Seçim günbegün yaklaşıyor. Her seçim, tanımı gereği, bir soru işareti içerir: kim kazanacak? Her zaman, daha avantajlı görünen biri vardır; ama her zaman bir “sürpriz” beklenir (ve bazen olur). Şimdi yaklaşan seçim yüksek dozda heyecan yaratıyor çünkü sonucun sonuçları çok ciddi.
Burada “avantajlı görünen” muhalefet (“iktidar olma”nın bir yığın avantajına rağmen). Çünkü iktidarın yanlış politikalarıyla tepe taklak olmuş bir ekonomi zemini üstünde seçime giriyoruz. Toplumun çoğunluğu bu ekonomik durumla başa çıkamaz bir halde. Ama buna ek birçok koşul daha var. Başta deprem ve bu olay karşısında iktidarın gösterdiği acz. Bununla bitmiyor: göçmenlerden yolsuzluğa bir kılıfa sığdırılamayan ve hepsi de gelip iktidarın kapısına yığılan sorun var. Tayyip Erdoğan ve AKP belirli bir başarı düzeyinde başlattığı iktidarını aynı düzeyde götüremedi. Sorun çözemediği gibi kendisi baş sorun olarak memleketin üstüne çöktü. Bu koşullarda AKP’nin seçim kazanması bir hayli güç görünüyor.
Ama “belli olmaz” sözünün en kesin doğruyu anlattığı bir toplumda yaşıyoruz. Erdoğan iktidarı eline geçirdiği günden başlayarak kendisine maddi düzeyde bağımlı bir kesim de yarattı. Bunlar uygulanan politikaları yanlış bulsalar da midelerinden bağlı oldukları rejimi oylarıyla ayakta tutmaya devam edeceklerdir.
“Sonuçlar ciddi” dedim. Evet, öyle. Tayyip Erdoğan bir söylediğinin tersini hiç zorlanmadan söyleyebilen bir siyaset adamı. Ama bu özelliği birtakım kesin kural ve ilkelere sahip olmasına engel değil. Örneğin demokrasiyi tramvaya benzetmesi belli ki hayatı boyunca vazgeçmeyeceği bir “siyasi davranış ilkesini” anlatıyor. Zaten “tersini söyleme” rahatlığı da buradan ileri geliyor olmalı.
Faiz konusunu konuşurken “bu bir nas değil mi?” diye sormuş ve öyle olduğunu kabul ettirince “Öyleyse sana bana ne oluyor?” demişti. Evet, “nas” bellediği şeyler var ve onlara uymayan davranışlardan sonuna kadar sakınacaktır.
Bu bağlamda bana özellikle anlamlı görünen sözünü ülkeyi terk eden, terk etme ihtiyacı duyanlarla ilgili söylemişti. Kendisinin “açık sözlü” olduğunu beyan ettikten sonra, “Bırakın, gitsinler” demişti. Bu, Tayyip Erdoğan’ın kendisine muhalefet etme küstahlığını gösterenlere nasıl baktığının en net ifadelerinden biridir. Bu küstahlığı yapan kişi için onun göstereceği en ılımlı tepki “gitmesini” serbest bırakmasıdır. Biraz daha kızışırsa ufukta hapishane gözükecektir. Daha da kızışırsa?
“Şöyle şöyle yaparsak falancalar dayanamaz gider. O halde yapmayalım.” Bu tür bir akıl yürütme Tayyip Erdoğan’a yabancı. Onun mantığı “Şöyle şöyle yaparsak falancalar dayanamaz gider. O halde yapalım” şeklinde işler. Çünkü onların, öylelerinin olmadığı bir dünya Tayyip Erdoğan için olduğu bir dünyadan daha iyidir.
Dolayısıyla 14 Mayıs’ta seçim kazanan bir Tayyip Erdoğan’ın neler yapabileceğini tasavvur edebiliriz. Bunun hakkında yeterince ipucu verdi. Belediye seçimlerinde, İstanbul yenilgisi karşısında, seçim kazanamayan bir Tayyip Erdoğan’ın neler yapabileceğini (ve el’an yaptığını) de gördük, görüyoruz.
Bunun için diyorum: “seçimin sonuçları ciddi olacaktır.” “Bunlar daha iyi günleriniz” dedi zaten Reis!
Bunların hepsi “ünlem işareti” ile noktalanacak sözler (ve eylemler). Bir merakı ve bir soruyu dile getiren “Ne olacak” gibi bir söze verilmiş, ünlem işaretiyle son bulan cümle.