Teğmenler Olayı
Murat Belge

Görebildiğim kadar, gördüğüm “fragmanlardan” sonuç çıkarabildiğim kadar, siyaset ortamı gitgide gerginleşiyor. Burada inisiyatif iktidar tarafında. Ama iktidarın sürekli taarruzları karşısında muhalefet de kendi durduğu yerde genel tonu sertleştiriyor. Şu son “teğmenler” olayında “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” yemininde ısrarcı olan genç teğmenler bu davranışlarıyla gerilimi yükseltmişlerdir. Nitekim iktidar cenahı bunu söylüyor. Ama öyle mi? Bana pek öyle görünmüyor. Teğmenlerin yerine getirdiği eylem bir “tepki” karakterinde bir eylem. Bu alanda iktidarın uyguladığı ise bir “politika”. Belirli bir planlı davranış çerçevesi içinde, iktidar, adım adım, kendi ideolojik kabul ve değerlerini egemen kılmak üzere yol alıyor. Bu ideoloji Türkiye’de askerlik mesleğini seçmiş insanların inançlarına, değerlerine tamamen karşıt. İlle asker olmak gerekmiyor; onlarla aynı paralelde düşünenlerin toplumda çoğunluk olduğunu sanıyorum. Aslında son yılların seçim sonuçlarına baktığımızda bunun eskiden böyle olmakla birlikte artık böyle olmaktan çıktığını düşünebiliriz. Ama yılların alışkanlığı o kadar kolay buharlaşıp gitmez — teğmenlerin tepkisinin de gösterdiği gibi.

Teğmenlerin mezuniyeti yaklaşırken “simgesel” diyebileceğimiz bir olay olmuştu — bu da o zamandan beri konuşuluyor: sarıklı subay! Cumhuriyet ordusunda görülmemiş bir olay! Sarıklı subay emekliye ayrıldı ve yarattığı olay böylece kapanmış gibi oldu. Ama olmadı, “gibi” oldu. Subayların da, pek çok sivilin de sinirlerini sonuna kadar gerecek bir olay ve ortada böyle bir sarık olmamış ve hiç yaşanmamış gibi muamele gördü bu subay. Şimdi yemin edenlerin eylemine karşı “ihraç” cezasını reva görmek ile kafasına sarık sarmış adamın eyleminin “yetkili” çevrede yarattığı tepki kıyaslanır gibi değil. Bu durum çeşitli olaylarla bilinçli ve “kasıtlı” olarak diri tutuluyor herhalde. “Bana yasak, sana yasal” sözü dilimize yerleşti.

Ama adamın sarığına gelinceye kadar iktidarın iktidar olmayı başardığı günden beri Atatürk ve Atatürkçülük üstüne söyledikleri de herkesin zihninde yerleşti. Tayyip Erdoğan’ın “iki ayyaş” deyişiyle sergilediği tavır “Atatürk konusunda eleştirel” demekle geçiştirilecek bir şey değil. Kaba bir hakaret sözkonusu. “Askerleriyiz” diyerek kılıçlarını çıkaranlar bu kabalığa karşı tepkilerini de böyle dile getirmiş oldular.

İktidar cenahından gelen provokasyonlar dizisini, gitgide artış gösteren “tariz” ve “taarruzlar”ı düşünmeden hesaba katmadan teğmenlere sövüp saymak Türkiye’de tek-yanlı bir tavır anlatıyor. Kaldı ki, son yirmi otuz küsur yıldan beri olanlar ve geçirilen toplumsal değişimden sonra teğmenlerin eskisi gibi bir fiziksel çağrıda bulunduğunu söylemek, gene görebildiğim kadarıyla, çok inandırıcı değil. Teğmenler herhangi bir güçten teşvik görmeden “Biz de böyle düşünüyoruz” diyorlar.

Çok söyledim ama söyleyecek başka bir şey bulamıyorum: kılıç çekmeye, kılıç şakırdatmaya başladığımızda, işin nereye varacağı baştan bellidir. Teğmenler üniformalarının parçası olan kılıçlarını oldukça ağır provokasyon altında, gene bir “jest” olarak, çektiler. İktidar daha “simgesel” denecek kılıçlar çekmekle meşgul. Şu gelişmeler karşısında uygun görülen cezalar da bu simgesel kılıçlardan biri.  İktidarın elinde her türlü “esnek davranma” imkanı var; ama iktidarın bu imkanları kullanmaktan hoşlanmadığını da gayet iyi biliyoruz.

Onun için, gidişat insanlara güler yüzlü bir gelecek vaad etmiyor. Bu konuda daha yazacağım.