Yerel Seçimler, Belediyeler ve Yeni Toplumsal Patikalar
Cuma Çiçek

Başka bir dünya mümkün! Başka şehirler, başka kentler, başka mahalleler… 2024 yerel seçimlerine günler kalmasına rağmen ne partiler ne adaylar ne de sıradan vatandaşlar olarak yaşam alanlarımıza dair dikkate değer bir tartışma yürütmüyoruz.

Toplumsal mücadeleler her ne kadar değişim üzerine olsa da süreklilikler çoğu zaman daha fazla. Büyük krizler süreklilikleri kesintiye uğratabiliyor, bazen de yeni yollar açabiliyor. Uzun yıllar boyunca oluşan toplumsal patikalar, bu patikalardan düşmeyi sağlayacak büyük sarsıntılar olmadan yeni yollar açmamıza ve yeni patikalar oluşturmamıza izin vermiyor.

Türkiye uzun yıllardır derin bir iktisadi ve siyasi kriz yaşamasına rağmen 2023 Mayıs seçimleri patikaları kırmaya ve yeni yollar inşa etmeye dair anlamlı tartışmalarla geçmedi. Geniş muhalefet cephesi Türkiye’nin tarihsel patikalarını konuştuğumuz, kırılmalar, yeni yollar, yeni patikalar sağlayacak bir siyaset alanı inşa edemedi.

2024 Mart seçimleri de benzer bir havada geçiyor. Bir yanda muhalefet partilerinden umudunu yitirmiş geniş bir toplumsa taban, öte yanda ekonomik krizden bunalmış ve hükümetten beklediği değişimi ve değiştirme iradesini görmeyen geniş bir kesim bulunuyor. Her iki grup içerisinde siyasete mesafelenme, toplumsal müştereklere olan ilgi gün be gün kayboluyor.

Yeni patikalar için yerellik

Türkiye’de yeni bir toplumsal sayfa açmanın yollarının yerellerden geçtiğini düşünen biriyim. Bu meseleyi Kürt meselesi bağlamında tartıştım. Hafıza Merkezi için 2021 yılında kaleme aldığımda Kürt Meselesi ve Siyasi Barış Bağlamında Güç Paylaşımı ve Ademi Merkeziyet raporunda Türkiye’nin 26 su havzasına dayalı bir ademi merkeziyetin Kürt meselesinden öteye siyaset, idare, ekoloji ve ekonomiyi beraber düşünmeye olanak tanıdığını ileri sürdüm.

Türkiye’de idari ve siyasi gücün yerelleştiği bir yeniden yapılanma bir yandan çoğulcu ve özgürlükçü kimlik politikalarına, bir yandan daha kapsayıcı ve dengeli büyümeye, bir yandan dikey düzlemde denge ve denetleme mekanizmaları güçlenmiş daha demokratik bir yapıya bir yandan da su kaynaklarının ve tarımının korunduğu temiz bir çevreye, suya, gıdaya erişime imkân tanır. İdareyi, siyaseti, ekonomiyi ve ekolojiyi beraber düşünmeyi ve yönetmeyi mümkün kılar.

Belediyeler tüm idari ve mali kısıtlara ve merkezin yereller üzerindeki artan vesayetine rağmen başka bir hayat kurmamız için büyük imkanlar, yeni patikaların yaratacak potansiyeller taşıyor. Bu yazıda 7 alandaki imkana ve potansiyele işaret etmek istiyorum. Sıradan insanlar olarak siyaseti ve siyasi katılımı bu gibi alanlar üzerine inşa edebildiğimiz ölçüde siyaseti dönüştürebilir, belediyeleri yerellerde yeni hayatlar kurmaya zorlayabiliriz.

Toplumsal diyalog ve müzakere olarak planlama

Kamu yararını ve toplumsal müşterekleri merkeze alan, afet-duyarlı, uzun vadeli bir planlama yapmak ve bunu bir toplumsal diyalog ve müzakere sürecine dönüştürmek bu işin başlangıcını oluşturuyor. Türkiye’de yerellerde farklı siyasi partiler olsa da şehirleşme, kentleşme, rant yönetimi, afet yönetimi gibi konularda var olan mekanizmalar, inşa edilen ilişkiler ne yazık ki benzerlik gösteriyor. Bu konuda fark yaratan, umut olan örneklerimiz yok denecek kadar az. Yeni bir sayfa açmak istiyorsak odaklanmamız gereken ilk nokta bu. Deprem odaklı tartışmaların sürdüğü bu günlerde meseleyi genişletmek ve yeni bir yerleşim perspektifi inşa etmek önem arz ediyor.

