Türkiye’nin Yeni Suriye Politikası
Cuma Çiçek

2022 yılının son iki haftasında Suriye iç savaşı ve Kürtlerin liderliğindeki de facto özerk bölgeye ilişkin iki önemli gelişme oldu. Çeşitli temaslardan sonra geçen hafta Türkiye ve Suriye’nin savunma bakanları ve istihbarat teşkilatı başkanları Rusya’nın arabuluculuğuyla Moskova’da bir araya geldi. Basına yansıyan bilgilere göre Ocak ayının ikinci haftasında her iki ülkenin dışişleri bakanlarının da yine Rusya’nın arabuluculuğuyla buluşması bekleniyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 17 Kasım’da gazetecilerin Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşme, Suriye ve Mısır’la ilişkilere dair sorusuna verdiği yanıtta söz konusu görüşmelerin ilk sinyallerini vermişti. “Siyasette ebedi olarak dargınlık, kırgınlık, küslük olmaz. Vakti, zamanı geldiği anda oturur, değerlendirir, ona göre de bir yenilemeyi yapabilirsiniz" diyen Erdoğan, Haziran seçimlerinden sonra Türkiye’nin Suriye ile ilişkilerini “sil baştan” kurabileceğini ifade etti.[1]

2022 yılının son ayında önemli bir görüşme daha oldu. 20 Aralık 2022 tarihinde Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) Başkanı Bafel Talabani, Irak ve Suriye'deki Uluslararası Koalisyon Güçleri’nin şefi General Matthew MacFarlane ile birlikte Suriye Demokratik Güçleri (SDG) komutanı Mazlum Abdi/Kobani ve Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi yöneticileriyle bir araya geldi.

Söz konusu görüşmeler Suriye iç savaşı ve Kürtler meselesinde önümüzdeki günlerin yeniliklere gebe olduğunu gösteriyor.

AK Parti liderliğindeki Türkiye’nin yaklaşık 12 yıl sonra Esad yönetimiyle görüşmesi, Suriye politikasında radikal bir değişimi ifade ediyor. Zira, Suriye iç savaşına doğrudan müdahil olan Türkiye’nin iki stratejik amacı bulunuyordu: Esad yönetiminin devrilmesi, İslamcı bir yönetimin inşası ve Irak Kürdistan Bölgesi benzeri bir siyasi-idari yapının Suriye’de oluşmasının engellenmesi.

İslamcı siyaset sadece Suriye’de değil, bölgenin tamamında büyük oranda yenilgiye uğradı. Göründüğü kadarıyla Türkiye bir yandan bu durumla yüzleşmeye yönelirken, bir yandan da söz konusu politika değişikliğini ikinci stratejik amacını destekleyici bir kaynağa dönüştürmeye çalışıyor. Türkiye her ne kadar meseleyi PKK/PYD meselesi olarak çerçevelemeye çalışsa da asıl derdinin Suriye’de bir Kürt yönetiminin ortaya çıkması olduğu açık. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve diğer hükümet yetkilileri zaten Çözüm Süreci’nin çöküşünden bu yana dönem dönem bu hususu açık bir dille ifade ediyorlar.[2] En son 2022 Ağustos ayında, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, Adana’da bir esnafın hükümetin Suriyeli sığınmacılar konusundaki politikalarına yönelik eleştirilerine şu yanıtı vermişti:

“Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devleti kurmaya çalışıyorlar. Biz de kurdurmamaya çalışıyoruz. Bu kadar şehidi boşuna vermiyoruz. Bu kadar insana da Türkiye’de boşuna kucak açmadık. Suriye’nin kuzeyinde bir taraftan Türk Silahlı Kuvvetleri, bir taraftan da Özgür Suriye Ordusu, orada bir Kürt devleti kurdurmamak için ayrı ayrı mücadele ediyorlar.”[3]

İran sınırından Hatay’a kadar coğrafi olarak bütünleşik bir Kürt/Kürdistan koridorunun oluşması sadece MHP ve AK Parti tarafından değil, ana-muhalefet blokunun çoğunluğu tarafından da bir beka sorunu olarak görülüyor. AK Parti’nin Suriye meselesinde CHP ve İYİ Parti çizgisine geldiği söylenebilir. Bu anlamda meselenin tek başına seçimlerle ve AK Parti ile ilgili olmadığını, Ankara’da siyasi partileri aşan bir mutabakatın olduğunu not etmek gerekir. Üstelik bu mutabakata Türk sokağının kahir ekseriyeti de katılıyor. Bu milliyetçi mutabakat, bununla birlikte, Erdoğan’a seçim döneminde stratejik imkanlar sunuyor.

