“Terör sorunu” mahlaslı “Kürt sorunu”yla ilgili devlet katındaki yeni girişimlerle veya yoklamalar vesilesiyle kullanılan terimlerden biri: “Kürt kartı.” Kürt sorununda ‘bir şeyler’ yaparak, ABD’nin elinden Kürt kartını almaktan söz ediliyor – almak veya boşa çıkarmak, yani koz olmaktan çıkartmak hatta kozu kendi eline almak… Kimileri, İsrail’in elinden kapılacak bir Kürt kartından söz ediyorlar. ABD’nin Türk Kartı, İsrail’in Kürt Kartı… Memlekette iki adla da yayımlanmış kitap var, ikincisi Harun Yahya (yani Adnan Oktar) imzalı.
“Kürt kartı,” sadece şu günlerin konjonktüründe değil, nicedir dolaşımda olan bir terim. Aslında, yıllanmış bir uluslararası siyaset terimi, jeostrateji aklının terimi. Bir sorunun ve/veya bir aktörün devletlerarası güç mücadelesinde araçsallaştırılmasını anlatıyor. Bir “iç” ihtilâf olabilir bu, bir “zaaf” olabilir, bir aktörün belirli bir siyaseti olabilir; Kürt meselesinin de dahil olduğu birçok örnekte olduğu gibi, bir halkın hak ve tanınma talebinin yarattığı “sorun” olabilir. İşte, “kart” terimi, böyle bir malzemenin, bir devleti sıkıştırmak, zayıflatmak, istikrarsızlaştırmak üzere hasımları veya rakipleri tarafından aleyhine bir koz olarak kullanılmasını, istismar edilmesini ifade ediyor.
Sayısız örneği var. (İsrail’in uluslararası ittifak siyasetinde kullandığı söylenen) “İran kartı,” (Ortadoğu siyasetinde bölge dışı güçlerin başvurduğu) “Arap kartı,” (ABD’nin Çin’e karşı kullandığı) “Tayvan kartı,” (yine Çin’e karşı kullanılan) “Tibet kartı,” (Wagner birlikleriyle ihtilafında Rusya’nın başvurduğu “Çeçen kartı,” genel olarak “azınlık kartı” …
“Türk kartı” ve “Türkiye kartı” teriminin de dolaşıma sokulduğu durumlar olmuştur. Etkili Amerikalı gazeteci William Safire’in “Turkish Card” (“Türk Kartı”) başlıklı makalesinin belirli bir şöhreti vardır. 24 Eylül 2003’de New York Times’ta yayımlanan makale, ABD’nin diğer müttefiklerinin Irak işgali sonrasındaki aşamayla ilgili tereddütleri karşısında “Türk kartı”nın oynanabileceğini (yani Türkiye’nin desteğinden yararlanılabileceğini) ileri sürüyordu. “yeni Türk hükümetinin potansiyel bir işbirliğine yine bir fiyat etiketi iliştirmemesi umudunu” ekleyerek.) 25 Mart 2012’de Washington Post’ta, bir başka etkili Amerikalı gazeteci, David Ignatius (ülkemizde Davos’taki “one minute” oturumunun moderatörü olarak ünlüdür), Başkan Obama’nın “Türkiye kartı”nı oynamasının (yani Türkiye hükümetine “iyi” davranmasının), iç siyasette tepki uyandırdığını yazmıştı. 2016’da Brexit yanlısı kampanyanın “Türkiye kartı”na da başvurduğundan söz edildi. Kastedilen, ahaliyi Avrupa Birliği’nden soğutmanın bir malzemesi olarak, Türkiye’nin Birlik’e girme ihtimalinden söz edilmesiydi. Sonraki yıllarda da, bütün Avrupa radikal sağının kampanyalarında yine bu anlamda “Türkiye kartı”nı kullandığına dair haberler çıktı.
***
Bu “kart” terminolojisi, bu terimin ardındaki zihniyet, tekrarlayalım, bir araçsallaştırma zihniyetidir. Onu bir “kart”a çevirdiğiniz zaman, her konunun özgül içeriği, anlamı, önemi, ruhu uçar gider; o konu, güç mücadelesindeki değerine indirgenmiş olur. Ona artık öyle bakarsınız. Oradaki aktörün meselesi, derdi davası, iradesi uçar gider; o aktör, kullanışlılık değerine indirgenmiş olur. Ona artık öyle bakarsınız.