Temiz gıdaya ve içilebilir suya erişim

Planlamanın da ana hedeflerinden biri olan insani yerleşim yerlerinin inşasında en önemli meydan okumalardan birini temiz gıdaya ve içilebilir suya erişim oluşturuyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2022 verilerine göre yaklaşık üç çocuktan biri (%35,3) maddi yoksulluktan kaynaklı yeterli beslenememektedir. Türkiye, 37 OECD ülkesi içerisinde yoksul öğrenci oranının en yüksek olduğu ülkedir. Tüm okullarda bir öğün nitelikli yemek verilmesi için yakın zamanda oluşturulan Türkiye Okul Yemekleri Koalisyonunun hatırlattığı üzere araştırmalara göre yaklaşık beş çocuktan biri (%19,2) parası olmadığı için kimi zaman yemek yiyememektedir.

Bir yandan bu işin asıl sorumlusu olan merkezi hükümeti gıdaya erişim hakkını temin etmeye zorlayacak etkinlikler yapmak gerekir. Bununla beraber, belediyeleri herkesin temiz gıdaya ve içilebilir suya eriştiği bir ortam yaratmaya zorlamak gerekir. Gıda üretiminden, dağıtımına, gıda kontrollerinden, tüketime; topraktan, sudan sofraya, sofradan atık yönetimine ve geri dönüşüme kadar bütünsel bir yönetim yaklaşımıyla özellikle kent ve kır yoksullarının temiz gıdaya ve içilebilir suya erişimini merkeze alan bir belediyecilik mümkün.

Pandemi döneminde ortaya konan az da olsa iyi örnekler bu konuda referanslar olarak değerlendirilebilir. Belediyeler alanda düzenleyici bir pozisyon olarak, üretici ve tüketiciler arasında köprüler inşa ederek, ama aynı zamanda iyi örnekler oluşturarak bu alanda büyük bir değişim yaratabilir. İmkanlar sınırlı olsa da bu alanda büyük bir değişim potansiyeli bulunuyor.

Dengeli ve tamamlayıcı kırt-kent ilişkisi

Bu noktada ilk iki meseleyle doğrudan ilişkili olan kritik sorunların başında kır-kent dengesi oluşturuyor. Türkiye’deki şehirleşme ve kentleşme yaklaşımı ve deneyimleri esas olarak kenti merkeze alan ve önceleyen çatışmalı bir kır-kent ilişkisine dayanıyor.  Kentsel alanlar kırsal alanların kaybı üzerine yükseliyor. Oysaki insani yerleşim yerlerin oluşturulması, temiz gıda ve içilebilir suyun erişilebilir kılınması esasında kırt-kent arasında denge ve tamamlama odaklı yeni bir yaklaşımı gerektiriyor.

Türkiye’de bir yandan küçük şehirlerden büyük şehirlere büyük bir göç dalgası yıllardır sürerken, öte yandan her bir şehirde kırt-kent dengesi kentlerde yana dramatik olarak değişiyor. Bu durum eşitsizlik başta olmak üzere birçok alanda çoklu sorunlar doğuruyor.

Çok özetle, şehir merkezleri ile ilçeler, her bir ilçede kent ile kır arasında uyumu ve tamamlamayı baz alan, en az kentsel alanlar kadar ama belki onlardan da fazla kırsal alanlarda yaşam şartlarını iyileştiren, öte yandan kentsel tarım uygulamalarıyla tarımı kentte taşıyan yeni bir şehirleşme mümkün. Özellikle tüm ilden sorumlu olan büyükşehirlerde belediyeler merkezi hükümeti de değişime zorlayan pratikler inşa edebilirler.

Herkes için barınma hakkı

Barınma hakkı belediyelerin odaklanması gereken bir diğer mesele. Son yıllarda barınma sorunu esas olarak merkezi hükümete ve TOKİ’ye bırakılmış durumda. Depremden kaynaklı kentsel dönüşüm, yeniden imar gibi hususların kamusal alanda görece görünür olduğu bu günlerde herkes için barınma hakkı yaklaşımıyla yeni bir konut politikasına ve iyi deneyimlerin inşasına ihtiyaç var.

