“Meclis’e gönderilen fezlekelerin gereği yapılmalıdır. Meclis’teki milletvekilleri sağduyulu davranıp gereğini yapmalıdır. (…) Bir milletvekili suç olan bir tutum içindeyse gereği yapılmalıdır. (…) Bu fezlekeler parlamentonun raflarında çürümemelidir. Tozlanmamalıdır, gereği yapılmalıdır.” Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen hafta HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını ısmarlarken yaptığı konuşmada dört kez geçiyor: Gereği yapılmalıdır. Üç dört paragraflık bir konuşma içinde tam dört kez...
Akademisyenlerin “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini zemmederken de “İlgili kurumlarımızın anayasamıza ve yasalarımıza göre açık suç teşkil eden bu ihanet karşısında gerekenleri yapacaklarına inanıyorum” demişti Erdoğan. Bunu ihbar kabul eden YÖK, hemen mukabelede bulunmuştu: “Bu bildiri ile ilgili olarak hukuk çerçevesinde gereği yapılacaktır.”
Erdoğan, Suriye meselesinde, Batılı güçlerin gereğini yapmadığından şikâyetçidir. 7 Şubat’taki konuşmasında, ikili görüşmelerde kendisine hak verdiklerini söyler:“Ama önemli olan hak vermek değil, hakkı teslim etmek, gereğini yerine getirmektir. (…) Dost dediklerimiz gereğini yapmıyor.”
Bilhassa o bunu çok fazla söylüyor ama sair devlet ricalinden de duyuyoruz. Keza reisçi, iktidarcı, milliyetçi bloglar, forumlar, yerel ve sosyal medya, gündemdeki her konuda, ama özellikle Kürtlere karşı, hep gereğinin yapılmasını istiyor. Bazısı twit atar, haberlerin altına not düşerken Osmanlıca konuşmaktan hoşlanıyor: “Tez elden gereği yapıla”…
Türk devlet geleneği denen şey, bu iki kelimeye sığabilir: Gereği yapılır. Müthiş zevkle eda edilen bir otorite jesti...
Mesela 2007’de Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın kısa öz söylediği gibi, bir yetkinin anlamını, karşılığını bulması demek, gereğini yapmak: “TSK’ya terörle mücadele konusunda yetki verilmiştir. Bu yetkinin gereklerini de TSK yerine getirecektir.” Yine Recep Tayyip Erdoğan, 1 Nisan 2006’daki bir konuşmasında, aynısını söylüyor:
“Devletin kurumlarında yetki almış olan, seçimle işbaşına gelmiş olan yönetici konumundaki kişiler o makamın gereği neyi gerektiriyorsa [gereğin gereği – T.B.], onu yapmak zorunda. Legal yapı içinde, illegal yapıya zemin hazırladıkları anda mutlaka yasaları karşılarında bulacaklar. Yürütme olarak, zaman kaybetmeden gerekeni yerine getireceğiz.”
“Gereği yapılır”ı bildirmek, bizzat gücün, muktedir olmanın kanıtı. Yetkilerin, makamın, otoritenin, erkin gerçekten varolduğunun ihtarı. İktidarın kendini göstermesi, hatırlatması. Hem başkalarına, herkese, hem galiba kendine de…
“Gereken temizlik yapılacaktır” derken, bir kelime fazladan söylenmiş. “Gereken yapılacaktır”ın tekinsiz gücü, gerekenin tam ne olduğunun, tam olarak ne yapılacağının söylenmemesindedir oysa. “Gereken”in müpheminde, bir “ne olduğunu bilirsin sen” ürpertisi saklanır. “Gereği yapılır” ihtarı, korku salmak için, tedhiş için, terörize etmek içindir.
“Gereği yapılır”daki tavizsiz şiddet imâsı, bazen yerinde duramayıp, o fazladan “temizlik” kelimesindeki gibi fâş eder kendini. Yine Erdoğan’dan iki örnek. 1 Nisan 2006’da, kadına-çoluğa-çocuğa sıfır tolerans ihtarında bulunurken: “Güvenlik güçlerimiz çocuk da olsa, kadın da olsa, kim olursa olsun, eğer terörün maşası haline gelmişse gerekli müdahale ne ise bunu yapacak.” 31 Mayıs 2014’te, Gezi’nin yıldönümü vesilesiyle yapılacak gösterileri men ederken: “Buraya (Taksim) gelirseniz kusura bakmayın güvenlik güçlerimiz kesin talimat almışlardır, gereği neyse A’dan Z’ye yapılacaktır.”
