HDP, İYİ Parti ve Devlet Krizi
Cuma Çiçek

Bekir Ağırdır T24’te yayımlanan “Muhalefet için ruh mu çağırsak siyaset duasına mı çıksak?” başlıklı yazısında haklı olarak ekonomik ve siyasal alanda yaşanan ağır sorunlara rağmen muhalefetin hâlâ yeni bir hikâye yaratamadığına işaret ediyor. Bekir Hoca’nın ifadesiyle “dış politikada, Kürt meselesinde, laiklik, ekonomik kriz, yoksullukla mücadele, sosyal devlet, iklim değişikliği gibi güncel ya da yapısal hiçbir sorunda bugünü yaratan tercihlerden bir zihni kopuşu temsil etme iddiasını henüz duymadık.”[1] 

Bu yazıda, zihni kopuş ve seçim meselesini geçen hafta İYİ Parti-HDP arasında gerçekleşen karşılıklı meydan okumalar üzerinden ele almak istiyorum.   

AK Parti’nin başörtüsüne yönelik anayasa değişikliği teklifi konusunda HDP ile yaptığı görüşme sonrasında, İYİ Parti Genel Başkanı hem hükümeti hem de Kürt siyasetini eleştiren açıklamalar yaptı. Akşener’in açıklaması Türkiye’nin tarihsel meselelerine yönelik devlet aklını yansıtan göndermeler içeriyordu ve bu anlamda oldukça dikkat çekiciydi:

“Açılımcılar kumpanyası”, yeniden seyircisiyle buluşuyor! Kumpanyacılar, en sonunda, merdiven altlarında yürüttükleri, sufle çalışmasını bırakıp, kamuoyuna, resim verme aşamasına geldiler. Kumpanya afişi ve basın bülteni, şöyle olmalı: “Cumhuriyete karşı, el ele, omuz omuza…”[2]

HDP cephesinden önce parti sözcüsü Ebru Günay, ardından Eşbaşkan Pervin Buldan bu sözlere ağır cevaplar verdiler. Günay “Sen HDP’yi bırak Sedat Bucak’la ne konuştun onu açıkla, 17 bin faili meçhul cinayetin hesabını ver ve haddini bil. Karanlıkta büyüyenlerin, karanlıktan beslenenlerin getireceği şey karanlıktan başka bir şey olamaz”[3] açıklamasını yaptı. Buldan ise eleştirinin dozunu biraz daha arttırdı: “Onlar kumpanyanın ne demek olduğunu Susurluk’tan bilirler onlar kumpanyanın ne demek olduğunu 28 Şubat’tan bilirler. Buradan ona vereceğimiz cevap şimdilik bununla sınırlı kalsın. Kürt düşmanlığı yaparak her gün birbiriyle yarışanlar şunu iyi bilsin ki kaybedecekler.”[4]

Muhatap HDP mi CHP mi?

Akşener her ne kadar AK Parti ve HDP’ye hitaben konuşsa da esasında mesajın adresi CHP ve onun liderlik ettiği Millet İttifakı’ydı. Ayrıca, mesele her ne kadar seçimler bağlamındaki rekabetler çerçevesinde değerlendirilse de ondan öte bir devlet krizine, bu krizin nasıl aşılacağına dair tartışmalara ve Ankara’da siyasi partilerle sınırlı olmayan rekabetlere/çatışmalara işaret ediyor.

Güncel anlamda Akşener’in çıkışının asıl adresi HDP’den ziyade CHP. Daha net bir adrese işaret etmemiz gerekirse CHP içindeki sosyal demokrat kanat. Zira, Akşener’in açıklaması esas olarak Kemal Kılıçdaroğlu ya da ona benzer sosyal-demokrat profildeki bir aday üzerinden HDP’nin desteğini almayı öneren, arzulayan siyasi eğilimin altını oyuyor. Bu seçeneğe yatırım yapan aktörlerin pozisyonunu zayıflatıyor.

AK Parti’nin HDP’ye dönük yaklaşık altı yıllık dışlayıcı ve kriminalize edici yaklaşımından sonra HDP ile görüşmesine dair Altılı Masa’nın İYİ Parti dışındaki üyelerinin dikkate değer bir değerlendirme yapmaması Akşener’in çıkışının etkisini daha da arttırdı. Oysaki AK Parti’nin HDP ile görüşmesi Altılı Masa’nın HDP ile ilişkilenmesini kolaylaştıracak, muhalefetin seçim zaferini garantileyecek bir fırsata da dönüştürülebilirdi.

Altılı Masa ile HDP arasında köprüler kurma potansiyeli taşıyan AK Parti ziyareti, hâlihazırda çok sınırlı olan köprülere de zarar veren bir tartışmaya dönüştü. Yeri gelmişken AK Parti’nin muhalefet dinamiklerini okuma, risk alma, kriz üreterek yönetme becerisini küçümsememek gerektiğini bir kez daha not etmek gerekir.

Nitekim, HDP’nin açıklaması her ne kadar Akşener’e cevaben yapılsa da Millet İttifakı’yla arasındaki mesafeyi artıran değerlendirmeler de içeriyordu:

MHP’nin yolundan yürüyen, sadece bulunduğu blok farklı olan İYİ Parti genel başkanı bugün yine partimizi hedef aldı ve partimize dil uzattı. İki blokun temel özelliği nedir biliyor musunuz? HDP düşmanlığında büyük yarış içindeler. İktidar muhalefeti, muhalefet iktidarı HDP’ye yakın olmakla suçluyor. Anlamadıkları şey ise HDP’nin durduğu yerdir. HDP sizleri beğenmiyor. Sizlerin çözüm olacağına HDP inanmıyor.[5]

Seçimden Ötesi: Devlet Krizi Nereye?

