Osman Kavala: 101. Portre
Ahmet İnsel

Ayşe Buğra ve Asena Günal’ın derledikleri, Bir Dava Hikâyesi: Osman Kavala’nın Yedi Yılı başlıklı kitabı Ocak ayı başında İletişim yayınları yayımladı. Türkiye’de ceza yargısının siyasi amaçlarla ve otokrat yapılanmanın keyfi niyetlerine tabi olarak kullanılmasının en somut örneklerinden biri olan bu davanın hikâyesi, Türkiye’de suçsuz oldukları halde özgürlükleri ellerinden alınan bütün insanların yaşadıklarına daha duyarlı olmaya çağırıyor.

Bu kitabın yayımlanması vesilesiyle, bundan tam bir yıl önce Cumhuriyet Tarihinde Yüz Portre kitabı hazırlanırken yazdığım Osman Kavala portresini de aşağıda bulacaksınız. Kitabı hazırlayan komite Osman’ın da yüz portre içinde yer almasına oybirliğiyle karar vermişti. Portreyi yazmak bana düşmüştü. Yazdıktan sonra böyle bir derlemede kendi portresinin de yer alacağını ona haber vermiş ama elbette yazıyı yollamamıştım. Ve Osman’dan, aşağıda o zaman yazıldığı haliyle yer alan metnin sonunda öngördüğüm yanıt gelmişti. Cumhuriyet tarihinin bizce öne çıkan yüz kişisi arasında ona da yer vermemizi istemiyordu. Yüz portreyi hazırlarken, listede yer alan ve hayatta olan kişilerden sadece Osman’a haber vermiştik.

Şimdi onun yedi yılı aşkın bir süredir cezaevinde tutulmasının hikâyesini anlatan kitabın yayınlanmasıyla, bu portrenin de okuyuculara ulaşması zamanı geldi.    

                                       ***

Osman Kavala (1957- …)

Kızıl Soros, Soros artığı, etki ajanı, casus, Gezi’nin finansörü gibi sıfatlarla, en başta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından nitelendirilip suçlanan Osman Kavala için Kızıl Milyarder tabirini ilk olarak 1990’ların ikinci yarısında güvenlik devletinin basındaki sözcüleri kullandı. Onlar için Osman Kavala insan hakları, demokrasi konusunda sivil toplum alanında aktif, sosyalist kimliğini gizlemeyen ama zengin, dolayısıyla atipik ve bu nedenle “şüpheli” bir iş insanıydı. Yirmi yıl sonra, tek adam rejiminin ilan edilmesinin ardından, Osman Kavala bu kez Kızıl Soros olarak damgalandı. Ama bu sefer hapisteydi. Gaziantep’ten İstanbul’a dönerken, 18 Ekim 2017’de uçak kapısında gözaltına alındı. 15 Temmuz darbe girişimine katılmaktan, hükümeti devirmek amacıyla Gezi olaylarını organize ve finanse etmeye, arada casusluk yapmaya, kültürel faaliyet kisvesi altında azınlıkları kışkırtmaya, “dış yapı” veya “üst çatı” olduğu iddia edilen dünyaca tanınmış sivil toplum kuruluşlarıyla ilişkili olmaya kadar uzanan suçlamalarla hapiste tutuldu. Despotik rejimin yarattığı ağır mağduriyetlerin önde gelen bir simgesi oldu. Tutuklanmasını izleyen yıllarda birçok yerli ve uluslararası insan hakkı, kültürel miras, ifade özgürlüğü ödülü aldı.

Gezi davasından Şubat 2020’de beraat edip tahliye olurken, yukardan gelen emirle hapishane kapısından geri döndürüldü. Daha önce tahliye edildiği 15 Temmuz darbesi suçlamasını başsavcı birkaç saat içinde yeniden tutuklama gerekçesi yaptı. Sonra casusluk ve 15 Temmuz suçlamalarından beraat etti. Ama onu hapiste tutmaya kararlı irade, Nisan 2022’de Gezi olaylarını örgütleyerek hükümeti devirmeye teşebbüs suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırttı. Yargıtay alelacele mahkumiyetini onayladı.

AİHM’in art arda aldığı Osman Kavala’nın ivedilikle tahliye edilmesi kararlarını yok hükmünde sayan Türkiye devletine karşı, Avrupa Konseyi’nin bir türlü sonuçlanmayan yaptırım kararı alma süreci de bu nedenle başladı.1987’de evlendiği eşi Ayşe Buğra’nın ifadesiyle, hukuki kılıf giydirilmiş hukuk dışı uygulamalarla sürdürülen bu tutuklama bir tür işkence uygulamasına dönüştü.

