Siyaset insanların titizlikle doğruyu söylediği bir alan değildir. Tersine, siyaset mücadelesi çok zaman siyaset adamlarını bile bile doğru olmayan şeyleri söylemeye davet eder. Bunun böyle olduğunu bilmemize rağmen, AKP’nin siyaset yapma üslubuna baktığımızda şaşkınlığa düşmekten kendimizi alamıyoruz. Böyle davranışlara en fazla alışık olanlarımıza bile “Bu kadarı da fazla, yahu” dedirten gidişleri var.
Hani, “Camide içki içtiler, başı örtülü kadının üstüne işediler” diye rivayet çıkardılar; “içki içilen” caminin imamı ise böyle bir şey olmadığını söyledi. Aldırmadılar, aynı şeyleri söylemeye devam ettiler. Bunu ayıpladık elbette. Yaptıkları kıyamet kadar iş arasında bunun özel yeri var, hâlâ hatırlarda. Son derece çirkin bir davranış, ama sonuçta “anlaşılır” bir davranış. Siyasi hasımlarını kitleler gözünde alabildiğine düşürmek, din düşmanı olarak göstermek istiyorlar. Bu amaca erişmek için gereğinde yalan söylemekten çekinmiyorlar. Ayıp ama anlaşılır.
Geçen gün yazdığım “Kültürel Hegemonya” başlıklı yazıda anlattığım olaya bakalım: Fatih Mehmet “İmparator” Konstantin’le “hazırun önünde” düelloya tutuşuyor ve onu öldürüyor! Tarihte böyle bir olay var mı? Yok! Peki, çok sayıda insanın seyredeceğini varsayabileceğimiz bir televizyon dizisinde, “tarihi dizi” denecek bir yerde böyle bir sahne yaratmanın anlamı ve gerekçesi ne? Buna verecek cevap bulamıyorum. “Atalarımızı övmek” diyelim; Konu İstanbul’un fethi. Konunun içinde övgüye değer birçok şey zaten var. Yalan söylemeden, bunları doğru dürüst anlatarak, atalarımızı övmenin bir yığın imkânı var. Ama belli ki bunlar diziyi yapana yeterli gelmiyor. Yani, bu kişinin meşrebinde gerçeklik eksik! Olmayan bir gerçeklik yaratmak gerek.
O kişinin meşrebi böyle – demek ki. Peki bu diziyi seyredenler ne düşünüyor, ne hissediyor? Bilmiyorlar mı bu seyirciler böyle bir olayın olmadığını ve olamayacağını? Bilmeyenler olabilir elbet ama bilenler de vardır. Onlar da ses etmiyor, demek tarihi gerçeklikle böyle oynanmasını onaylıyorlar.
Sonuç: iki gerçeklik vardır. Bunların biri gerçekliğin kendisidir; biri AKP tezgahlarında imal edilen gerçekliktir. “Gerçekliğin kendisi olan gerçeklik önemli değildir. Bir kere, kusurludur. Her zaman olması gerektiği gibi ilerlemez. Hatta, “her zaman” ne kelime, hiçbir zaman öyle yapmaz. Şimdi, sevgili ve saygıdeğer padişahımız Abdülhamid Britanya sefirinin suratına bir Osmanlı tokadı aşketse, fena mı olurdu? Ne kadar iyi olurdu! Öyleyse bizim dizide indirsin şamarı; hepimizin yüreğini yağ bağlasın.
Adalet ve Kalkınma Partisi Abdülhamid’in sefir dövdüğü, faizin sebep olduğu, Fatih Mehmet’in Konstantin’i öldürdüğü, Halk Partili belediyelerin türlü dalavera çevirdiği bir dünyada yaşıyor. Kendi imalatı dünyada yaşamaya da iyice alıştı.
Tarih boyunca bunun çeşitli örnekleri görülmüştür. Ama gerçekliğin yerini “gerçekte” ele geçireni görülmemiştir. Bakalım bunun soluğu nereye kadar dayanacak.