Kuşkusuz söz konusu tartışma seçimlerle sınırlı bir mesele değil. İYİ Parti’nin HDP’ye dönük dışlayıcı tutumu da meselenin Erdoğan ya da AK Parti ile sınırlı olmadığını gösteriyor. Onu aşan bir devlet krizine işaret ediyor. İYİ Parti ile HDP arasında cereyan eden ama aslında tüm siyasi aktörleri etkileyen bu tür krizleri anlamak için birkaç adım geriye çekilip orta ve uzun vadeli trend okuması yapmakta fayda var. Zira kısa vadedeki iniş ve çıkışları anlamak için orta ve uzun vadeli trendleri kavramak ve halihazırda yaşananları bu trendler üzerinde/içinde anlamlandırmak gerekir. 

Türkiye’de uzun bir zamandır bir devlet krizi olduğunu söyleyebiliriz. Kanaatimce bu krizin kırılma anını 2010 Anayasa değişikliği referandumu oluşturuyor. Bununla birlikte söz konusu kriz 2007 Cumhuriyet mitinglerine kadar da götürülebilir. 2007-2011 Oslo Süreci, 2013-2015 Çözüm Süreci, kent çatışmaları, 15 Temmuz darbe girişimi, OHAL, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olarak ifade edilen Türk tipi başkanlık sistemine geçiş, güvenlik odaklı dış politika, Kürt meselesinde bölgesel barıştan bölgesel çatışmaya evrilen siyaset söz konusu devlet krizinin ve krizi aşmaya dönük farklı/çatışan girişimlerin belli başlı yansımalarını ve kırılma anlarını oluşturuyor.

Devlet krizini aşma konusunda Ankara’da çatışan yaklaşımlar ve ittifak odakları söz konusu. Söz konusu krizin aşılmasına dönük üç seçenek öne çıkıyor. Seçim sonuçlarına bağlı olarak Cumhur İttifakı, İslâmcı-muhafazakâr otoriter rejim inşasını güçlendirebilir. Buna karşın muhalefetin seçimleri kazanması durumunda ya İYİ Parti liderliğinde seküler-milliyetçi bir devlet restorasyonu yaşanacak ya da CHP liderliğinde HDP’yi -en azından ortak aday üzerinden- dolaylı olarak içeren ılımlı seküler-milliyetçi bir normalizasyon ya da alan temizliği gerçekleştirilecek. Söz konusu alan temizliğinin demokratik bir inşa sürecine dönüşüp dönüşmeyeceği ise muhalefet cephesindeki gelişmelere bağlı.

Akşener’in Kürt meselesinin siyasi çözümüne dönük herhangi bir söz söylemeksizin Oslo ve Çözüm süreçlerini Cumhuriyet karşıtı aktörlerin işbirliği olarak tanımlaması seçim rekabetine indirgenebilecek sözler değil. Geçmişi hatırlatan bir siyasal ufku temsil ediyor. Oysaki siyasal ve ekonomik alanda ağır maliyetler yaratan devlet krizini aşmak için yeni bir hikâyeye ihtiyaç var. Devlet krizinden öte siyasal ve ekonomik krizi çözecek ortak gelecek ufkuna ihtiyaç var.  

İngilizcede siyasal sistemleri tanımlamak için kullanılan ve kendi içinde görece bir hiyerarşi içeren üçlü bir tabir var: Polity, politics ve policy. Türkçede karşılıkları tam olarak oturmayan bu üçlü P’nin ilki siyasi kültürü de içeren geniş anlamda siyasi rejimin niteliğine işaret ederken ikincisi daha çok siyasal alanı ve aktörleri kapsıyor. Sonuncusu ise sektörel/alansal/tematik politikalar için kullanılıyor. Eğitim politikaları, sağlık politikaları, dış politika gibi. Kuşkusuz tematik politikalar, siyasal alanla, siyasal alan da siyasi kültürle, siyasi rejimle ilişkili, ancak kapsam ve derinlik olarak farklılıklar gösteriyorlar.

Polity düzeyinde köklü bir değişim ihtiyacı olan Türkiye’de muhalefet içerisinde policy düzeyinde bile bir mutabakat söz konusu değil. Belki de sorun polity ile policy arasında köprü kuran ve bunlar arasında bütünlüğü sağlayan politics. Toplumsal dönüşüm için politics’i yeniden kurmayı düşünmeli, toplum olarak bu konuda bir zihinsel kopuş yaşamalıyız. Krizleri restorasyonlara kurban etmemeliyiz.  


[1] Muhalefet için ruh mu çağırsak siyaset duasına mı çıksak? (t24.com.tr)

[2] HDP-AKP görüşmesine Akşener yorumu: Açılımcılar Kumpanyası - Son dakika haberleri – Sözcü (sozcu.com.tr)

[3] HDP’den Akşener’e sert yanıt: 17 bin faili... | Rudaw.net

[4] Bianet: Buldan: Onlar kumpanyanın ne olduğunu Susurluk'tan, 28 Şubat'tan bilirler

[5] HDP’den Akşener’e sert yanıt: 17 bin faili... | Rudaw.net