Freud, çocuksu (infantile) anksiyete hakkında konuşurken şunları söyler:
“Öte yandan libidosu doyurulmadığı için nevrotik hale gelen bir yetişkin, anksiyetesi bakımından bir çocuk gibi davranır: Yalnız kaldığında, yani sevgisi sayesinde kendini güvende hissettiği birisinden uzak kaldığında korkuya kapılır ve bu korkuyu en çocuksu yöntemlerle yatıştırmaya çabalar.” Ve eklediği bir dipnotla konuyu genişletir: “Çocuksu anksiyetenin kökeninin bu açıklaması için karanlık bir odadan seslendiğini işittiğim üç yaşında bir oğlana teşekkür borçluyum: ‘Teyzeciğim, konuş benimle! Korkuyorum, çünkü çok karanlık.’ Teyzesi cevap verdi: ‘Bu neye yarayacak ki? Beni göremiyorsun.’ ‘Önemli değil’ diye cevap verdi çocuk, ‘biri konuşursa aydınlık olur.’”
Benim komünizmim, hayalini kurduğum komünizm: Göz alıcı bir ışık ve ses toplumu. Eşit fırsat, hak ve imkanlara sahip bireylerin, yine de geride kalan her şey için; kusurları, yetersizlikleri, eksiklikleri için birbirlerine ses ve ışık oldukları, birbirlerine sıkıca yaslandıkları, birbirlerini kucakladıkları kocaman bir kardeşlik toplumu. Bir adalet ve eşitlik denizinde sere serpe, birbirine ses ve ışık olmanın sayısız yolunu, yordamını her gün yeniden, nezaketle, elbirliğiyle yarattıkları, keşfettikleri olağanüstü yolculukların adı. O sırada, aynı heyecan ve hevesle kat edilen kolektif deneyimlerin yeni ilişki mekanları yaratması. Bunun aynı zamanda kolektif bir biçimde kendi hakikatini üretme sürecine karşılık gelmesi. İnsanın yeni bir siyasal özne olarak, yeni bir siyasetin öznesi olarak o süreç içinde, o sürecin sonunda ortaya çıkması; bir araya gelmenin erdemi ve coşkusuyla kendinden başka ve daha büyük bir faile dönüşmesi. Bireysel çıkar hesaplarını ve her türlü iktidar sevdasını daha baştan men eden böylesi bir “Biz” deneyiminin aynı zamanda haysiyetli bir varoluş arayışıyla örtüşmesi, eşitlenmesi. Kendi müşterek hakikatimizi üretmek, icat etmek, sadakatimizin buna ilişkin olması ve haysiyetli bir varoluş arayışı… En temelde bu hareketin adıdır komünizm.
Birbirine cömertçe açılan, sunulan, emanet edilen kalplerin birlikte çarptığı, geliştiği, büyüdüğü insanlığın ortak bahçesi olarak komünizm fikri bu. Kalp çünkü, bir madde-organ olmaktan çok önce biriken, çoğalan, genişleyen insanlığımızın, insanca duyarlılık ve kapasitelerimizin, şefkat ve merhametin yüce mahalli değil midir? Kalbe parlaklığını ve inceliğini veren şeydir bu. Onu kusursuz yapan nitelik.
***
Ortak işlerimizi, faaliyetlerimizi, iş ve üretim süreçlerimizi, yaşam alanlarımızı ortaklaşa olarak düzenlemek, ortaklaşa kararlar almak, işbirliği ve dayanışma içinde olmak üzere bir araya geliyor, örgütleniyor, örgütler oluşturuyoruz. Tam da bu yüzden, daha derin bir düzeyde kollektif bir varoluş arayışı, özlemi ve ümididir, her düzeyde ve biçimde örgütlenmek. Kendini diğerlerine emanet etmek, kendini diğerlerinden sorumlu saymak, birbirine mukayyet olmak, bunların sözünü vermektir. Eksiksiz bir yoldaşlık ve dayanışma sözleşmesidir. En sıradan ve basit bir dernek örgütlenmesinde bile bu vardır ve bunun bilinçli aklımızla ne kadar farkında olduğumuzun, bunu ne kadar önemsediğimizin, buna ne kadar bilinçli yatırım yaptığımızın önemi yok bence. Fiilen, en gerçek düzeyde böyledir bu. Bu anlamda, haysiyetli bir varlık olarak insanın, söz konusu serüvenini sürdürme, sahiplenme, buna cesaret etme pratiğidir örgütlenmek. Haysiyetinden vazgeçmeme inadı ve ısrarıdır. Kolektif bir eylemlilikle kendi hayatlarından, kendi deneyimlerinden yola çıkarak bir zamansallık inşa etme, kendi tarihlerini yapma, kendi gelecekleri ve kaderlerini tayin etme, buna sahip çıkma iradesidir. Haysiyetli varlık olmak budur. Tüm bunlar olurken küçük küçük, az az, bir geri iki ileri filizlenen yeni bir insanlık tahayyülü vardır burada. Haysiyetli bir varlık olarak kalma ısrarı/inadı ve sadece kolektif biçimde üretilen/icat edilen kendi hakikatine gösterilen sadakat dışında hiçbir hakikat vaazına, dayatmasına, ayartısına kapılmamak, yüz vermemek.
Örgütün/örgütlenmenin anlamı bu olduğu için, tam da bu yüzden örgütlerde usul, biçim, üslup çok önemlidir. Açıklık, şeffaflık, doğrudanlık, her durumda diyalog ve müzakere arayışı… Demokrasiyi içi boş bir gösteren olmaktan çıkaracak ve daha doğrudan bir niteliğe kavuşturacak olan şey, süreçlere, biçime, usullere, üsluba gösterilen bu özen ve hassasiyettir. Bu aynı zamanda, bizi, herhangi bir örgütü kendi hakikat kurgularımızın/senaryolarımızın uygulama sahnesi olarak görmekten esirgeyecek şeydir.