***
Daha Soğuk Savaş döneminde, 1960’larda, ABD’nin Irak siyasetine nüfuz etme mücadelesinde, Sovyetler’in “Kürt kartı” ile cebelleştiğine dair analizler okuyabilirsiniz. Bütün dünyada, dünyanın her köşesinde envai çeşit “kart” örneği olmakla birlikte, “Kürt kartı” teriminin eski bir kıdemi ve bir sürekliliği var. Özellikle aşağı yukarı yirmi yirmi beş yıldır kullanımı artmış görünüyor. Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’deki “gelişmeler”le, son on yılda, daha da artmış görünüyor. Kürtlerle ilgili meseleleri, Kürtlerin taleplerini, Kürtlerle ilgili neredeyse her şeyi, emperyalist siyasetteki veya bir jeopolitik “büyük oyun”da “Kürt kartı”nı oynama veya bu “kartın” koz olarak kullanılmasını engellemeyle ilgili bir hesaba indirgeme eğilimi yaygındır.
Sadece beynelmilel siyaset değil. Ahmet Murat Aytaç, dört yıl önce, mevsimlik işçileri hedef alan linç saldırılarını ele alırken, yoksullukla ilgili, sınıfsal vs. her meselenin Kürtlere ilgili bir provokasyona çevrildiğini, masaya muhakkak “Kürt kartı”nın vurulduğunu yazmıştı.[1]
Birçok kart oyununda, koz oyun içinde değişir. Farklı kâğıtlar koza dönüşebilir. Bir de “koz maça” oyunu var, o oyunda koz, hep maçadır. “Kürt kartı,” o maçayı hatırlatıyor, sanki…
İnkâr siyasetinde izlenen “kart-kurt” teoremindeki “kart”ın yeni sürümüdür bu belki de; belki de o teoremin yerini bu kart ‘söylemi’ alıyor.
***
Belki de kâğıt oyunlarına benzetmek, teşbihte hatadır. Deste, belki iskambil değil de tarot destesidir, kart, tarot kartıdır. Başrahibe mesela, manâsı şöyle özetleniyor: “Gizli bilgilerin ve sezgilerin kartıdır. İç dünyamıza dönüp, bilinçaltımızdan gelen mesajları dinlememiz gerektiğini öğütler.” Ya da belki Ay, onun da ‘görevi’ şöyle: “İllüzyonlar, yanılsamalar ve kafa karışıklığına dikkat çeker. İçsel korkularımızla yüzleşmemiz gerektiğini hatırlatır.” Yoksa Şeytan mı? “Bağımlılıklarımızı, kısıtlayıcı alışkanlıklarımızı ve düşük tutkularımızı gösterir. Özgürlüğümüzü kısıtlayan bağlardan kurtulma çağrısında bulunur.” Üstelik Tarot kartlarının bir de ters anlamları var… Yani mesele daha karmaşık olabilir.
***
“Demokrasi kartı”ndan bahsedildiği de oluyor; mesela ABD yönetimine, müdahalelerinde bu kartı tercih etmesini telkin eden “demokratlara yakın” dış siyaset yorumcularının dilindedir. Türkiye’de de AKP iktidarının, gerek dış gerek iç siyasette “demokrasi kartı”ndan yoksun olmasının getirdiği zaaflara dair yorumlara rastlarsınız.[2]
Muktedirlerin elinde bir “kart” olunca, demokrasinin de, her kavramın da huzuru kaçar. “Kart” söylemi, bir konunun muhtevasını, haysiyetini boğuntuya getirmenin, bir aktörün iradesini, haysiyetini tanımamanın yöntemidir. Desteyi veya kozu değiştirmekte de değil iş… şu “kart” teşbihlerine itibar etmeden konuşmak.
[1] “Sınıf meselesi mi ‘Kürt kartı’ mı?” https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2020/09/12/sinif-meselesi-mi-kurt-karti-mi
[2] Bir iki misal: “Jeo-stratejik kart Türkiye’ye yetmeyecek, demokrasi kartı da lâzım,” (https://www.perspektif.online/demokrasi-olmadan-jeopolitik-kart-turkiyeye-yetmez/), “Kürt sorununun çözümü bu dinamikleri hesaba katarak, emek demokrasi güçlerini sürece dahil ederek gündeme getirilmiyor. İktidarın elinde demokrasi kartı yok,”(https://www.diken.com.tr/nuray-sancar-kurt-memet-nobete-mi-yoksa-cozum-mu-konusu-daha-cok-su-kaldirir/). Veya, 2016’dan, bir Hasan Cemal tam konumuzla alâkalı yazısı: “Biz Kürtleri ve kimliklerini 90 yıldır yok saya saya, o Kürt kartı başta Amerika olmak üzere başka devletlerin elinde kıymetlendi durdu. Bunu kırmanın tek bir yolu var: ‘Kürt kartı’nı Türkiye’nin kendi eline almasıdır. Ve bu kart, barış kartı olmalıdır. Demokrasi kartı olmalıdır. Özgürlük kartı olmalıdır. İnsan hakları kartı olmalıdır.” (https://t24.com.tr/yazarlar/hasan-cemal/kurt-karti-kimin-eli-kimin-cebinde,15737)