ABD’de geçen hafta bir suikast sonucu öldürülen Charlie Kirk, yeni nesil faşizmin, MAGA (Make America Great Again) edebiyatının önde gelen temsilcilerinden biriydi. Gençliğiyle –daha 31 yaşındaydı–, dinamizmiyle, provokatif çıkışlarıyla parlak bir kariyer sürmekteydi. Sosyal zemini tekno-kapitalist sermayeyle güvencesiz alt orta sınıflar arasında faşizan bir ittifaka dayalı olan Trumpizm’in ideolojik söyleminin adeta vücut bulmuş haliydi. Faşizme Hıristiyan-Evanjelist bir renk katarak onu “sıradan vatandaş” gözünde yeniden normalleştirme çabalarına da öncülük ediyordu.
Kirk’ün yıldızı, sadece Trumpizm’in kitle tabanında değil, Cumhuriyetçi Parti içinde de hızla parlıyordu. Kurucusu olduğu Turning Point USA üzerinden üniversite kampüslerinde geniş bir gençlik ağı kurmuş, sosyal medya aracılığıyla nefret söylemini kitlelere “özgürlük” ve “halkın sesi” gibi kavramlarla pazarlamayı başarmıştı. Bu yönüyle Trump sonrası dönemin ideolojik çerçevesini kuracak gençlerden biri olarak görülüyor, Amerikan sağının yeni kuşak liderleri arasında gösteriliyordu.
Kirk’ün yazılı ve sözlü metinleri neoliberalizmin piyasa mantığıyla bütünleşmiş olan günümüz faşizminin küresel ufkunu, demagojik cephaneliğini sergilemesi; “söz” ve ifade özgürlüğü maskesi altında örgütlenen yeni faşizan-otoriter tahayyülü ortaya koyması bakımından önemli. Eşitsizliğin bir “doğal düzen” olarak kabul ettirilmesi yönünde epey mesafe kaydetmiş olan yeni nesil faşizm, Kirk’ün ölümüyle dinamik bir temsilcisini kaybetmiş olsa da fikrî cazibesini koruyor.

***
Kirk, ilk olarak, 2016’da Turning Point USA bünyesinde kurduğu Professor Watch List (Profesörleri İzleme Listesi) ile ülke gündemine oturmuş; ABD üniversitelerinde görevli profesörleri beyaz ABD’lileri hedef alan küresel bir komplonun aktörleri olmakla suçlamış ve McCarthy dönemine benzer bir tasfiyeyi salık vermişti. Buna göre, ABD üniversiteleri “kültürel Marksizm”in kaleleriydi ve SSCB’nin yıkılışından sonra Marksizm, kabuk değiştirerek eleştirel ırk teorisi (CRT); çevre ve iklim hareketi, LGBT hakları, evrensel sağlık hizmetleri savunuculuğu gibi yeni kisvelere bürünmüştü.[1]
Bu fikirler bir “uç-sağcı”nın hezeyanları olarak görülmemeli zira Trump ve J. D. Vance’in Gündem 47 (Agenda 47) başlığı altında açıkladıkları hedefler arasında da benzer maddeler yer alıyor: “Her türden Marksist çeşitlilik ve adalet anlayışının … toplumdan ve bürokrasiden temizlenmesi…”, “eğitim kurumlarını zehirleyen Marksist manyakların peşine düşülmesi”[2] gibi. Yine Trump tarafından desteklenen Heritage Foundation’ın Mike Gonzalez ve Katherine C. Gorka’ya sipariş ettiği How Cultural Marxism Threatens the United States – And How Americans Can Fight It (Kültürel Marksizm Amerika’yı Nasıl Tehdit Ediyor ve Amerikalılar Onunla Nasıl Savaşabilir?) başlıklı metinde de radikal ırk teorileri ve feminizmin, Adorno, Foucault, Erich Fromm gibi Marksist düşünürlerin etkisiyle geliştiği öne sürülüyor; bu kültürel saldırı karşısında McCarthy’nin 1950’lerde başlattığı, fakat tamamlayamadığı cadı avının (komünizmin tasfiyesinin) artık nihayete erdirilmesi gerektiği savunuluyor.[3]
2016’da bu McCarthy’ci çağrıyla yıldızı parlayan Kirk, 2024’te yayımlanan kitabı Right Wing Revolution: How to Beat the Woke and Save the West[4] (Sağ Devrim: Woke’u Yenip Batı’yı Nasıl Kurtarırız?) ile açıkça neofaşizmin ideologluğuna soyunup kampüs kampüs gezmeye, konferanslar vermeye başlamıştı: ABD gençliği, biyolojik determinizmi reddeden WOKE ideolojisinin tehdidi altındaydı; Meksika sınırındaki kontrollerin gevşetilmesi Amerikan toplumunun bekasına doğrudan bir saldırıydı; İsrail’in Filistin’de yaptığı soykırım haklı nedenlere dayanıyordu; İsrail’e koşulsuz destek “Batı uygarlığı”nı savunmaktı. Toplum hayatında “kölelik”, ast-üst ilişkisi doğal bir durumdu; sosyoekonomik eşitsizlik, biyolojik ve kültürel farkların kaçınılmaz sonucuydu; devletin ya da toplumsal hareketlerin bunu değiştirmeye çalışması “doğaya aykırı”ydı.