Kürt meselesiyle ilişkili olmakla birlikte ondan öteye boyutlar içeren sığınmacılar meselesi Suriye politikasındaki değişim arayışlarının bir diğer nedenini oluşturuyor. Bu mesele de seçimlerde etkili olacak kritik hususlardan birini oluşturuyor. Bununla birlikte bu konuda da seçimlerden öteye bir mutabakat söz konusu. Türkiye’de nüfusun büyük çoğunluğu Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönmeleri gerektiğini düşünüyor. Devletin de bu konuda benzer bir tutum içinde olduğu söylenebilir. Üstelik Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönüşü Türkiye açısından Suriye’nin Kürt bölgelerinde demografik değişiklikler yapmayı da mümkün kılan, Kürt koridorunu parçalamanın bir fırsatı olarak değerlendiriliyor.

Türkiye’nin Suriye politikasındaki değişim arayışları başarılı olur mu? Türkiye’nin bu konudaki en önemli avantajı Suriye alanında etkili olan, Astana Süreci’nin diğer iki ortağı İran ve Rusya’nın devam eden krizleri. İran’daki eylemler dördüncü ayında sürüyor. Öte yandan, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü savaşta, Erdoğan yönetimi açılan fırsat penceresini iyi değerlendirdi. Son olarak, ev sahipliği yaptığı Suriyeli nüfusun büyüklüğü ve yönettiği Suriye toprakları rejimin yeniden kuruluşunda Türkiye’nin pozisyonunu güçlendiriyor.

Bununla birlikte, Suriye politikasındaki bu radikal dönüşümün önünde önemli engeller bulunuyor. Her şeyden önce, söz konusu girişimin sınırlarını belirleyen en önemli dinamiklerden birini ABD’nin bölge politikaları ve Türkiye’nin ABD ile olan ilişkileri oluşturuyor. YNK Başkanı Talabani’nin Uluslararası Koalisyon Güçlerinin şefi General MacFarlane ile Özerk Yönetim’i ziyaret etmesi, ABD’nin Suriye ve Irak’a dair politikalarının sürdüğünü gösteriyor. Irak Kürdistan Bölgesi ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi arasında uzun süredir Mesut Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) üzerinden köprüler kurmaya çalışan ABD’nin yeni bir arayışa girdiği görülüyor. KDP üzerinden yol alamayan ABD’nin YNK üzerinden bir hat kurmaya çalışması hem Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki siyasi dengelerin kurulmasında hem de Suriye ve Irak’taki Kürt bölgeleri arasındaki ilişkilerin formasyonunda önemli değişiklikler sağlayabilir.

İkincisi, Rusya’nın Kürt politikası konusunda Türkiye’nin fazla iyimser bir varsayıma dayandığı söylenebilir. Rusya’nın Suriye alanında Kürtlerle kurduğu ilişkiler, Suriye iç savaşının aşılmasına dönük bugüne kadar sunmuş olduğu ve Kürtlere özerkliği de içeren öneriler, Özerk Yönetim’in tasfiyesine odaklı stratejilerin Rusya tarafından destekleneceği varsayımını zayıflatıyor.

Üçüncüsü, 12 yılı geride bırakmış iç savaşta çözüm arayışlarının arttığı bir dönemde Esad yönetiminin -ve Rusya’nın- Kürtlerle yeni bir çatışma sayfası açması zor görünüyor. Seküler karakterde, yüz bine yakın ve görece yıpranmamış silahlı gücü olan Kürtler Esad yönetimi için orta ve uzun vadede radikal İslamcı gruplara karşı -niyetlerden ve tercihlerden bağımsız olarak- önemli bir ittifak gücünü oluşturuyor. Suriye Kürtlerinin 12 yıllık iç savaş döneminde radikal İslamcı unsurlardan uzak durması, dönem dönem onlarla çatışması, Esad yönetimi ile ilişkileri sürdürmesi, Esad yönetiminin radikal İslamcı örgütlere karşı savaşı kazanmasında stratejik bir rol oynadı. Daha da önemlisi, Esad yönetiminin Kürtlerle ilişkilerini koruması savaş sonrası seküler bir rejim inşası için önem arz ediyor.

