Winter is Comin’, Erdoğan’ın Sonbaharı
Osman Özarslan

Pek çok yorumcunun üzerinde ittifak ettiği üzere, Tayyip Erdoğan’ın siyasi kaderi ile Kürt meselesinin çözümü ve barış iki ayrı istikamet. Bu yüzden Tayyip Erdoğan, özellikle 2014-15’lerden beri kendi otoriter tek adamlığını mümkün, kabul edilebilir ve canlı kılan, partisine taze kan taşıyan Suriye üzerinden Kürt meselesinin çözümsüzlüğüne oynuyor. Dahası, mümkünse Colani aracılığıyla, Suriye iç savaşının başındakine benzer, petrol-silah-göçmen ekonomi-politiğini canlandıracak, ‘İsrail’le komşu olma’ gerilimi üzerinden Türk-İslam, yerli-milli hassasiyetleri kaşıyacak, teyakkuzda tutacak süreçlere bakınıyor. Bu yüzden, Tayyip Erdoğan, ‘çözümün’ mümessili kılığındaki Devlet Bahçeli ile ‘kız vermez, dünür küstürmez’ makamından zamana oynuyor ve 15 Temmuz, Pandemi ya da Ukrayna savaşı benzeri krizlerde olduğu gibi Allah’ın bir başka lütfu daha gelir mi diye, İmralı-Ankara-Şam-Rojava hattında top çevirmeye devam ediyor.

Öte yandan, adlı adınca söylersek, dünya emperyalizminin Ortadoğu’daki kurgusu içerisinde, Türkiye artık Suriye’de bir aktör olarak görülmüyor. Suriye özelinden devam edersek, Trump’ın süper yetkili Ortadoğu valisi ve Türkiye büyükelçisi Barack, Mazlum Abdi ve SDG’nin ABD’nin müttefiki olduğunu net bir şekilde ifade etti, İsrail kabinesinin önemli isimleri de bu ifadenin maddi/manevi olarak arkasında olduğunu her fırsatta beyan etmekten geri durmuyor.

Sonuç olarak Suriye’siz bir Erdoğan, her ne kadar İbrahim Tatlıses’e emr-i hakk vaki olana kadar iktidar müjdelemiş olsa da, Delila tarafından saçları kesilmiş Samson gibi bir figürden ibaret olarak, emr-i hakkı ve kaderin tecellisini bekleyecek.

***

Ama bu arada, AKP’nin politbürosu, emr-i hakkın vaki olmasını beklemek yerine, Romalı konsüller gibi birbirlerini kan revan içinde bırakan bir iç savaş yürütüyorlar. Tayyip Erdoğan’ın küçük oğlu Bilal Erdoğan, damat Selçuk Bayraktar, manevi evlat Hakan Fidan, at iziyle it izinin birbirine karıştığını söylediği için cennetten kovulmuş Berat Albayrak, vefa timsali İbrahim Kalın ve sırasını beklerken sessizce önündeki yoğurdu kaşıklayan Mansur Yavaş…

Tüm bu olasılıklar içinde, Tayyip Erdoğan’ın gönüllü olarak istisna yapabileceği tek kişi oğlu Bilal Erdoğan.  Bilal Erdoğan da o esnada, İtalyanca şarkılar söyleyerek, Latincem Fatih olan II. Mehmet’ten aşağı değil demeye getiredursa da, büyük resimde onun Etno-Spor federasyonunun aslında bürokrasi ile muhtemel bir II. Erdoğan iktidarı için talim-terbiye kurulu olarak işgördüğü artık pek de sır değil.

Damat Bayraktar ise Teknofestler, Forbes listeleri ile her fırsatta para var, imkan var, ama hepsinden önemlisi akıl var gösterileri yaparak, kendisini Galata Köprüsü’nde yapılan Filistin yürüyüşlerinde protokole değil vitrine koyan kaynını gölgede bırakmayı ihmal etmiyor ve, kaynının etno-sporlarla atalardan kalma atlı-arabalı büyük yürüyüşünün tersine, İhalar ve Sihaların ardından, Mavi Vatan paşaları ve onların maket gemileriyle tahkim edilmiş mürettebatı, teçhizatı ve aygıtlarıyla 7Tepe’den 5Tepe’ye iniş için kuleyi kesiyor.

