Britanya’da İşçi Partisi aşırı sağ sayesinde “büyük zafer” elde etti.
4 Temmuz’da Birleşik Krallık’ta ve 5 Temmuz’da İran’da yapılan seçimler, dünyada muhafazakâr radikal sağ hareketlerin yükselmeleri veya iktidara iyice yerleşmeleri eğilimine ters düşen sonuçlarla bitti. Ne var ki bu tablo, İran’da baskıcı, aşırı otoriter bir muhafazakâr tahakküme karşı yükselen bir direnişi ifade ederken, Birleşik Krallık genel seçimleri sonuçları milliyetçi, muhafazakâr, otoriter bir aşırı sağ yükselişi perdeliyor.
Birleşik Krallık genel seçimlerinde İşçi Partisi’nin tarihinde görmediği bir parlamento çoğunluğu elde etmesini elbette bir zafer olarak değerlendirmek mümkün. Ancak bu partinin parlamentoda mutlak çoğunluğu elde etmek için gerekli 326 milletvekilini kat be kat geçen 412 milletvekilliği kazanması, partinin ve yeni lideri Keir Starmer’in çabaları kadar, Muhafazakâr Parti’nin çökmesini fırsat bilip, oyların aşırı sağa yönelmesini sağlayan Neil Farage’ın eski Brexit Partisi’nin, yeni ismiyle Reform UK’nin başarısı sayesinde gerçekleşti. Ulusal egemenlik, Rusya destekçiliği, kendisi dışında diğer bütün partileri “sistemin maşası” olarak tanımlayan radikal anti-sistem söylemiyle, Reform UK esas olarak Muhafazakâr Parti seçmenine hitap etti. 14 yıllık Muhafazakâr Parti iktidarının özellikle son beş yılda sergilediği fütursuz sorumsuzluk ve bağnaz zenginseverliğe karşı yüzünü yeniden İşçi Partisi’ne dönmeye başlayan emekçi, yoksul kesimlerin, Farage’ın partisinin “anti-sistem” duruşunun cazibesine kapılıp, aşırı sağda kalmasını sağladı.
Britanya’da uygulanan tek milletvekilli dar bölge ve birinci gelen seçilir ilkesine dayalı tek turlu seçim sistemi nedeniyle Farage’ın Reform UK partisinin aldığı %14,3 oy, ona sadece 5 milletvekili kazandırdı ama Muhafazakârlar’ın oylarını bölerek, 2019 seçimlerine kıyasla 251 milletvekilini kaybetmesinde belirleyici rol oynadı. Böylece İşçi Partisi 2019’da oyların %32,4’ünü alarak kazandığı 202 milletvekilinin yerine (2017’de de %40 oy oranıyla 262 milletvekili kazanmıştı), 2024’te oyunu sadece 1,4 puan arttırıp, %33,8’e çıkartırken, 412 milletvekili elde edebildi.
Aynı durum Liberal-Demokratlar için de geçerli. 2019’da %11,6 oy oranıyla 8 milletvekili çıkarmışlardı. 2024’te oylarını %12,2’ye yükseltip (sadece +0,6 puan!) 71 seçim bölgesinde birinci geldiler ve meclisin üçüncü grubu oldular. Dolayısıyla seçimin meclis aritmetiği açısından açık ara galibinin İşçi Partisi, ikinci büyük kazananın Liberal-Demokratlar olması, bunun Birleşik Krallık’ta ilk kez Muhafazakâr Parti’nin de sağında yer alan bir partinin oy oranı itibarıyla ülkenin üçüncü partisi olması sayesinde olduğunu unutturmamalı.
