Filistin Meselesi Biden’a Seçimi Kaybettirir mi?
Kenan Erçel

Malum, iktidarda ister Cumhuriyetçiler olsun ister Demokratlar, ABD dış siyasetinin sabitlerinden biri İsrail’e kayıtsız koşulsuz destek olagelmiştir. Bu tutumdan rahatsız, Filistin meselesine duyarlı, büyük çoğunluğu Demokrat partili seçmenler, iki partili sistemin dayatması sonucu bağırlarına taş basıp ehven-i şer Demokrat adaylara oy veregelmişlerdir. “Bağrına taş basmak” derken söz konusu ABD seçmenlerinin durumu HDP-DEM seçmeninin Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı arasındaki sıkışmışlığına benzetilebilir. Ve nasıl Kürtler 2024 yerel seçimlerinde bu cendereden çıkmaya yönelik arayışlara girdilerse Demokrat seçmenlerin bir kısmı da 2024 genel seçimleri öncesi benzer hamlelere giriştiler.

Kamuoyu yoklamalarına göre İsrail’in 7 Ekim saldırıları sonrası Gazze ve Batı Şeria’da sürdürdüğü kıyım ve yıkıma Biden yönetiminin müsaade etmesi özellikle genç Demokrat seçmenler arasında büyük hoşnutsuzluk yaratıyor. Örneğin, 35 yaş altı Demokrat ya da Demokrat-eğilimli seçmenlerin %69’u Biden yönetiminin tutumunu tasvip etmezken 65 yaş ve üstü seçmende bu oran sadece %16.[1] Toplamda Demokrat seçmenlerin %39’u Biden’ın İsrail yanlısı tutumunu yanlış buluyor.[2]

Ne var ki Biden’ın İsrail’e desteğinden rahatsız seçmenin sadece küçük bir kısmı için Filistinliler’in mağduriyeti yaklaşan seçimlerde öncelikli bir mesele. Ne de olsa alternatif seçenek Trump−ki Demokratlar’ın ezici çoğunluğu nezdinde ikinci bir Trump başkanlığı bir kabus, hatta belki de ABD demokrasisinin sonu demek. Dolayısıyla Filistin meselesini dert edinen seçmenlerin manevra alanı çok dar. Ve fakat ABD seçim sisteminin tuhaf yapısı bu seçmen grubuna hacimlerinin çok ötesinde bir pazarlık gücü veriyor.

ABD başkanlık seçimlerinde galibi ülke çapında en çok oyu kimin aldığı değil, adayların kaç eyaletten kaç delege kazandığı belirliyor. Eyaletlerin delege kontenjanları nüfuslarıyla tam orantılı olmadığı için bazen ülke genelinde daha az oy alan aday başkanlığı kazanabiliyor. Nitekim Trump’ın başkan seçildiği 2016 seçimlerinde rakibi Hilary Clinton yaklaşık 3 milyon daha fazla oy almıştı. Seçim sisteminin bu azizliğinden dolayı toplam oydan ziyade, ne Demokratlar ne Cumhuriyetçiler’in hakim olduğu “salınan” (swing) eyalet tabir edilen bölgelerdeki performans neticeyi tayin ediyor. (Bu ilginç sisteme dair daha fazla bilgi için bkz. ABD’ye Özgü Kavramlar Sözlüğü.)

ABD’de Müslüman nüfusun en yoğun yaşadığı bölgelerden biri olan Michigan bu “salınan” eyaletlerden biri. Wall Street Journal köşeyazarlarından biri bu eyaletin en Müslüman yoğun şehirlerinden Dearborn’u “ABD’nin Cihad Başkenti” diye nitelemişti geçende.[3] 2020 seçimlerinde yaklaşık 155 bin farkla Biden oyların %50.6’sını alarak bu eyaletin 16 seçici delegesini kazanmıştı. 2016’daysa sadece ve sadece 11 bin oy farkla delegeleri Trump kapmıştı. İsrail’in en hafifinden etnik temizlik denilebilecek harekâtına ve Biden’in bu harekâta yaktığı yeşil ışığa öfkeli Michigan’lı Müslümanlar, eyaletlerindeki bıçak sırtı seçim aritmetiğini avantaja çevirmek için kolları sıvadılar. Michigan’daki Müslüman ya da Müslüman olmasa da Filistinliler’in uğradığı zulme duyarlı Demokrat seçmenleri örgütleyen aktivistler 27 Şubat’ta yapılan parti önseçimlerinde taraftarları “çekimser” (uncommitted) [4] oy kullanmaya davet ettiler. Kampanya çok başarılı oldu ve toplam oyların %13’ü (101 bin) çekimser çıktı. Kim bilir, ABD Hava Kuvvetleri mensubu 25 yaşındaki Aaron Bushnell’in önseçimlere iki gün kala “Filistin’e özgürlük” nidalarıyla İsrail elçiliği önünde kendini yakması belki de kampanyaya katılımı artırmıştır.

Önceki seçimlerdeki rakamlar göz önüne alındığında 2024 yarışı açısından Biden adına endişe verici bir tablo. Nitekim önseçim öncesi Biden hükümetinden bir heyet Arap ve Müslüman cemaat liderleriyle görüşmek için Michigan’ı ziyaret etti. Fakat verilen vaatlere rağmen Birleşmiş Milletler’deki (BM) kalıcı ateşkes önergesi yine ABD’nin taş koyması sonucu reddedildi. Geçici ateşkes çağrısı ya da Batı Şeria’da Filistinliler’e saldıran İsrailli yerleşimcilere mali yaptırımlar gibi sembolik jestlerle durum idare edilmeye çalışıldı.

