Jingoizm ve Banal Milliyetçilik
Osman Özarslan

Jingoizm terimi, 1877-78 Osmanlı-Rus harbi esnasında ortaya çıkmış olan bir milliyetçilik formu. Daha doğrusu bir milliyetçilik performansı, söylemi. Barok çağla başlayan, pazar yeri, meyhane-pub kamusallığındaki her daim cıvımaya teşne grotesk eğlencenin savaş çığırtkanlıklı versiyonu.

Yani, Jingoizmi diğer milliyetçilik formlarından farklılaştıran şey, avamın (bilhassa erkek güruhun) savaş ve kahramanlığı meyhanelerden sokaklara taşan bir performans ve temaşaya dönüştürmeleri. Bu temaşanın bir ucunun linç diğer ucunun talana doğru baktığını kestirmek elbette güç değil. Zira,  barok dönem ile başlayan sokak eğlenceleri yalnızca şenlikli karnavallardan ve halk festivallerinden ibaret değil; koloni döneminden 1. Dünya Savaşı’na kadar, imparatorluklar yeni bir koloni ya da savaş kazandıklarında, Marksist literatürde lümpen olarak tanımlanan kesimler, askeri öğrenciler, ordu mensupları ve müzikhollere meyletmiş kent aristokrasisi  publardan, müzikhollerden sokaklara taşan, sokak eğlenceleri düzenlerler; fetih, talan, savaş, kan, barut, gözyaşı, mertlik, kahramanlık, şövalyelik ve zamparalık üzerine şarkılar ve nutuklar söylerlerdi.  

1877-78 Osmanlı-Rus harbi ile birlikte, müzikhollerden, publardan meyhanelere taşan bu şarkılı temaşa Jingoizm olarak tanımlanmaya başlanır. Çünkü, günümüzdeki ‘vekalet savaşları’na benzer bir şekilde, bilhassa İngiltere ve batı güçleri, Rusya’ya karşı Osmanlı güçlerini desteklemekte ve himaye etmektedir. Bu hamilik, İngiliz kamuoyunun çok hoşuna gider. Çünkü bir yandan İngiliz kurnazlığı kendisini dokunulmaz aslan olarak satmakta, diğer yandan da, koskoca Rus İmparatorluğu İngiltere’nin tamponu olmuş olan koskoca bir başka imparatorluk olan Osmanlı ile savaşmakta ve bu savaşta hiç suya sabuna dokunmayan İngiltere kazanmaktadır. Dahası bu büyük savaşta İngilizler cephede değil, Collozyum’a gelen Circus Maximus kumpanyasının gladyatör dövüşlerini izleyen Romalı konsüller gibi, Osmanlı-Rus harbi hakkında ahkam kesmektedirler. Ayrıca, Jingo şarkısının sözlerinde de görülebileceği gibi, Ruslar daha günahkar olmakla birlikte Osmanlılar da az değildir. Dolayısıyla, her iki devlet hem yeterince güçlü hem de yeterince günahkar olmanın bedelini birbirleriyle savaşarak ve İngiliz kamuoyuna eğlence olarak ödemektedirler. Ama buna da (bilhassa Rusya) razı olmalılardır, çünkü İngilizlerin yeterince adamı, parası, silahı ve gemisi vardır ve geçmişte olduğu gibi, Ruslara gene ders vermeye hazırlardır…

Böylelikle literatüre Jingoizm olarak geçecek olan, kitlesel savaş çığırtkanlığı, savaş eğlencesi ya da savaşla eğlenme dönemi başlamış olur.

John Atkinson Hobson’ın Psychology of Jingoism (1901) isimli çalışmasına göre, publar ve müzikholler, kitlesel coşkunluk ve tutkunun ortaya çıkmasında, kitlelerin yönlendirilmesinde kilise, okul ve aileden daha önemli bir yönlendirme gücüne sahiptir.