Türkiye’de vatandaşların da dahil olduğu rant-odaklı imar yaklaşımı 6 Şubat depremlerinde büyük bir yıkıma neden oldu. Bu büyük felaket hak odaklı bir barınma siyasetinin inşası ve pratiklerin geliştirilmesi için büyük bir imkân sunuyor. Ancak belediyelerin bu imkânı değerlendirebilmesi için yerel ve merkezi yönetim pratiklerinin değişmesi kadar vatandaşların da değişmesine ve bu sürece dahil olmasına ihtiyaç var.

Türkiye’de toprakların büyük bir kısmının hazine arazisi olduğu dikkate alındığında, uzun vadeli, rant-odaklı olmayan, ihtiyaç odaklı ve dengeli mekânsal gelişime dayalı bir konut politikası sadece merkezi hükümetin meselesi değil, aynı zamanda belediyelerin öncelikleri içerisinde yer alıyor. Konut fiyatlarında arsa paylarının çok yüksek olduğu Türkiye’de belediyeler sadece kamucu imar politikalarıyla arsa üretimini sağlamaları durumunda bile önemli bir değişim yaratma gücüne sahipler.

İnsani yerleşim yerleri

Barınma hakkını güvence altına alan bir konut politikasına eşlik etmesi gereken bir diğer mesele insani yerleşim yerlerinin inşası. Yeşil alan, kentsel tarım, sosyal hizmetler, kültürel hizmetler, spor gibi iyi olma halini mümkün kılan alanların ve hizmetlerin oluşturulması ve erişilebilir kılınması konut politikası kadar önem arz ediyor.

Özellikle kent yoksullarının büyük oranda nitelikli barınma olanaklarından mahrum olduğu dikkate alındığında, merkezi yerlerden çok çeperlere odaklanan, buradaki hayat şartlarını iyileştirmeyi öncelikleyen belediyelere ihtiyacımız var. Planlamadan kaynak dağıtımına merkezden çepere değil, çeperden merkeze gelmeyi esas alan belediyeler gündelik hayatta geniş kesimlere dokunabilir, büyük değişimler yaratabilirler.  

Nitelikli eğitime erişim hakkı

Türkiye’de eğitim sisteminde yaşayan çöküş dikkate alındığında eğitim alanı bir diğer kritik belediye hizmetini oluşturuyor. Mevcut mevzuat belediyelere sadece kreş hizmeti alanı bırakıyor. İlkokul ve üstü derecelerde esas olarak okulların mekânsal koşullarını iyileştirmekle sınırlı bir rolü var belediyelerin.

Tüm yasal sınırlara rağmen, eğitim alanında belediyelerin yapabileceği büyük işler var. Tek başına belediyelerde asfalta ayrılan bütçenin yüzde 10’unun kreşlere ayrılması durumunda ülke genelinde eğitim alanında büyük bir iyileşme yapmak mümkün. Şehir genelinde erişilebilir kreş hizmetleri çocukların ve kadınların hayatlarında büyük değişim yaratma potansiyeli taşıyor.

Öte yandan ilk, orta ve lise okullarında tüm binalarda mekânsal iyileşmeler yapmak, hijyen koşullarını iyileştirmek, çocukların içilebilir suya iyi şartlarda erişimini sağlamak belediyelerin sınırlı bütçelerle hemen yapabilecekleri işler. Seçimden sonra aylar içinde tüm okullarda çocuklarımızın içilebilir suya erişimi sağlamak mümkün.

Belediyeler pandemi döneminde “askıda fatura” gibi iyi uygulamalarla kolaylaştırıcı ve destekleyici araçlar, yöntemler inşa ettiler. Söz konusu kolaylaştırıcı ve destekleyici deneyim eğitim alanında yenilikler oluşturmak için referans olabilir. Okullarda bir öğün yemek desteği gibi olanakları kolaylaştırmak, aracı olmak; bunun zor olduğu koşullarda yemekhane, aşevleri, kent lokantaları gibi yaratıcı uygulamalarla gıdaya erişim hakkını destelemek; kütüphane hizmetlerini özellikle kentin çeper mahallerinde yaygınlaştırmak gibi yollarla eğitim hizmetlerine katkı sunmak mümkün. Yapay zekanın sunduğu yeni olanaklarla mevzuattın eğitim alanında oluşturduğu sınırları aşmak, kreşlerden öteye diğer yaş grubundaki çocuklara erişmek ve nitelikli eğitime erişimlerini desteklemek; destekleyici araçlar, alanlar, uygulamalar geliştirmek belediyelerin öncelikleri arasında yer almalı.