Belli ki Michigan’dan yükselen itiraz başka eyaletlerde de yankılanacak. Ne var ki infialin dozuna ve örgütlülüğüne rağmen seçim günü gelip çattığında seçmenlerin ne yapacaklarını kestirmek güç. Zira ortada çok yaman bir ikilem var. Trump’ın başkanlığı dönemindeki icraatleri hala hatırda. 2017 yılında terörle mücadele bahanesiyle İran, Libya, Somali, Sudan, Suriye ve Yemen vatandaşlarının ABD’ye seyahatini 90 günlüğüne yasaklayan bir kararnameye imza atmıştı, Trump. Hedef aldığı ülkelerin ortak paydası itibariyle “Müslüman seyahat yasağı” adıyla anılan bu keyfî uygulama yargı müdahalesiyle durdurulmuştu. Yine 2017 yılında ABD, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak resmen tanımıştı. Devrisi yıl ABD’nin İsrail elçiliği Tel Aviv’den Kudüs’e taşınmış ve yeni elçiliğin açılışı İsrail’in kuruluşunun 70. yıldönümüne denk getirilmişti. İlaveten, BM Güvenlik Konseyi kararının hilafına Trump yönetimi 2019’da Golan Tepeleri üzerinde İsrail’in egemenliğini resmen tanımıştı. Dahası, BM’in Filistinli mültecilere yardım kuruluşu UNRWA’ya ABD’nin yaptığı katkıyı kesmişti.

Belki de en önemlisi, Trump’ın başkanlığı döneminde İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’in ilişkilerinin normalleşmesini düzenleyen İbrahim Anlaşmaları (Abraham Accords) imzalanmıştı. Peşisıra Fas ve Sudan da bu kervana katıldılar. Filistinliler için doğru dürüst bir kazanım içermeyen, Filistinli aktörleri muhatap almayan bu anlaşmalar İsrail’in egemenliğinin tahkimi için önemli adımlardı. Özetle, bizzat kendi ifadesiyle “gelmiş geçmiş en İsrail yanlısı başkan” payesinin hakkını fazlasıyla vermişti, Trump.

Bütün bu icraatlar düşünüldüğünde 2020 seçimlerine doğru Netanyahu’nun Biden’a karşı Trump’ı hararetle desteklemiş olması hiç şaşırtıcı değil. Keza Trump’ın mağlubiyetine İsrailli yetkililer alenen hayıflanıyor. Örneğin, İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir Şubat ayındaki bir söyleşide[5] şöyle bir mukayese yaptı: “Bize tam destek vereceğine Biden Gazze’ye, yani Hamas’a, insani yardım vermekle meşgul. Trump iktidarda olsaydı, ABD’nin tavrı bambaşka olurdu.”

Özetle, Trump’in sicili göz önüne alındığında Demokrat seçmenlerin işi epey zor. Bir yandan İsrail’e dişe dokunur bir yaptırımda bulunmayan Biden hükümetine, kendilerini cepte keklik görmemeleri gerektiğini, icabında sandığa gitmeyebileceklerini ya da üçüncü bir adaya oy verebileceklerini salt blöf olmayan bir inandırıcılıkla gösterebilmeleri lazım. Öte yandan, bu seferberliğin sonucunda Trump’a seçimi kazandırmayı içlerine sindirebilmeliler. Madalyonun öteki yüzündeyse Demokrat Parti yöneticileri benzer bir kırk katır, kırk satır tercihiyle karşı karşıya. Ya İsrail lobisini ve İsrail sempatizanı seçmenleri küstürme pahasına ABD’nin onyıllardır süregelen Orta Doğu politikasında köklü bir değişikliğe gidecekler ya da Filistinlilerle dayanışma halindeki seçmeni küstürüp başkanlığı kaybetme riskini göze alacaklar.

Seçimlere daha 9 ay var, uzun süre. Ve fakat illa bir tahmin yürütmek gerekirse Biden’ın ekibi, aslen İsrail’i kollayan ama suret-i haktan görünmek için bazı yüzeysel müdahalelerde bulundugu çizgisinde devam edecek muhtemelen. Demokrat seçmenlerin, neticeye tesir etmeyecek kadar küçük bir kesimi hariç, Trump’a kazandırmaya elinin gitmeyeceği varsayımına bel bağlayacak. Aynen Erdoğan’ın, Sakarya mitinginde “İsrail ile ticaret utancı sonlandırılsın” pankartı açan AKP’lilerin ufak bir azınlık kalacağına, ezici çoğunluğun sandıkta kendisini yüzüstü bırakmayacağına güvenmesi gibi. Haksız çıkmaları temennisiyle... 

Fotoğraf: Tom Kruse

 


[1] https://www.cnn.com/2023/11/20/politics/polling-democrats-divided-israel-palestine/index.html

[2] https://www.dataforprogress.org/blog/2024/2/27/voters-support-the-us-calling-for-permanent-ceasefire-in-gaza-and-conditioning-military-aid-to-israel

[3] https://www.wsj.com/articles/welcome-to-dearborn-americas-jihad-capital-pro-hamas-michigan-counterterrorism-a99dba38

[4] “Çekimser” tam karşılamıyor aslında. “Uncommitted” daha ziyade, oyunu bir adaya “taahhüt etmeyen” anlamına geliyor.

[5] https://www.wsj.com/world/middle-east/the-israeli-firebrand-driving-netanyahu-further-to-the-right-dd9e8113