Trumponomics,[1] tuhaf bir terkip. Bir yandan Reaganomics’in devamı, hatta dopinglisi mahiyetinde “Best of neoliberalizm” unsurlar barındıyor. Öte yandan, dış ticaret açığını kapatmak ve küreselleşmeyle birlikte yurtdışına kaymış endüstrileri geri getirmek vaadiyle yürürlüğe sokulan korumacı (protectionist) bir planı kapsıyor. Kabaca “yurtta neoliberalizm, cihanda neo-merkantilizm[2]” diye özetlenebilecek bir alaşım, Trumponomics.
Neoliberalizmin kendisiyle türdeş olmayan, hatta uyuşmaz ekonomi politikalarıyla eklemlenmesi Trumpizm’e özgü bir durum değil. Keza neoliberalizmi külliyen serbest piyasanın güdümüne bırakılmış bir ekonomi olarak tanımlarsak, bunun uygulamada bir kaideden ziyade istisna teşkil ettiğini, bir manada “ütopik” olduğunu dahi söyleyebiliriz.[3] Ve özellikle 2008 finansal krizinden bu yana Washington Uzlaşısı’nın hepten çöktüğü, neoliberalizm-sonrası bir evreye geçildiği tespitinin bizzat kendisi için yeni bir uzlaşı diyebiliriz. Dolasıyla Trumponomics’in tek ilginç özelliği neoliberalizmi korumacılıkla harmanlaması değil, bu iki hedef uğrunda sergilediği militanlık, fanatizm.
Cumhuriyetçiler’in en azından yarım yüzyıldır süregiden federal hükümeti küçültme gayretlerinden birkaç emelleri var: Zenginlerin üzerindeki vergi yükünü azaltmak; denetim organlarını etkisizleştirerek sermayeyi mevzuat ayak bağından kurtarmak; devlete el çektirerek kamusal hizmetlerin (örn. eğitim, sağlık) özelleştirilmesine imkân sağlamak; ve devletin verdiği yardımlardan, hizmetlerden mahrum bırakarak vatandaşları daha fazla sömürülmeye razı etmek. Ne var ki Trumponomics ile birlikte bu projede[4] farklı bir aşamaya geçilmiş, merhale atlanmış durumda.
Federal hükümeti alabildiğine daraltmak maksadıyla Devlet Verimliliği Dairesi (Department of Government Efficiency - DOGE) diye bir idari birim icat edip bunun başına dünyanın en zengin adamını getirmeyi Reagan ya da Thatcher bile tasvip etmezdi herhalde. En azından, $350 milyarlık servete sahip bir işadamının, Yeni Mutabakat’dan (New Deal) bu yana inşa edilen refah devleti kurumlarını yerle yeksan etmekle görevlendirilmesinin halkla ilişkiler açısından sakıncalı olacağını düşünürlerdi muhtemelen. Ama böyle bir mahcubiyet göstermek şöyle dursun, Elon Musk, kendisi kadar dengesiz ve serbest piyasa fundamentalisti Arjantin Başkanı Javier Milei’in hediye ettiği elektrikli testereyle sahneye çıkıp “bürokrasiyi” budama konusundaki coşkusunu paylaşmakta bir beis görmedi.
Bu aymazlığın başka bir çarpıcı örneği, Musk ve çömezlerinin Ocak ayında Tüketici Finansal Koruma Bürosu’nun (Consumer Financial Protection Agency - CFPA) bilgisayar sistemine el koymasıydı. 2008 krizinden bu yana, finans şirketleri tarafından mağdur edilen tüketicilere $17 milyar tazminat kazandırmış bu Büro’ya bugüne dek Tesla hakkında 300’ün üzerinde şikayet başvurusu yapılmıştı. Üstelik Musk’ın X platformu üzerinden Visa ile yapmayı planladığı işbirliği de bu Büro’nun denetimine tabi olacaktı. Nitekim Musk, Büro’ya olan düşmanlığını Kasım ayındaki bir sosyal medya paylaşımında ilan etmişti: “CFPA’yi Silin” (Delete CFPA). Yeni hükümetin, sırf ilk bir ayındaki Musk’ın dahil olduğu benzeri skandal icraatları bir düzineden fazla.[5] Milton Friedman’a pabucunu ters giydirir bunlar.