Bir de tabii, AKP’nin öz evladı, Erdoğan ailesinin de manevi evladı sayılabilecek olan, Hakan Fidan var. Kendisinin en büyük siyasi yatırımı olan Vadi editleri ve aslında Çatlı’nın (gene Vadi’nin efsane numarası, Ali Candan’dan Polat Alemdar’a dönüşümü gibi) reenkarne hali olduğu şayiası, PKK’nin elindeki iki MİT Daire başkanından birisinin ölü diğerinin de sağ olarak alınmasının ve Colani’nin iplerinin neredeyse Türkiye’den başka bütün NATO-AB devletlerinin elinde olduğunun ortaya çıkmasının ardından epey yara aldı. Tayyip Erdoğan ve Bilal Erdoğan, Hakan Fidan ile birlikte hareket eden önemli bürokratların bir kısmını tasfiye etmiş olsalar da, Hakan Fidan, gözünü Machiavelli’nin ‘fortune’undan ayırmıyor. Dahası ara ara talihe ben buradayım diye göz kırpmayı ihmal etmiyor, geçtiğimiz günlerde, CHP ve muhalif medyanın üzerine atladığı “Tayyip Erdoğan emekli olsun” başlıklı Yeni Akit yazısı mesela aslında böyle bir işmar. Aslına bakarsanız, CHP medyası ve muhalif medyanın üzerine atladığı bu yazı, Hakan Fidan’ın dışında kalan bütün post-Erdoğan iktidar muarızlarını rahatlatmış olsa gerek. Sonuçta elçilik eden ne pembe incili kaftan giymiş Muhsin Çelebi ne de Donkişot’un kahyası Sanço Panza. Bu yazının müellifi, emeklilik ikramiyesiyle bitcoin alır gibi “Albayrakların Yeni Şafak’ı kurduğu yaştayım” diyerek Hakan Fidan’a yatırım yapan, Giresun’da müftülükten emekli, Yeni Akit’e ihtimalen Karadenizli hemşeri kontenjanından girmiş adı-sanı pek bilinmeyen ama Yeni Akit’in dilini konuşabilen bir beyefendi.

Bir de tabii, Erdoğan’ın hayalindeki, muhayyel AKP-MHP-DEM koalisyonu, çözüm meselesi üzerinden zaman zaman CHP-MHP-DEM ihtimaline doğru yöneliyor. Bu ihtimal, Erdoğan’ın çözüm sürecinde ayak diremesi ve 19 Mart sonrası yargının bir tür deus ex machine gibi ortaya çıkmasının ardından yaşanan gelişmelerle, CHP ile MHP’nin arasında zaman zaman alevlenen ve alevlendikçe aşikâr olan aşk-ı memnu ile iyice belirginleşiyor. Bu yakınlaşmanın ve MHP’nin maşalayı devirme ihtimalinin bedelini şimdilik Ayhan Bora Kaplan sonrası mafya dünyasına MHP’nin Ankara sefiri olarak atanan ve savunma sanayinin önemli isimlerinden birisi olmak üzere olan önemli bir MHP’li figür tutuklanarak ödedi.

Dün itibariyle, İstanbul CHP yönetimi feshedildi ve yerine kayyum atandı.

Dolayısıyla, Erdoğan, CHP’yi tasfiye etme ya da en azından istikrarsızlaştırma, kendi kaotik dalgalarında boğma; Suriye’de çata-pat rejimini sürdürülebilir kılma ve MHP ile emr-i hak vaki olana kadar ittifakını sürdürerek, dördüncü, beşinci, altıncı kez cumhurbaşkanı seçilebilmesinin yollarını arıyor.

Tayyip Erdoğan, kendi planına sadık ve aynı sadakati ittifak ettiği tüm çevrelerden bekliyor, sadakatsizlik gösterenleri de genellikle FETÖ ya da terör torbasına atarak yargı eliyle terbiye ediyor.

Ne var ki, Rezzan Epözdemir’in tutuklanması sürecinde (Şamil Tayyar, Metin Külünk, Akın Gürlek, Nedim Şener, Mehmet Uçum) su yüzüne çıkan tartışma/kavga, Tayyip Erdoğan’ın şimdiye kadar elinde tutuyormuş gibi göründüğü yargı monopolisinin de kırıldığını, post-Erdoğan devri iktidar hesaplarının, hesaplaşmalarının Tayyip Erdoğan’ın steril kurtarılmış bölgesi yargıya da sıçradığını gösteriyor.

Hülasa, Suriye’de AKP’nin bileği dönmüyor; AKP içindeki iç savaş Erdoğan’ın deus ex machine’i yargı monopolisine kadar sıçradı; Erdoğan’ın nepotik politbürosu post-Erdoğan sürecine hazırlık yapıyor; ekonomi epeydir zaten otomatik pilotta… Dolayısıyla, bu kış yalnızca yoksullar, memurlar, esnaflar, emekliler, orta sınıflar ve dört gözle demokrasi-barış bekleyenler için değil, saraylılar için de ayaz geçecek.