güçlü bir “sağ milliyetçi” damar varoldu.
Evet, nasıl bir noktaya geldik, iyi kötü görebiliyoruz. Peki, buradan nereye? Özetlediğim bu tarih, son olaylar da eklenince, “barış içinde bir arada yaşayan” Rus ve Ukrayna halklarına dair bir umut uyandırıyor mu zihninizde? Ekranda görüyoruz, Ukrayna şimdiden bir büyük yıkıntıya dönüşüyor. Sadece bu yıkıntı manzaralarına bakmak, duyulan nefreti besler ve çoğaltır. Ukrayna halkının büyük çoğunluğu, “tam bağımsız Ukrayna” hedefine ulaşmadıkça rahat soluk almayacaktır. Bu hedefe ulaşılabilir mi? Bence ulaşılabilir, ama kimbilir ne acılar pahasına! Ve ulaşıldıktan sonra?
Rusya’da güçlü bir savaş karşıtı hareket oluşsa, Putin’i defetse ve Ukrayna ile barışmayı birinci politik hedef olarak benimsese, bir umut olabilir ama bu da kolay kolay olabilecek bir şey değil gibi. “Ulusal” dendi mi akan suyun durduğu bir dünyada yaşıyoruz hâlâ. Çok zayıf bir ihtimal (gene de, azımsanmayacak bir muhalefet var. Buna da şükür demeli).
Harkiv olsun, Lviv olsun (başka Slav dillerinde bunlar “-ov” diye biterdi) güzel kentler. Kiev güzel kentti. Şimdi içler acısı, hepsi. Sürecin daha ileri aşamalarında Odesa ne olacak? Odesa ki, bir mücevherdir.
Galiba Hürriyet'ti, bir gazete Kiev’de yeraltının köstebek yuvasına döndüğü başlığını atmıştı. Ukrayna halkı Rusya’ya karşı direnişte saklanmak gibi amaçlarla kazmış toprağı. Bunu okuyunca aklıma Odesa geldi çünkü Odesa zaten böyle. Büyük Katerina (Yekaterina demeli) burada bir kent kurmaya karar veriyor ve iş başlıyor. O zaman, bu yörenin makbul kefeki taşı bakımından zengin bir yöre olduğu anlaşılıyor ve kenti büyük ölçüde bu taşlarla inşa ediyorlar. Tabii taşı kazıp çıkardığın yerde bir oyuk açıyorsun. Dolayısıyla Odesa kuruldukça altındaki oyuk büyüyor. Ben oraya gittiğimde bu bir sorun olarak konuşuluyordu: dibinde kilometrelerle ölçülen dehlizler kentin ağırlığını çekebilir mi? Nereye kadar çeker?
Ayrıca bir “turistik kaynak” haline de gelmişti, bu dehlizleri gezdirmek. Dolayısıyla orada da bir “yeraltı savaşı” başlatmanın “altyapısı” hazır.
Ukraynalılar yeraltına meraklı sanki: Kiev’deki manastır ve mezarlar geliyor aklıma. Sveti Andrey miydi adı? Ölen keşişleri mumyalayıp gömmüşler yeraltından giden koridorlara, görebiliyorsunuz.
Bütün bu zenginlik, yerin altıyla, üstüyle bu zenginlik, ne olacak? Ukrayna’da kalıp Rus işgaline karşı savaşan Ukraynalılar, Ukrayna dışında bir yerlere sığınmış, Ukrayna dışındaki Ukraynalılar, ne olacak?