“Jingoizm savaşçının değil, seyircinin, kışkırtıcı destekçinin tutkusudur; hakim olduğu ölçüde, kişinin zihnini kontrol altına alan ve onu karşı konulmaz bir şekilde arkadaşlarına (fellows) bağlayan kolektif ya da kalabalık bir tutkudur. Bu sahiplenme, bizimki gibi halklar arasında hakim olan eğitim türü sayesinde kolaylaşmaktadır. Az bilgi, mantıksızlığın malzemesini ve aracını sağladığında çok tehlikelidir. Entelektüel meraktan yoksun, zihinsel şeylere düşük değer veren büyük bir nüfus, son birkaç on yıl boyunca, okudukları kelimelere uygun bir değer vermelerini sağlayacak yeterli bir bilgi kaynağı veya herhangi bir muhakeme eğitimi edinmeden, basılı kelimeleri okuma sanatında eğitilmiştir. Bu eğitimsiz halka, satın almaya ikna edilebilecekleri basılı materyalleri tedarik etmek amacıyla büyük bir basın ortaya çıkmıştır” (Hobson, 1901: 9)[2]

Terimin Osmanlı-Rus harbi esnasında kurumsallaşmış olmasının sebebi ise, İngilizlerin tarafı olmadıkları bir savaşta, Osmanlı devleti üzerinden ahkam kesmeleri ve Rus Çarlığı üzerinden yargı dağıtmalarıdır. İngiliz emperyalizminin totemi Aslan, koloni cangılının mutlak hakimi olarak, bir yandan Osmanlıları himaye etmekte, ona suçlarını hatırlatmakta ama diğer yandan da, Rus ayısını ininde tutulması gereken, savaş suçlusu cani bir devlet olarak tarihin dışına itmeye çalışmaktadır. Dahası, İngiliz jingoismi Osmanlı-Rusya arasındaki savaşı fildişi kuleden izlemekte, bunu eğlencelik bir temaşaya dönüştürmekte; eğer İngilizler paçaları sıvarsa ellerindeki, para, asker, gemi ile hem Rusya’yı yeneceğini hem de gerekirse Konstantinapol’u (İstanbul) ele geçirebilecekleriyle övünmektedirler.

Özetle şöyle söyleyebiliriz, Diriliş-Kuruluş-Fetih, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz, Kurtlar Vadisi gibi dizilerle hem dünya tarihini, hem güncel siyaseti, hem de diplomasiyi hem de muvazzaf kontrgerilla faaliyetlerini yeterince deruhte ettikten sonra, İstanbul’dan Kudüs’e kadar, önüne çıkan bütün devletleri yalın kılıç terbiye edebileceği yönünde beyanatlarıyla, Tik-Tok gündemini meşgul eden ‘Reyusum’cular ile; üniversite görmüş, birkaç dili, muhtar gibi öksürmeyi ve hakim unsurun mağrur ses tonuyla “ama ben sizin sözünüzü kesmedim” nezaketiyle, “son teröristin kellesine” kadar savaşmayı arzulayan ve sürekli olarak “ama şehitlerin yavrucakları ve gazilerin emeklerini” hatırlatan kamusal figürler de jingoizm korosunun zamane çığırtkanları.

***

Michael Billig, Türkçe’ye Banal Milliyetçilik olarak çevrilen kitabında, milliyetçiliği bayrakların sokaklarda coşkuyla dalgalandığı militer kriz dönemleri ve bir de bayrakların rutin olarak kimsenin dikkatini çekmeden, mutad olarak habersiz bir farkındalıkla kamu kurumlarında sessiz sakin dalgalandığı dönemler olarak temelde ikiye ayırır. Bayrakların sokaklarda olduğu dönemlerde, Billig’e göre millet milliyet/ulus haline gelemez, bu bir kriz dönemidir, ama bu krizler siyasiler için harika zamanlardır:

Daha önceki vesilelerde de olduğu gibi, yabancı bir düşmana karşı gözü pek askeri eylem, bir ABD başkanına halk desteği getirdi. Kampanya süresince, kamuoyu araştırmaları gösterdi ki Başkan’ın "tasdik edilme ölçüsü" vasat bir %50'den bir rekor seviyesindeki yaklaşık %90'a fırlamıştı. Birleşik Devletler'de savaşa muhalefet en düşük düzeydeydi ve sadık basın tarafından vatansever olmamakla kınanıyordu. Milli marşın bir kaydı, popüler müzik listelerinde zirveye çıktı. Üzerlerinde vatansever nişanlar bulunan tişörtler ve şapkalar sokaklarda satılıyordu…1982’de Arjantin askeri cuntası, kendilerinin "Malvinas" dedikleri, ancak sakinlerinin ve hükümet eden Britanyalıların "Falkland Adaları" ismini verdikleri Güney Atlantik adalarını geri almak için bir askeri güç göndermişti. O yılın 3 Mayıs’ında, krizi tartışan Britanya avam kamarası, Başbakan Margaret Thatcher'ın kati eyleme geçmeye çağrılması konusunda neredeyse bütün mevcuduyla hemfikirdi. İşçi Partisi muhalefetinin lideri ve bir ömür-boyu savaş-karşıtı olan Michael Foot dahi havaya girmişti. Beyanatında ortada adaların birkaç bin sakininin dileklerinden daha fazlasının bulunduğunu söyledi: öne çıkan, "fena ve yabani saldırganlığın dünyada muvaffak olmamasını" sağlamak yaygın düşüncesiydi. Eğer muvaffak olursa, o zaman "sadece Falkland Adası sakinleri değil, bu tehlikeli gezegende yaşayan tüm insanlar için tehlike olacaktır". Başbakan, kendine has retoriğini buna ekleyerek mutabık kaldı: Falkland Adası sakinleri, "soy ve gelenek olarak Britanyalılar ve sadakatle Britanyalı kalmayı diliyorlar." Bu retorik sağır kulaklara çarpmadı. Sadece bir hafta önce, Gallup araştırmasına göre, Britanya halkının %48'i Thatcher'ın Britanya tarihinin en kötü başbakanı olduğuna inanmaktaydı. Ama özel görev kuvveti bir kez gönderildi mi önceki tereddütlerden eser kalmamıştı; hükümetin özellikle de liderinin popülerliği birden fırladı. Mayıs’ın sonuna kadar, halkın %84'ü hükümetin haberleri işgal eden bu meseleyi ele alış biçiminin kendilerini tatmin ettiğini bildiriyordu. (Billig, 2002: 12, 13)[3]

Billig, Ernest Renan’ın “Ulus Nedir?” konuşmasındaki meşhur tanım üzerinden milliyetçiliği tanımlamaya devam eder ve Rennan’ın ‘gündelik plebisite’ ‘hatırlama-unutma’ talimleri dediği şeyi biraz daha sarihleştirir: Billig’e göre, savaş, çatışma ve sokaklarda bayrak zamanları tarihin parodivari brülesk hatırlanmasıdır (örneğin Thatcher’ın Falkland adası meselesinde Churchil’in paltosunu parlamentoya getirtmesi gibi). Ama Billig’in de altını çizdiği üzere, Renan ulus olmanın ancak unutmakla mümkün olduğunu söyler ve Protestan Avrupa’ya St. Bartholemov katliamını[4] ve takip eden olayları unutmalarını söyler.

Yani savaş zamanları kabaca hatırlamanın zamanları ise, barış zamanları yani Billig’in Banal Milliyetçilik dediği dönemler ise unutmanın zamanlarıdır ve burada resmî dairelerde sakince sallanan bayraklar, bir topluluğa millet/ulus olma imkânı tanır.  

Peki bu jingoizm ve banal milliyetçilik meselesine nereden geldik?

Elbette, Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim’de yapmış olduğu açıklamanın ardından sürecin gelmiş olduğu nokta itibariyle PKK’nin 12. Kongresi’ni yaptığını ve silah bıraktığını açıklamasının ardından, Türkiye televizyonları ve dijital mecralarının gediklilerinin, Osmanlı-Rus Harbi’ni neşe içinde izleyen İngiliz müzikhol müdavimleri gibi savaş çığırtkanlığı yapmalarından.

Adı bile henüz tam olarak konamamış bu sürecin elbette eleştirilecek pek çok tarafı var, hatta müzakerelerin meclis ve anayasal zeminin dışında sürdürülmesi, varsa anlaşmanın içeriğinin tartışılmaması/bilinmemesi, garantörlerin belirsizliği, anlaşmanın koşulları, tarafların bu süreçten muradlarına ilişkin bilinmezliğin büyük bir itinayla sis perdesinin arkasında tutulması, dahası süreci ABD-İsrail paktına döndürmek isteyen emperyal vizyon; bu süreci bu emperyal vizyonun ebed-müddet alt-emperyal yüklenicisi olacak şekilde dizayn etmeye çalışan AKP-Tayyip Erdoğan rejiminin tutumu …  

Ama belli ki, muhalif görünen pek çok insan, sosyal demokrat hatta sosyalist görünen pek çok insan, öküz altında buzağı aramaktan, Lozan’da su dövmekten, savaş çığırtkanlığı yapmaktan, PKK’nin asla silah bırakmayacağına ilişkin niyet okumaktan, kendini alamıyor. Ömründe eline silah almamış insanlar, ellerine aldıkları çek-bas sapıyla Avrupa’dan Afrika’ya yeni Osmanlıcılığın kadastro memurluğuna soyunuyorlar.