Çoğulcu ve özgürlükçü kimlik politikaları: farklı ama bir arada

Türkiye’de belediyeler geleneksel olarak altyapı ve üstyapı hizmetleriyle sınırlandırılsa da ve bu anlamda “siyasi olmayan” hizmet alanları olarak çerçevelense de yukarıda tartıştığım tüm hususlar belediyelerin siyasi kurumlar olduğunu gösteriyor. Bununla beraber belediyeler Türkiye’nin büyük toplumsal meselelerine de büyük katkılar sunabilirler. Kutuplaşmanın keskinleştiği son yıllarda belediyeler çoğulcu ve özgürlükçü kimlik politikalarıyla bir arada yaşama kanallarını genişletebilir; başka bir Türkiye’nin mümkün olduğunu başka yereller inşa ederek gösterebilirler.

Türkiye’nin dilsel, dinsel, mezhepsel, kültürel alanlardaki çoğulculuğuna alan açan, bu çeşitliliği ve zenginliği görünür kılan, farklılıklar arasında teması ve diyalogu güçlendiren pratikler belediyelerin seçim sonrası hemen yapabilecekleri işler. Türkiye’de farklı toplumsal grupların, sivil toplum örgütlerinin, vatandaş inisiyatiflerinin, sosyal girişimlerin farklı alanlarda birçok çalışması var. Tek başına belediye mekanlarını bu grupların çalışmalarına açmak, farklı dillerdeki konserlere, tiyatrolara, festivallere, toplantılara ev sahipliği yapmak, buluşmalar organize etmek Türkiye’nin farklılıklar içinde bir arada yaşama kapasitesine büyük bir katkı sunacaktır. Bu alanda Türkiye’nin tekçi ve dışlayıcı tarihsel patikasından çıkmak için merkezden önce yerellerde değişimi başlatmak ve alternatif patikalar inşa etmek gerekir.

Kamusal hizmetlere erişim için mobilizasyon hakkı

Başka şehirler, başka kentler, başka mahalleler inşa etmek için belediye hizmetleri içerisinde ulaşım hizmetleri özel bir öneme sahip. Özellikle kaynaklara erişimi sınırlandırılmış yoksun ve yoksul insanların iş olanaklarından nitelikli eğitim hizmetlerine, sosyal ve kültürel faaliyetlerden sağlık hizmetlerine kadar kamusal alandaki imkanlara ve hizmetlere erişiminde şehir içi mobilizasyon önem arz ediyor. Kentsel alanlarda mobilizasyon kadar kırdan kente ulaşım meselesini de içeren bu alan kamu alanlarına ve hizmetlerine erişimde eşitliğin sağlanması, hakları gasp edilmiş grupların güçlendirilmesinde kritik bir öneme sahip.

Bu anlamda erişilebilir, mümkünse ücretsiz değilse çok ucuz, konforlu toplu ulaşım hizmetleri belediyelerin öncelikleri içerisinde yer almalı. Kaynaklara, alanlara ve hizmetlere erişimin ayrılmaz parçası olarak şehir içi mobilizasyon başka yereller inşa etmenin, eşitliği büyütmenin kritik unsurlarından birini oluşturuyor.

Seçimler öncesi yeterince yapamadığımız bu tartışmaların seçimler sonrasında yapılması için herkese görev düşüyor. Seçimler sonrasında yeni yönetimlerin en önemli görevi beş yıllık vadeyle kaynakları planlamak, hangi alanda hangi işlerin yapılacağına karar vermek. Başka bir ifadeyle bütçelendirilmiş beş yıllık stratejik planlar hazırlamak. Sıradan vatandaşlar olarak partilerin aday belirleme süreçlerine müdahil olamadık, ama seçileceklerin ne yapacağına müdahil olma hakkımız ve şansımız var. 


* Bu yazının Kürtçe versiyonu Le Monde diplomatique - kurdî 2024 Mart sayısında yayınlanmıştır Yazının Kürtçesine şu adresten erişebilirsiniz: https://ku.mondediplo.com