Bu faşizan mönü oldukça tanıdık ve hedef tahtasındaki mazlumların kimlikleri değişse de Trump’tan, Putin ve Netanyahu’ya, Erdoğan’dan Orban’a çeşitli dünya liderlerinin bu diskurla kitlelere nasihat ettikleri bir dünya düzenindeyiz.
***
1930’ların faşizminden farklı olarak neofaşist söylemde dikkat çekici bir husus “piyasa”nın neredeyse doğal bir düzen gibi sunulması. Buna göre serbest piyasa, rekabet ve kâr arayışı, tıpkı yerçekimi gibi, sorgulanamaz bir doğal düzendir. Toplumsal eşitsizlikler bu doğal düzenin sonuçları oldukları için mevcut düzeni sorgulayan her türlü talep gayrimeşrudur ve “sapkın”dır. Neoliberalizmin piyasa merkezli tahayyülüyle “halkın sesi” olan popülist liderin “karizması” birleşmiş ve piyasanın kuralları sadece ekonomik yaşamı değil siyasal alanı da belirleyen mutlak ilkeler haline gelmiştir. İttifak, ekonomik rekabeti ve eşitsizliği kutsayan neoliberal piyasa düzeni tahayyülüyle toplumsal hiyerarşileri ve eşitsizliği kutsayan faşist düzen tahayyülü arasındadır.
***
Komünizmin eşitlik ve özgürlük idealinin 1970’ler ve 80’lerde itibar kaybetmesiyle mevzi kazanan neoliberalizmin alternatif vaadi, devletin ve planlı ekonominin geri çekilmesiyle “piyasa”nın kendi kendine en iyi sonucu üreteceğiydi. Ama bugünün dünya düzenine baktığımızda, bireyleri sürekli yarış içinde tutan, eşitsizlikleri olağanlaştıran, toplumsal sorunların çözümünü piyasa dinamiklerine havale eden neoliberal ideolojinin ürete ürete Charlie Kirk ve Trump gibi faşistleri ürettiğini görüyoruz. Üstelik neoliberal düzende “sözün” değeri yine piyasa mantığıyla, dolaşım ve mübadele değeriyle belirlenir hale geldiği için Trump ve Kirk’lerin dünyasında hakikatin değil, en çok alıntılanan, en çok tıklanan, en çok provoke eden sözün geçerliliği oluyor.
Bu korkunç tablonun bir dünya savaşıyla, termonükleer bir felaketle sonuçlanmaması için komünizme tekrar dönmek, 20. yüzyılın olumsuz tecrübelerinden ders almış bir komünist siyaseti tekrar elle tutulur bir alternatif haline getirmek elzem görünüyor. Charlie Kirk’ler bugün münferit vakalar olmaktan çıkıp bir sistem sorunu haline geldikleri için, yeni bir eşitlikçi, özgürlükçü ve dayanışmacı toplumsal tahayyül inşa edilmedikçe, neoliberalizmin ve neofaşizmin birbirini besleyen sarmalı kırılamayacaktır. Bu nedenle eşitlik ve özgürlüğü yalnızca bir ideal değil, somut bir toplumsal düzenin temeli haline getirebilecek demokratik, ekolojist ve enternasyonalist bir komünizme her zamankinden çok ihtiyaç var.
[1] Charlie Kirk’ün fikirleri ve kitaplarıyla ilgili daha geniş bilgi için bkz. John Bellamy Foster, "The Maga Ideology and the Trump Regime", Monthly Review, Mayıs 2025, s. 1-24.
[2] Trump/Vance Campaign, “Agenda 47: Protecting Students from the Radical Left and Marxist Maniacs Infecting Educational Institutions”, 17 Temmuz 2023.
[3] Mike Gonzalez ve Katharine C. Gorka, “How Cultural Marxism Threatens the United States-and How Americans Can Fight It?”, Heritage Foundation, 14 Kasım 2022.
[4] https://www.amazon.com.tr/Right-Wing-Revolution-Beat-Woke/dp/1735503797
