Artık Uyku Haram Bize
Erdoğan Özmen

Bu kahredici acıyı kavramanın herhangi bir yolu, yöntemi var mı ki? Can havliyle, belki hepimize bir parça teselli olur diye bulmaya çalıştığımız herhangi bir anlam mümkün mü ki artık? Oradaki kardeşlerimizi, yakınlarımızı, akrabalarımızı yok eden bu toplu katliama bir anlam iliştirmeye çalışmanın utancını sonra nasıl taşırız ki? Belki o sayede, o anlam kırıntısına tutunarak birazcık uyuyabilmeyi ummanın utancını? İnsanları, çocukları, diğer tüm canlıları, evleri, sokakları, şehirleri yok eden bu beton ve demir kütlesinin, bu kapkara yığının gerçeğinden böylece uzaklaşabilmeyi umarak yaşanacak bir hayat, bundan sonra neye benzer ki zaten? Para, servet ve iktidar/güç sahiplerinin elbirliğiyle sahneledikleri bu korkunç yıkımı, ağır bir gaflet uykusuna dalıp göz yumduğumuz bu göçüğü, çocuklarımızı yutan bu uçurumu herhangi bir biçimde ifade etmenin, gerekli sözcükleri bulmanın en uzağındayız işte.    

Başımıza gelen neydi, altında kaldığımız korkunç enkaz? Uzun zamanlara ihtiyacımız var. Uzun uzun düşünmeye, hayatlarımız üzerine. Kendimize hak ve reva gördüklerimiz, seçimlerimiz, kararlarımız hakkında daha çok düşünmeye ihtiyacımız var. Çocuklarımız için hayal ettiğimiz gelecek, onlara bırakmak istediğimiz dünya bu mu yani? Birbirimizle konuşmaya, birbirimizi dinlemeye ihtiyacımız var. Unutup gitmeyelim, unutkanlığa teslim olursak kendimizi affetmeyelim diye hatırladıklarımızı birbirimize aktarmaya, herşeyi kaydetmeye. Hatırladıklarımızın ağırlığına ve dehşetine dayanabilmek için bir arada olmaya, birbirimize daha çok sokulmaya. Uyanıklığımızı kaybetmemeye, dalgınlığa düşmemeye. Birbirimizi gözetmeyi bir an bile bırakmamaya. Paranın imparatorluğu bu işte. Hayatlarımızı yok ederek, çocuklarımızı öldürerek, çalışıp didinerek kurduğumuz her şeyi un ufak ederek büyüyor. Biz müsaade ettikçe, biz engellemedikçe durmadan, kanserli hücreler gibi.

Bu yüzden işte, inşa ettiğimiz göz kamaştırıcı insanlık anıtı. Birbirimizin kimsesi olmak, birbirimize yaslanmak için. Başka her şey çöktüğünde, birbirimize uzattığımız ellerin üstünde yükselen yüce insanlık sözleşmesi. Paranın ve sermayenin iktidarınca görünmez kılınan, sesi kısılan, bastırılan kardeşlik ve dayanışma potansiyellerimizin toplumsal alana geri dönmesiyle gelişen insanlığımız. Nefretin ve kötülüğün güçleri tarafından hırpalanan, yok sayılan iyilik, karşılıklı yardımlaşma ve işbirliği kapasitelerimizin açığa çıkmasıyla yeniden keşfettiğimiz kader ortaklığımız. Birbirimize ses olmanın, tek ve ortak bir dille konuşarak birbirimize uzanmanın içimizdeki boşluğu hafifletmesi. Çaresizliğimizin dehşetini yumuşatan, birbirimize cömertçe sergilediğimiz şefkat. Umalım ki bu insanlık uğrağından, bütün insanlığa örnek olan bu kutlu birlik ve dayanışmadan asla vaz geçmeyiz. İnsanlığı gururlandıran bu sıçramadan geri adım atmayız. Köklerimizin önümüzde değil, gelecekte olduğu inancıyla kendi ortak kaderimizi üstlenir, bunda ısrar ederiz.

Geride kalan her birimiz için, geride kalmış olmanın ağır yüküyle kalakalmış hepimiz için tek yoldur bu artık. Dağılmadan ayakta kalmanın, yıkıntıların arasında kaybettiğimiz yakınlarımıza borcumuzu ödemenin tek yolu. Birbirimize ses oldukça, yaşadıklarımıza karşılıklı şahitlik ettikçe, hiçbirimizi arkada bırakmadıkça, birbirimizi kimsesizliğin, bir başınalığın, çaresizliğin, güçsüzlüğün kuyusundan çekip çıkardıkça saracağız yaralarımızı. O vakit huzur bulacak ölülerimiz.