Dördüncüsü, Esad yönetimi ile Kürtler arasında bir çatışmanın ortaya çıkması Suriye’de iç savaşın uzamasına ve Türkiye için yeni bir güvenlik riskinin ortaya çıkmasına neden olabilir. Demografik değişikliklerle birlikte Araplar ve Kürtlerin ilişkilerinin çatışmalı bir zemine kayması, Kürtlerin pozisyonunu zayıflatabilir, bununla birlikte Türkiye’nin umduğu istikrarı sağlamayacaktır.

Sonuncusu ve belki de en önemlisi, Türkiye’nin Esad rejimiyle barışması, Suriye’de bugüne kadar desteklediği İslamcı grupları Türkiye için bir güvenlik sorununa dönüştürme riski taşıyor. Zira böylesi bir uzlaşıdan Esad yönetiminin ana beklentisi, Türkiye’nin askeri ve idari olarak yönettiği Suriye topraklarından çıkması ve İdlip merkezli radikal İslamcı unsurlardan desteğini çekmesi. On binlerce silahlı militanın yer aldığı, kendi içinde parçalı, kolektif eyleme becerisi sınırlı söz konusu İslamcı gruplar, 12 yıllık iç savaş deneyimiyle birlikte düşünüldüğünde Türkiye için göz ardı edilmesi imkânsız riskler oluşturuyor.

Tüm bu hususlar dikkate alındığında Türkiye’nin Esad yönetimi ve Rusya ile birlikte Özerk Yönetim’i tasfiye etmesi beklentisi gerçekçi görünmüyor. Ancak Türkiye’nin yeni politika arayışları Kürtlerin Esad yönetimi ile yürüttüğü müzakere sürecinde elini zayıflatabilir. Öte yandan, bu arayışlar Suriye Kürtlerini ABD’ye daha fazla yakınlaştırabilir ve ABD’nin bölge politikalarındaki etkisini daha da artırabilir.

Tüm bu hikâye esasında Türkiye’nin kendi Kürt meselesini siyasi, demokratik yollarla çözememesinden kaynaklanıyor. Kürt çatışması Türkiye’de sadece rejimin ve iç siyasetin formasyonunu belirlemiyor, aynı zamanda onun dış siyasetini, uluslararası ilişkilerini ağır maliyetlerle şekillendiriyor. Oysaki normatif arayışlar bir yana herkes için çok daha kolay çözümler mümkün. 2013-2015 Çözüm Süreci’nde meseleyi kendi içinde çözme imkanına sahip olan Türkiye, bugün ABD ve Rusya’nın sınırlarını çizdiği oyun alanında yol almaya çalışıyor.


[1] BBC. “Erdoğan’dan Esad’la görüşme sorusuna yanıt: Haziran seçiminden sonra sil baştan yapabiliriz.” BBC. 17 Kasım 2022. https://www.bbc.com/turkce/articles/c8v1mml8lnzo. Erişim tarihi: 02 Ocak 2023.

[2] Gazete Vatan. “Suriye’nin güneyinde devlet kurulmasına müsaade etmeyeceğiz”. Gazete Vatan. 25 Haziran 2015. http://www.gazetevatan.com/suriye-nin-guneyinde-devlet-kurulmasina-musaade-etmeyecegiz-806445-gundem/; Karar. 2016. “Erdoğan: Irak’taki hataya Suriye’de düşmek istemiyorum”. Karar. 7 Şubat 2016. https://www.karar.com/ erdogan-iraktaki-hataya-suriyede-dusmek-istemiyorum-71808. Erişim Tarihi: 02 Ocak 2023.  

[3] Diken.” Aile bakanından ‘Suriye’ yorumu: TSK’yla ÖSO, Kürt devleti kurdurmamak için savaşıyor. Diken. 08 Ağustos 2022. https://www.diken.com.tr/aile-bakanindan-suriye-yorumu-tskyla-oso-kurt-devleti-kurdurmamak-icin-savasiyor/. Erişim Tarihi: 2 Ocak 2023.