Türkiye çoğu zaman, içinde yaşadığı koşullar üzerine düşünen ve bu koşulları anlamlandırmaya çalışan insanlar için fazlasıyla anlaşılır bir ülke olduğunu hissettiriyor. Yirmi bir senedir ülkeyi yöneten şahsın rahatlıkla bir iki gün önce söylediğini yalanlayabilmesi en hafif tabirle belirli bir toplumsal yapıyı varsayıyor: kibarca, “vurdumduymaz/amancanımcı”. Veya Türkiye’de her kesimden insanın bir gün belirli bir makam mevkiye gelebileceği gibi bir iyimserliği de müjdelemesini bir yana bırakacak olursak, Nurettin Nebati’nin hazine ve maliye bakanı sıfatıyla ekranlardan, milletin ucuz olmasına rağmen kokuyor diye koyun eti yemediğini söyleyebilmesi de son derece doğrudan mesaj içeriyor. Haber izlerken veya takip ederken söylenen “bizimle aklımızla alay (mı?) ediyorlar” hissinden söz ediyorum. Evet, ediyorlar. Doğrudan ve açık. Çünkü aksine gerek duymuyorlar. Duysalardı etmezlerdi değil, yine ederlerdi ama bunu anlamak için aklıyla alay edilenlerin biraz çaba sarf etmesi gerekirdi; bir doz dolayım söz konusu olurdu. “Acaba mı?” diye şüpheye düşülürdü.
O eşik geçildi. İktidara göbekten bağlı -yine de hâlâ gazeteci olduğunu iddia eden- “yorumcular” dışında “aslında” ne yapmak ve ne söylemek istediklerini anlamlandırmaya çalışan da yok. Onlar da zaten “yok canım öyle demek istemedi” motivasyonuyla değil, “dedi ama niye dedi? Çünkü teröristlere/soğan lobisine/bilmem ne örgütüne mesaj vermek istedi” motivasyonuyla veya “oy kaybederiz” kaygısıyla yapıyorlar bunu. Az bile söyledi diyen dahi var, inanmayan Takvim’e, Takvim olmadığını ispatlama uğraşındaymış gibi görünen ama ondan pek farkı olmayan Hürriyet’e filan bakabilir. Örneğin Bekir Bozdağ (adalet bakanı) 14 Mayıs seçimlerinin “şampanya patlatıp sabaha kadar kutlama yapacaklar ile temiz alnını şükür için secdeye koyup Rabb’ine hamdedenler arasında” geçeceğini söylüyor. Muhtemelen birkaç gün sonra gittiği bir yerlerde konuşurken herkesin yaşam tarzına saygı duyduklarını, hiçbir kesimin yaşam biçiminin yirmi bir senedir tehdit altında olmadığını söyleyecek. Ahmet Hakan, aman Bekir Bey, siz kitle partisisiniz, böyle laflar seçmen tabanınızı daraltır diye uyarmaya başlamışken[1], yirmi bir senedir bilfiil yaşam tarzı nedeniyle sistematik hakarete ve yaptırımlara maruz kalanlar “kurudan (pudra) değil de suludan (şampanya) rahatsız oluyorlar” demek ki esprileri yapabilir, doğaldır.
Gezi öncesi “izahı olmayanın mizahı olur” diye bir mavra vardı. Belki zihnimizi ve aklımızı korumak için uydurduğumuz bir kalkandı bu laf. Ben çok hazzetmezdim. İki nedenle: Birincisi mizahı çok araçlaştıran bir yönü var. Çünkü izahı olan şeyin de mizahı olur. İkincisi, izahı yapılamayanı mizahla geçiştirmek gibi tınlıyor. Teoriden, anlama çabasından kaçış gibi… Sonra, izahı olmayan şeyin mizahı, kendi kendini olumsuzlayarak politikleşip patladı, 2013’te iktidarı epey rahatsız eden gelişmeler oldu. O günden beri bence her şeyin izahı var –acaba mizaha gerek kalmadı mı?
