Normalleşme
Murat Belge

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin hiç de kısa olmayan iktidarı Türkiye’de önemli yapısal değişimlere yol açtı mı, açıyor mu? Görünen o ki, açıyor. Dünyanın her yerinde, iktidar olmak, toplumda değişim yaratmakta daha fazla imkanlara sahiptir. Ama bizim burada AKP gibi bir partinin iktidar olması, Türkiye’nin “Cumhuriyet” olalı beri benimsediği değerlere açıkça karşı bir zihniyeti yürürlüğe koyması nedeniyle bu değişimin çok çarpıcı daha olmasına yol açıyor. Bu partinin militanlarına göre, “Batılılaşma” hedefini benimseyerek yanlış bir yol tutmuş olan Türkiye, bunca yıl sonra, gerekli tavrı alarak yüzyıllık yanlışını düzeltme imkanını elde etti.

Filanca ülkede —diyelim— Liberal Parti iktidardaydı; ama seçimi Sosyalistler kazandı ve iktidar oldu. Bu elbette bir değişim getirecek, ama bu değişim bu ülkenin “kimliği”nin de değişime uğradığını iddia edecek ölçüde radikal midir? Değildir.

Oysa AKP gibi bir partinin temsil ettiği değişim bu derece radikaldir.

AKP karşısında “ana muhalefet” işlevini üstlenen siyasi örgüt Cumhuriyet Halk Partisi. Aslında bu parti sözünü ettiğimiz yolu açan, kuralları koyan, kimliği belirleyen parti. Yani “Muhalif” değil “kurucu” parti. Ama kuruculuğunun bir gereği olarak çok-partili seçim sistemini getirmiş ve getirdiğinden beri birtakım kısa istisnai dönemler dışında iktidar yüzü görmemiş bir parti. Ancak, yüklenmek zorunda kaldığı bu yeni rol, partinin genel ve temel ilkelerinde ve görüşlerinde fazla bir değişime yol açmadı. Ecevit’li yıllar “açar” gibi kıpırtılara yol açtı ama sadece “gibi” oldu; oradan çıkıp Deniz Baykal’ın başkanlığını benimsemek pek güç gelmedi.

AKP’nin izlediği politikaların CHP’nin şiddetli muhalefetiyle karşılaşması elbette beklenmedik bir şey değildi. Ancak şu günlerdeki politik gidişattan, CHP’nin kendi kurduğu genel yapıdan çok “evrensel” bir demokrasinin savunmasını üstlendiği görülüyor. Türkiye’nin tarihinde bu partinin oynadığı “kurucu” rol, partinin özellikle de ileri gelen üyelerinin “memleketin sahibi” üslubunu benimsemesini kolaylaştırdı. Şimdi içinde bulunduğumuz dönem, CHP’nin bu rolden sıyrılmak istediğini düşündüren bir gelişme yaratmış gibi görünüyor.  Bu gelişmenin Kemal Kılıçdaroğlu ile başladığını sanırım söyleyebiliriz: özellikle onun başlattığı “helalleşme” söylemi bir işaret vermişti. Ama Özgür Özel’in başkan seçilme sürecinde söyledikleri ve yaptıklarıyla onun çok ilerisine geçti.

Bu süreçte, böyle bir ortamın biçimlenmesinde, iktidarın benimsemesi beklenecek tavır belirleyici olacaktır. İktidar böyle bir süreçte olumlu bir rol oynamaya hazır ya da istekli mi? Bence değil. Bence bu koşullarda Tayyip Erdoğan’dan demokrasi yönünde bir atılım beklersek boşuna beklemiş oluruz. O araziyi kendi istediği şekilde düzenlemek için bir fırsat yaratmak için çalışacaktır. Ama CHP’nin bu koşullarda davranışı, “yapılması gereken”i (ve Tayyip Erdoğan’ın bunu yapmaktan nasıl kaçındığını) sergileyecektir.    

CHP’nin bu noktaya gelmiş olmasının yalnız CHP açısından değil, Türkiye açısından da olumlu bir gelişme olduğu düşüncesindeyim. Kolay değil, ideolojik alışkanlıkların ne kadar inatçı olduğunu biliyoruz. Ama değişimin getireceği olumlu sonuçlar izlenen yolun olumlu olduğunu da gösterecektir. AKP ve Tayyip Erdoğan’ın toplumu getirdiği son derece sakıncalı konumdan sıyrılmak için elverişli bir yolun başında olduğumuzu düşünüyorum. Umarım önümüzdeki süreç, seyrek yaşadığım “iyimserlik” ruh halini boşa çıkarmaz.