Kurdun dişindeki kan, mehter, vatan-millet-bayrak edebiyatı, ihanet ve cesaret üstüne coşkulu nutuklar, ucuz kahramanlık… Başkasının cenazesinde kavrulan helvanın vazgeçilmez tadı…   


[1] https://www.youtube.com/watch?v=uspC_JwKbwQ

Jingo

The Dogs of War" are loose and the rugged Russian Bear,
Full bent on blood and robbery, has crawl'd out of his lair;
It seems a thrashing now and then, will never help to tame
That brute, and so he's out upon the "same old game."
The Lion did his best to find him some excuse
To crawl back to his den again, all efforts were no use;
He hunger'd for his victim, he's pleased when blood is shed,
But let us hope his crimes may all recoil on his own head.

We don't want to fight but by jingo if we do,
We've got the ships, we've got the men, and got the money too!
We've fought the Bear before and while we're Britons true
The Russians shall not have Constantinople.

The misdeeds of the Turks have been "spouted" thro' all lands,
But how about the Russians, can they show spotless hands?
They slaughtered well at Khiva, in Siberia icy cold,
How many subjects done to death will never perhaps be told,
They butchered the Circassians, man, woman, yes and child,
With cruelties their Generals their murderous hours beguiled,
And poor unhappy Poland their cruel yoke must bear,
Whilst prayers for "Freedom and Revenge" go up into the air.

We don't want to fight but by jingo if we do,
We've got the ships, we've got the men, and got the money too!
We've fought the Bear before and while we're Britons true
The Russians shall not have Constantinople.[1]

Jingo

"Savaş Köpekleri" serbest kaldı ve haşin Rus Ayısı

Kan ve soygun peşinde koşarak ininden çıktı;

Görünüşe bakılırsa arada bir köteklemek

O canavarı evcilleştirmeye yetmemiş

bu yüzden o "eski oyuna" devam edecek.

Aslan ona bir mazeret bulup

İnine geri döndürmek için elinden geleni yaptı

 tüm çabalar boşa gitti.

Ayı, kurbanına açlık duydu, kan döküldüğünde memnun oldu,

Ama umalım ki suçlarının hepsi kendi başında patlasın.

Savaşmak istemiyoruz, ama savaşırsak da Jingo,

Gemilerimiz var, adamlarımız var, paramız da var!

Ayıyla daha önce savaştık

ve biz gerçek Britanyalılar olduğumuz sürece

Ruslar Konstantinopolis'e (İstanbul) sahip olamayacak.

Türklerin kötülükleri tüm topraklarda "ifşa edildi",

Peki ya Ruslar, onların elleri lekesiz mi sanki?

Hive'de, Sibirya'nın buz gibi soğuğunda katlettiler,

Kaç kişiyi öldürdükleri belki de asla bilinmeyecek,

Çerkesleri katlettiler, erkek, kadın, evet ve çocuk,

Generalleri zalimlikleri ve öldürücülükleriyle nam saldılar              

Ve zavallı mutsuz Polonya zalim boyunduruklarını taşımak zorunda,

"Özgürlük ve İntikam" için dualar havaya yükselirken.

 

Savaşmak istemiyoruz, ama savaşırsak da Jingo,

Gemilerimiz var, adamlarımız var, paramız da var!

Ayıyla daha önce savaştık

ve biz gerçek Britanyalılar olduğumuz sürece

Ruslar Konstantinopolis'e sahip olamayacak.

[2] Hobson, J. A.(1901) The psychology of jingoism. Grant Richards.

[3] Billig, M. (2002) Banal milliyetçilik. Gelenek Yayınevi.

[4] Avrupa tarihinde oldukça önemli bir yer tutan bu katliam ile ilgili bkz:

 https://www-britannica-com.translate.goog/event/Massacre-of-Saint-Bartholomews-Day