Meclisin yeni sezon açılışında Devlet Bahçeli’nin Özgür Özel’e sohbetşinas ‘yaklaşımı’ çok konuşuldu. “Birbirimizi kırmıyoruz inşallah, bazen siyaseten söylememiz gerekenler oluyor,” demiş, Murat Sevinç’in Baykalizasyon sürecindeki[1] CHP genel başkanı da “olur öyle” meâlinde, anlayışla karşıladı. Bahçeli, sadece birkaç saat önce tehditkâr sözler sarf ettiği Özel için, “iddiaların aynen şahsın gibi çürüktür” demişti. Daha önce de, yıllardır, CHP’nin millî güvenlik tehdidi haline geldiğinden başlayıp, sövgü sınırında, neler neler söylemişti. Meğer, bunlar “siyaseten söylenmesi gereken” statüsünde imiş.
***
“Siyaseten söyledim” sözü, bizzat bir siyaset kurumudur. Geleneği vardır.
Örnekler hatırlatalım. 2019’da İstanbul büyükşehir belediyesi mükerrer seçimine gidilirken, AKP adayı Binali Yıldırım, "Ben oyların çalındığını siyaseten söyledim, hukuken değil," buyurmuştu. “Hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şeyler oldu” vecizesinin eş anlamlısı sayılabilir; kastedilen, oy çalmanın vaki olmadığı, ama çalındığını söylemenin icap ettiği idi. Post-truth’un, hakikat-sonrasının ifadesi olarak “Siyaseten söyledim”…
2011’de, Meclis’te bazı davalarda hükümlülerin erken tahliyesini sağlayacak bir düzenlemeyle ilgili bir af düzenlemesi görüşülürken, CHP’liler itiraz etmiş, İzmir Milletvekili Musa Çam iktidarı “katilleri serbest bırakmakla” suçlamıştı. O zaman AKP milletvekili olan Selçuk Özdağ (sonra Gelecek P., şimdi Saadet), onun yanına gidip haksızlık yaptığını söyleyince, “Ben bunları siyaseten söyledim” cevabını aldığını aktarır.[2]
Bir nevi namus belâsı olarak, “Siyaseten söyledim”…
Daha eskiye gidelim. Türkiye İslâmcılığının kurucu mecmuası Sebîlürreşad’a bakılırsa, Millî Mücadele döneminde Meclis kürsüsünden “İttihad-ı İslâm fikrinin bir hayal” olduğunu söyleyen Mustafa Kemal, akabinde ziyaretine gelen Eşref Edib’e “Ben kürsüde siyaseten öyle söyledim. Siz yine bildiğiniz gibi yazarsınız” ruhsatını vermiştir.[3] Taktik olarak, “Siyaseten söyledim”…
***
Yine biraz yakına gelelim. CHP’de Ortanın Solu hareketinin öncülerinden Turan Güneş 1954’te genç bir milletvekili iken (o zaman DP’den), Meclis komisyonunda verip veriştirdiği Sebati Ataman oturumdan sonra yanına gelip koluna girince şaşırmış, utanmıştır. Tecrübeli milletvekili, “içeride” söylenenlerin siyaseten söylendiğine, bunun “işimizin cilvesi” olduğuna dair onu temin etmiştir. Nitekim, konuşmasında laf arasında “bücür” de dediği bir bakanın koluna girip çay içmeye davet edecektir. Güneş, zaten sonra vatandaşların da kendisine, milletvekillerinin birbirlerine boş çantalar fırlatıp yalandan kavga ettiklerini biliyoruz, dediklerini aktarır.[4] Kayıkçı kavgası olarak, “Siyaseten söyledim.”
Sanırım, “Siyaseten söyledim”in yaygın, gözde tefsiri de budur. Siyasetçiler, üç gün sonra yutacaklarını veya tam aksini söyleyeceklerini bilerek, uluorta atıp tutuyorlardır. Söylediklerine inanmıyorlardır, icabını yapmayı asla düşünmüyorlardır; esip üfürerek, işlerini yapıyor, dolgun maaşlarını böyle hak ediyorlardır. Kayıkçı kavgasıdır.