Trumponomics’in neoliberal gözüdönmüşlüğü daha fazla tartışmayı hak ediyor ama meselenin korumacılık boyutunu da ihmal etmeyelim. Trump’ın önemli seçim vaatlerinden biri gümrük vergileri (tariff) marifetiyle hem yurt dışındaki üretimi ABD’ye getirerek (on-shoring) istihdamı artırmak hem dış ticaret açığını kapatmaktı. Diğer bir gayesi de toplanacak gümrük vergileriyle, zenginlere yapılan vergi kesintisi kıyaklarını bir nebze telafi etmek. Dolayısıyla iktidara gelir gelmez çelik ve alimünyum ithalatına %25 gümrük vergisi getirdi, zat-ı şahaneleri. İlaveten Çin’den gelen bütün mallara önce %10, sonra %20, en nihayet %54 gümrük vergisi koydu. Meksika ve Kanada’yı %25’lik vergiyle tehdit eden Trump, bu ülkelere yatırım yapmış otomotiv şirketlerinin infiali üzerine bu sektör için takvimi bir ay ileriye attı[6] ama diğer ithalat kalemlerinde vergiyi uygulamaya başladı. “Özgürlük Günü” (Liberation Day) diye adlandırdığı 2 Nisan’da bilumum ithalata asgari %10, ayrıca 60 ülkeye bunun üzerinde gümrük vergileri getirildiğini duyurdu.
Trump için gümrük vergileri seçim kampanyasındaki vaatlerine ilaveten iki işlev görüyor. Bu mekanizma sayesinde “İşi Bağlama Sanatı”nın (The Art of the Deal)[7] yazarı, diğer ülkelerden siyasi tavizler koparmayı amaçlıyor. Örneğin, Trump, dış ticaret yaptırımları tehdidiyle Meksika ve Kanada’ya, sınırlarındaki kaçak göçmen ve uyuşturucu akışını önlemek üzere ek tedbirler almalarına yönelik baskı yapmakta. Anlaşılan, diğer ülkeleri hizaya getirmek için gümrük vergisi sopasını hep elinin altında bulunduracak. Gümrük uygulamaları hiçbir zaman siyasetten tamamen bağımsız değillerdir ama Trumponomics’in ayırt edici yönü, bu manivelayı kullanmadaki cevvalliği ve keyfiliği. Bu bakımdan Meksika ve Kanada’ya yapılan muamele özellikle tuhaf çünkü bu ülkelerle yapılan ticaret anlaşması bizzat Trump tarafından ilk başkanlık döneminde tekrardan müzakere edilip imzalanmıştı.[8] Söz konusu mekanizmanın bir diğer işleviyse ABD’deki şirket ve işinsanlarının biatını sağlamak. Zira ayağını denk almayanların cezalandırılması ya da muafiyeti “hak edenlerin” ödüllendirilmesi için elverişli bir araç. Elektrikli taşıtlara getirilecek gümrük vergisinin Tesla’ya yarayacak olması bunun manidar bir örneği. Özetle, dış ticaret yaptırımları gerek harici gerek dahili aktörleri disiplin edici yönleriyle de Trumponomics için cazip.
Fakat hem neoliberal hem neo-merkantilist politikalar çelişkilerle malul. Kamu kurumlarına yönelik taarruz bir yandan yüzbinlerce kamu çalışanını işsiz bırakırken öte yandan bu kurumların sorumlu olduğu yardım ve hizmetlerden yararlanan milyonları zora sokacak. Örneğin, 18 milyon gaziye sağlık, eğitim, sigorta, vs. hizmetleri veren, yaklaşık 500 bin insan istihdam eden Veterans Affair (VA) için planlanan küçülmenin etkileri ülkenin her köşesinde, Demokrat olmayan seçmenlerce de hissedilecek. Cumhuriyetçi siyasetçilerin son haftalarda seçmenlerle yaptıkları toplantılarda başka hususlara ilaveten bu konuda da itirazlar yüksek perdeden dillendirilmeye başlandı şimdiden. Gümrük vergileri de mağduriyeti katlayacağa benzer. İthal malların pahalanması, korumacılıkla ABD’ye geri gelmesi umulan yatırımların meyve vermesine kıyasla çok daha hızlı gerçekleşecek. Dolayısıyla, Biden’ı enflasyonla mücadelede kifayetsizlikle suçlayıp durmuş olan Trump, Biden döneminkininden daha beter bir durumla karşılaşabilir. Üstelik, diğer ülkeler kendi gümrük vergileriyle karşılık verecekleri için ABD ihracatı da bazı sektörlerde sıkıntıya girecektir.