Bir gazetenin muhabirine Münih’ten iletildiği söylenen şu fotoğraf sosyal medyada paylaşılmış. Bir oy pusulası; Erdoğan’ın üstünde bir şey yok; alnı ak, başı dik. Altında “tercih” mührü. Muharrem İnce’nin kafasının üzerine patates koymuşlar. Bence haksızlık etmişler; Muharrem İnce patatesi konuşmuyor, eğer dans etmiyorsa 2018 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP’den daha fazla oy aldığı iddiasının üzerinde tepinmekle ve Kemal Kılıçdaroğlu ile meşgul. Ona daha yaratıcı bir şey düşünülebilirdi. Kemal Kılıçdaroğlu’nun üzerinde soğan var. E hak ediyor, TOGG mogg değil, hep onu konuşuyor. Beşli çetenin ve “ne soğanmış arkadaş, otuz kupona mı alındı bu vatan?” diyenlerin hiddetini besledi/besliyor. Hıyarın altında kim var gözükmüyor ama tabii Sinan Oğan olduğunu tahmin ediyoruz. Bu ona, son TRT meydan okumasından, halkın verdiği vergilerle yayın yapan bir kanalla A Haber/24 arasındaki farkı hatırlatıp ekranlarda süre bakımından eşitlik talep ettikten sonra bahşedilmiş olabilir. İkinci tura kalacağı inancına atılmış sembolik bir tokat gibi de düşünebiliriz. Yasin Aktay şüphesiz bu tür sembolik göndermeleri daha iyi yorumlar[2] ama bunu en iyi bilecek kişi, Münih’te kazandığı parayı burada yirmi ile çarpan arkadaştır.
***
Bu fotoğrafın mizahıyla değil izahıyla iştigal etmek, epey berrak bir politik manzarayı, 14 Mayıs’taki seçimin üzerinde yükseldiği siyasal alanın nasıl şekillendiğini gösteriyor: “biz” ve “onlar”. “Biz” ve “onlar” ayrımına dayanan siyaset mantığı, her ne kadar son yıllarda ağırlıklı olarak faşizmin/otoriterliğin/totaliterliğin bir varyantı olarak koyultulup öne sürülse de[3] aynı zamanda politikanın (popülizmin değil) ontolojik temelidir. Fotoğrafın politik iması apaçık bölünmüş toplumsal tahayyüllere ve tasarımlara işaret eder. Bir yanda “biz”, yani soğancılar/patatesçiler/domatesçiler, bayağı ve aşağıda görülenler, her fırsatta kınanan ve horlananlar, akla gelebilecek her manada, yaşam tarzıyla, konuşma ve üretme biçimiyle, değer yargılarıyla küçümsenenler; diğer yanda “onlar”, yirmi bir senedir aksini iddia etmelerine rağmen bu ülkede kendi gibi olanlar dışındaki toplum kesimlerinin politik/etik/ahlâki iradesini hiçbir vakit tanımamış, kendileri gibi görmediklerinin siyasal iradesine, seçimlerine ve değerlerine ipotek koymayı en büyük siyasal erdem bellemiş, milyonlarca yurttaşın emeğini kendinden gördüklerine aktarmakta hiçbir sorun görmemiş, kelimenin en gerçek ve sarih anlamıyla bu düzenin sahibi elitistler ve hâlâ onlara eklemlenebilme hayali kuranlar var.
Bu toplumsal bölünmeye sadakat göstermek taraftarıyım, seçimlerde de bu bölünmenin belirleyici olmasına talip olmalıyız çünkü içinde bulunduğumuz uğrak bu tür bir antagonist çelişkiyle şekilleniyor. Bu antagonist çelişki “Millet İttifakı vs. Cumhur İttifakı” cepheleşmesine yazgılı değildir, bu kalıba tıkıştırılması şart da değildir (kaldı ki nicedir siyasal alanın sınırlarını “bizler” de belirleyemiyoruz) ancak belirleyicidir, üstelik belirleyici olması da gerekir. Kaldı ki bu “biz”im yarattığımız bir “kutuplaşma” da değildir, yıllardır zaten var olan ama büyük gayretlerle perdelenmeye çalışılan bir kutuplaşmanın sonucudur.
Davete icabet etmek gerekir.
[1] Ahmet Hakan, “Sizin parti kitle partisi Bekir Bozdağ Bey”, Hürriyet, 28 Nisan 2023.
[2] Yasin Aktay, “Soğan sembolizmi ve özgürlük”, Yeni Şafak, 15 Nisan 2023. https://www.yenisafak.com/yazarlar/yasin-aktay/sogan-sembolizmi-ve-ozgurluk-4523387
[3] Örneğin bkz. Jason Stanley, How Fascism Works: The Politics of Us and Them, Random House, 2018.