Brexit Partisi 2019’da, Birleşik Krallık’ın AB’den çıkışının arifesinde, çıkış pazarlıklarında son aşamaya gelen Muhafazakâr Parti hükümetinin elini güçlendirmek için, onun kazanacağı bölgelerde seçime girmemiş, dolayısıyla oyların %2’sini almış ve Muhafazakâr Parti’nin %43 oyla 372 milletvekili kazanmasını sağlamıştı. Bu kez her yerde seçimlere katıldı. Muhafazakârların seçmen nezdinde inanılmaz bir popülarite kaybettiğini gören Farage, siyaseti bıraktığını birkaç yıl önce açıklamasına rağmen, paldır küldür partisinden aday oldu ve ilk kez seçildi. Partisi beş milletvekiliyle ilk kez parlamentoda yer alacak. Buna karşılık muhafazakârların oyu %23,7’e düşerken, sadece 121 milletvekilliği kazandılar. Reform UK gelecek beş yılda Muhafazakâr Parti’nin daha da sağa kayması için çalışacak.
Seçimin diğer büyük kaybedeni İskoç Ulusal Partisi oldu. Oy oranı %3,9’dan %2,4’e düşerken, 48 milletvekili yerine bu sefer 9 milletvekiliyle parlamentoda temsil edilecek. İskoçya’nın Birleşik Krallık’tan ayrılmasını savunan partinin adayları, birçok bölgede İşçi Partisi’nin veya Liberal Demokrat adayın gerisinde kaldı.
Diğer taraftan İşçi Partisi’nin geleneksel olarak güçlü olduğu, yoğun Müslüman seçmen bulunan ondan fazla seçim bölgesinde “Filistin-Gazze yanlısı” bağımsız Müslüman adaylar, İşçi Partisi’nin oy artışını sınırladı. Bu adaylardan dördü seçimi kazandı. Başka birçok seçim bölgesinde de İşçi Partisi yeni yönetiminin İsrail’in Gazze’de yürüttüğü imha savaşına karşı açık tavır almaması ve çevre konularına yeteri önem vermemesi nedeniyle anlamlı oranda İşçi Partisi seçmeni bu kez İngiltere ve Galler Yeşil Partisi’ne oy verdi. Parlamentoda tek temsilciye sahip olan Yeşiller, bu kez oylarını %6,8’e yükselterek (+4,1 puan) dört milletvekilliği kazandılar. Anti-semit olma suçlamasıyla İşçi Partisi’nden ihraç edilen eski genel başkan Jeremy Corbyn de, 1983’ten beri milletvekili seçildiği seçim bölgesinde seçimi bu kez bağımsız aday olarak kazandı.
Keir Starmer’in İşçi Partisi’nin başına geçtiğinden beri partiyi merkeze çekip, partinin sol kanadını tasfiye ederek yürüttüğü strateji, yakın bir tarihe kadar kamuoyu yoklamalarında %40 civarında gözüken partisinin oy oranının seçim akşamı ancak %34’e yaklaşmasına yol açtı. Muhafazakâr Parti’nin ve medyasının son haftalarda “süper çoğunluk” olacak diyerek, İşçi Partisi’nin seçim zaferini abartarak ilan etmesi, Starmer’e oy vermek istemeyen bir kısım sol seçmeni sandığa gitmekten caydırmış gibi gözüküyor. Nitekim son seçimlerde %60 olan katılım oranı, 2001’den beri genel seçimlerde gerçekleşen en düşük oran oldu.
Bütün bunlar elbette İşçi Partisi’nin beş yıl boyunca tarihi bir parlamento çoğunluğuna sahip olacağı olgusunu ve bunun ona çok büyük bir sorumluluk yüklediği gerçeğini değiştirmiyor. Diğer taraftan Birleşik Krallık’ta halen muhafazakâr ve aşırı sağ partilerin toplam oylarının takriben %40’ta kaldığını da gösteriyor. Birleşik Krallık tarihinin ilk kadın maliye bakanlı, başbakan yardımcısının, içişleri, adalet, eğitim, kültür, ulaşım ve daha birkaç bakanın kadın olduğu, birçok bakanın alt sınıflardan geldiği Starmer hükümetinin “Britanya’yı tuğla üzerine tuğla koyarak yeniden inşa etme” sözünü nasıl ve ne yönde kullanacağını göreceğiz.