Trump, Trumponomics’in bu yaman çelişkilerini neyleyecek? Kamu harcamalarında kemer sıkma heveslisi Trump yönetiminin en büyük harcama kalemlerinden Pentagon’a el atmamış olması bu açıdan önemli. Dünyadaki yıllık toplam savunma harcamalarının tek başına %40’ını yapan ABD’nin bu muazzam bütçede tasarrufa yanaşmamasının başlıca saikleri arasında askeri gücün iktisadi faydaları da var. Öncelikle, ABD’nin bol keseden borçlanabilmesinin temel nedeni dolar’ın rezerv döviz olması – ki bunun da nihai teminatı Pentagon’un kefilliǧi. Askeri gücün bir diğer önemli faydası da neoliberal reçetelerle yoksullaşan halkın iktidara ve milyarderlere karşı artan öfkesinin yönlendirilebileceği bir düşman yaratmada sağladığı büyük avantaj. Trump yönetimi İran’a saldırırsa motivasyonu Orta Doğu’daki İsrail güdümlü emellerinden ibaret olmayacaktır; Cumhuriyetçi tabanı konsolide edip muhalefetin çatlak seslerini susturmak da önemli bir rol oynayacaktır böylesi bir kararda. Askerî Keynescilik de cabası. Özetle, “savaş, siyasetin başka araçlarla devamıdır” deyişini “savaş, iktisadın başka araçlarla devamıdır” diye uyarlayabiliriz.
İran gibi harici bir günah keçisine ilaveten içeride de birçok odak hedef gösterilmeye devam edecektir mutlaka: Göçmenler, İsrail’i eleştirme cüreti gösteren “anti-Semitik”ler, LGBTQ+ bireyler ve onların müttefikleri, ırksal eşitsizlikleri dert edinenler, pozitif ayrımcılığı savunanlar, kürtaj hakkı yanlıları, çevreciler, “Marksistler”, vs. Bakalım tüm kutuplaştırma çabalarına, böl-yönet taktiklerine rağmen halk oligarşi-karşıtlığı ortak paydasında buluşabilecek mi…Düşük ihtimal ama o ihtimale sıkı sıkıya tutanmak zorundayız.
[1] Trump ile “economics” (iktisat) kelimelerinin melezi.
[2] Merkantalizm, 17. ve 18. yüzyıllarda hakim olan, ihracatı azami, ithalatı asgari seviyeye çekme odaklı, devletin korumacı tedbirleri ve sömürgeciliğe dayalı birikim modeli.
[3] Yahya M. Madra ve Ceren Özselçuk, “Sermayenin Egemen İstisnası: Liberal Matris ve Hoşnutsuzlukları” (Praksis Dergisi, No. 55) başlıklı makalelerinde neoliberalizm ve neo-merkantilizmi klasik liberalizm ve sosyalizmle ilişkilendiren ufuk açıcı bir analiz sunuyorlar. Ayrıca, Alper H. Yağcı’nın, Hasan Tekgüç ile birlikte derlediği Piyasa, Sandık ve Başkan Arasında: Türkiye’de Ekonomik Dönüşüm ve Tıkanma (İletişim Yayınları) adlı kitaptaki “Neoliberalizm, Popülizm ve Otoriterlik Arasında: AKP İktidarının Politik Ekonomik Niteliğine Dair Kavramsal Diyaloglar” başlıklı makalesi neoliberalizm kavramının açmazlarını sorunsallaştıran faydalı bir çalışma.
[4] Proje demişken, sağcı düşünce kuruluşu Heritage Vakfı’nın geçen sene yayımladığı 900 küsur sayfalık Project 2025 Trump’ın ikinci başkanlık dönemi için tam bir kılavuz niteliğinde. Secim öncesi dönemde Project 2025 çok tepki çekince Trump bu çalışmayla bir münasebeti olmadığını iddia etti ama çalışmayı yürütenler arasında birinci başkanlık dönemindeki ekibinden şahıslar vardı. Zaten Beyaz Saray’a geri döner dönmez bu kitabı satır satır hayata geçirmeye başladı.
[5] https://democrats-judiciary.house.gov/uploadedfiles/2025.02.13_fact_sheet_re_musk_investigations.pdf
[6] Bazı otomobil parçaları son haline kavuşmadan önce ABD-Meksika ya da ABD-Kanada arasında defalarca gidip gelebiliyor.
[7] Trump’ın gazeteci Tony Schwartz ile birlikte kaleme aldığı, özgeçmiş ile iş dünyası tavsiyeleri karışımı kitap 1987’de yayımlandı. “Deal”, pazarlık, anlaşma gibi birçok manaya gelebilen bir kelime ama bu kitap özelinde “işi bağlama” en uygun karşılık galiba.
[8] ABD, Meksika ve Kanada arasındaki ticareti düzenleyen 1994 tarihli NAFTA anlaşmasını “gelmiş geçmiş en kötü ticaret anlaşması” diye nitelendiren Trump, 2019 yılında NAFTA’nın yerine geçecek ABD-Meksika-Kanada Anlasmaşı’na (UMSCA) imza attı. Ve fakat görünen o ki şimdi kendi anlaşmasından da memnun değil.