Bir bakıma, samimiyetsizliğin samimiyet haline gelmesidir.[5] (Gerçi, çok zaman, “samimiyet” zaten bu değil midir?[6])
***
Siyaset esnafının oportünizmine dair bu yerleşik yaygın kanaat, anti-politik söylemin güçlü ve evrensel gıdalarındandır. Politik faaliyetin, politik sözün tümüyle anlamsız olduğu ‘tezini,’ tepe tepe işlemeye yarar. Söylediğini gerçekten kastedeni de, dünyaya katılmanın icabı olarak politik faaliyette bulunanı da itibarsızlaştırır.
***
Buna karşılık, “Siyaseten söyledim”in olumlu, lehtar bir yorumu da var. Gayet basit: meseleleri kişiselleştirmeme gereğine işaret eder. Kamusal sözün anonimliği, gayri şahsiliği, "nesnelliği"ni hatırlatır. “İnan sana değil kastım, cahille sohbeti kestim,” misali… Ama kasıt, bakidir. Söylenen, ‘ciddidir.’ Lakin o zaman da, “Siyaseten söyledim” mazeretine ihtiyaç duymayacak şekilde, sahiden kişiselleştirmeden söylemekte fayda yok mudur!
***
“Siyaseten söyledim,” bana bir ucundan “siyaseten katl”i çağrıştırıyor... Malûm, siyaseten katl, sultan iradesiyle ve âli devlet menfaati gereğince verilen idam kararını anlatır; gerekçelendirilmesi gerekmez, itiraza ve sorgulamaya kapalıdır. Seyis, seyisler (siyaset kelimesinin kökünde “seyis” var, biliyorsunuz), öyle uygun görmüştür. Bu “siyaseten”deki “siyaset,” sıradan kulların aklının ermeyeceği, çok yükseklerde bir akıldır, sual olunmaz bir hikmettir. Devran, o tarafa değil de şu tarafa dönüvermiştir. Beri yana da dönebilirdi. İktidar ve güç metafiziğidir. “Siyaseten”dir. İcab-ı hal, denip geçilir.
“Siyaseten söyledim”de de, bunu çağrıştıran bir siyaset anlayışının, ruhunun nefesini hissetmiyor musunuz? Siyaset denen şeyi bir meçhûl perdesinin ardına iten, bir erişilmez makama yükselten, bir bilinmezin sırrına gömen anlayışı, ruhu çoğaltan bir deyiş. Asıl anti-politik zararı, buradadır.
Söze kıymetini iade etmeli.
[1] Murat Sevinç, “modifiye Baykal” diyor: https://www.diken.com.tr/modifiye-baykal/
[2] https://www.enpolitik.com/politika/selcuk-ozdag-ulkuculerin-ugradigi-haksizliklarin-giderilmesi-adina-verdigi-mucadeleyi-anlatti-h322484.html
[3] Hayrettin Karan, “Millî Mücadele’de Sebîlürreşad-Mehmet Âkif ve Eşref Edip,” Sebîlürreşad, Sayı 254 (Ekim 1957), s. 58-60. Eşref Edip, Sebîlürreşad’ı 1925’te kapatıldıktan sonra 1948’de canlandıracak olan yayıncısı ve yazarıdır.
[4] Akın Simav: Turan Güneş’in Siyasal Kavgaları. İstiklâl Matbaası, İzmir 1975, s. 8.
[5] Bu tarif, unutulmuş bir deneme ustasından, Selâhattin Batu’dan: Romançero, Varlık Yayınları, İstanbul 1953, s. 120-121.
[6] Tanıl Bora: “Samimiyet,” Zamanın Kelimeleri, İletişim Yayınları, İstanbul 2024, s. 19-29.