Tutuklanmasını izleyen aylarda hem Türkiye’de hem uluslararası planda adından çok sık bahsedilen bir kişi olmayı Osman Kavala hiçbir zaman düşünmemişti. Öne çıkmayı sevmemesiyle, insan ilişkilerinde eşitliğe verdiği önem ve nezaketiyle hep tanındı. Baba tarafından 1923 mübadili bir aileden gelen Osman Kavala, İstanbul’da zengin bir aile ortamında büyüdü. Robert Kolej’den sonra ODTÜ’de ve ardından Manchester’de yüksek öğrenimini sürdürdü. New York’ta iktisat yüksek lisansı eğitimine başladığı sırada, babası Mehmet Kavala’nın 1982’de ani ölümü nedeniyle Türkiye’ye döndü. Biraz gönülsüzce aile şirketinin başına geçti. Aynı zamanda bu imkânı Türkiye’nin demokratikleşmesi, sivil toplumun güçlenmesi girişimleri için de kullanmaya başladı. İletişim Yayınları’nın, BİLSAK’ın, Britannica’yı basan Ana Yayıncılık’ın, TEMA’nın, daha sonra Tarih Vakfı’nın, Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin, TESEV’in, Aras Yayıncılık’ın, Hafıza Merkezi’nin, Kültürel Mirası Koruma Derneği’nin kuruluşuna katıldı ve destekledi. Listeyi daha uzatmak mümkün.

İş dünyasından çok daha fazla ilgi duyduğu faaliyet, sivil toplum girişimlerinde yer almak, proje geliştirmek, çok farklı toplumsal konulara çözüm üretilmesi için gönüllü olarak çalışmaktı. Ama aynı zamanda Türkiye’ye ilk kişisel bilgisayar Commodore 64’ü getirdi. Turkcell’in kurucu üç ortağından biri oldu. 1991’den sonra şirketlerin yatırımlarında ortaya çıkan sorunlar, onu zaman içinde bunları tasfiye etmeye götürdü ve 1990’ların sonunda iş dünyasından çekildi. 1999 Körfez depreminde sivil dayanışmanın önemini somut olarak gördü ve yaşadı. Günlerce enkazın ortasında Değirmendere’de çalıştı. Biraz da bu deneyimden ilham alarak, 2002’de Anadolu Kültür adıyla kâr amacı gütmeyen bir şirketin kuruluşuna önayak oldu, yönetim kurulu başkanlığını üstlendi. Şirketin amacı kültür alanında bölgesel ve uluslararası işbirliklerini desteklemek, kültürel miras unsurlarıyla kültürel haklar ve çeşitliliğin korunması için faaliyetler düzenlemekti. Bu amaçla Anadolu Kültür Diyarbakır’da, Kars’ta kültür-sanat merkezleri açtı. Çanakkale’den Batman’a kültür-sanat etkinlikleri düzenledi. 2008’de Cezayir lokantasının işletmesini devraldı ve Vakıflar’ın sahiplendiği bu eski İtalyan okulunun katlarını sivil toplum girişimlerinin kullanımına açtı.

Siyasal gelişmelere de bir yurttaş sorumluluğu içinde yaklaşan Osman Kavala, Ergenekon davasında iddia makamının giderek devreye soktuğu manipülasyonların teşhir edilmesi için uğraştı. 2010 Anayasa referandumunun boykot edilmesi çağrılarına katıldı. Ofisinin birkaç yüz metre ilerisinde Gezi protestosu başladığında, çocukluğundan beri hayatında yeri olan parkın alışveriş merkezine dönüştürülmesine karşı çıkanlar arasındaydı. Ama aynı zamanda cinsiyetçi küfürlü sloganları duvardan silmekle meşguldü. Gezi Parkı'nı işgal eden gençlere bazen poğaça getirdi. Müşterekler fikriyatının dile getirilmesini destekledi. Bir plastik masa ve bir hoparlör ödünç verdi. Gezi finansörü olarak müebbet hapse mahkûm edilirken söz konusu finansman suçunun somut delilleri bunlar oldu.

Osman Kavala tutuklandığı güne kadar büyük, küçük demeden, toplumsal sorunlara somut ve etkili çözümler getirilmesi için uğraştı. Ezidi çocukların eğitimi, sokakta mendil satan çocukların okullaşması, kültürel faaliyetlere aşina olmaları, yoksulluğun özellikle çocukları maruz kıldığı kültürel dışlanmayla mücadele ve elbette Kürt sorununun çözümünde ilerlemek, Türkiye ve Ermenistan gençleri arasında diyalog, Avrupa ile kültürel ilişkileri taşra kentlerine taşımak gibi projelerin içindeydi. Ama hiçbir zaman ön sırada, protokolde yer almadı. Sanat merkezine dönüştürdüğü dedesinden kalan eski tütün deposunda, sergi açılışında davetlilere sandalye taşırken daha çok görüldü.

Osman Kavala’da, dostlarını bile zaman zaman “yeter bu kadarı fazla” diye isyan ettiren bu son derece alçakgönüllü ve bir o kadar kibar tavır, hedeflediği işi yapmakta kararlı, hatta inatçı, ikna olmadıkça tartışmayı terk etmeyen ama karşı tarafı da hep anlamaya çalışan bir tavırla birlikte yaşar. Osman Kavala esas olarak diğerkâm bir insandır. Erdoğan yönetiminin ona karşı sergilediği kindar ve gaddar uygulamaları her şeyden önce bunun “Türkiye’de demokrasi açısından üzüntü verici” olduğunu ifade eden bir diğerkâmlıktan ve demokrasi bilincinden söz ediyoruz. Kendisinin bu seçkide yer alacağını bilse, içtenlikle “gerek yok” diyecek bir alçakgönüllükten aynı zamanda.