“Gereği yapılır”, sağlam bir doz keyfîlik imâsı içerir. Evet, bir yetkinin icabı ve delilidir “gereğini yapmak”, fakat burada o yetkiyi azamîleştiren, kayıtsızlaştıran bir hamle vardır. “Gereğini yapacağını” söyleyen muktedir, artık ipleri tamamen kendi eline almıştır, şarta şurta bakmadan her şeyi yapabilirim, diyordur.
Bu defa örneği MHP’den verelim. Partinin Genel Sekreteri İsmet Büyükataman, olağanüstü kongreyi zorlayan muhalifler hakkında şöyle demiş geçen hafta: “İl başkanını görevden almak lüzumu hasıl olursa, genel merkez gereğini yapar, kimseye sorma ihtiyacı duymaz.” Kimseye sorma ihtiyacı duymadan, istediğini/bildiğini yapmak – “gereğini yapma”nın bereketi işte budur!
Erdoğan’ın 7 Şubat’ta Suriye’den gelen “tehditlerle” ilgili söyledikleri, “Gereği yapılır” söyleminin içerdiği sorgulanamazlığın, hesap vermezliğin bir başka veciz özeti: “Bu tür şeyler konuşulmaz, gereken neyse anında yapılır.” Konuşulmaz; yani söylemeyiz, izah etmeyiz, yani susun!
Bu keyfîliğe, bu sınırlanmamış ve hesap vermez iktidar alâmeti olarak “Gereği yapılır” jestine, bir hakkı lütfa çevirirken de rastlarız. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, Dilek Doğan’ın bir polis operasyonunda öldürülmesiyle ilgili sözleri mesela (26 Ekim 2015): “Ola ki herhangi bir yanlış uygulama varsa bunun da peşi hiçbir zaman bırakılmaz, gereği yapılır.” Davutoğlu’nun 3 Kasım 2015’te bakanlık sayısının artmasıyla ilgili söyledikleri, “Gereği yapılır” protokolünün tipik örneği: “Bir ihtiyaç varsa onun gereği yapılır.” Bizim bileceğimiz iş.
Gezi isyanı sonrasında polisin dünya harbi ölçülerinde biber gazı ithal etmesiyle ilgili bir soru önergesine Emniyet Genel Müdürlüğü’nden gelen o ‘makabl’ cevabı hatırlayın: “Gerektiği kadar”.
Sosyal medya mecralarında “Vurun!” mesajı verenlerin Osmanlı mukallidi “gereği yapıla” lâflarından bahsetmiştim. Belki bir televizyon dizisinden, belki bir Sepetçioğlu romanından, belki bir Kara Murat filminden zihinlere akmış “Gereği yapıla!” komutu, Türk devlet geleneği imgesinin popüler jestlerinden biri.
“Gereği yerine getirile”, “Böyle biline ve gereği yapıla,” “Gereği yapıla ve muvaffak olurlar inşallah,” ibareleriyle biten sultan buyrukları, son söz edası taşır. Bir “Söz bitti!” ilamıdır. Aynı zamanda, alt yöneticileri ve onların gadrini ‘serbest bırakan’ bir sinyaldir bu. “Gereği yapılır”, bir fevkalade hal, bir istisna hali ilanını barındırır. “Gereğini yapma” çağrısı, “Hallolunmuştur”un alâmetidir.
“Gereken, gereken” denip duruyorsa, bir “gerekmeyen” de takılmaz mı akla? İktidarın istisna halinden de söz etmişken… Malûm, Agamben, istisna haline tâbi olan, her türlü haklarından soyundurulmuş tebanın, iktidar nazarında “yararsız”, “fazlalık”, “gereksiz” olanlar olduğunu, yararsız, fazlalık, gereksiz kılındığını anlatır ya… Biz yerli ve millîsini söyleyelim. 16. asırda, Kınalızâde, Türk devlet felsefesinin bir klasiği olan Ahlak-ı Alai’de nevâbitten, yani “fazla ve zararlı kimseler”den bahsetmişti – gereksizlerden. Devlete ve cemiyete zararlı “taife” idi bunlar; öldürülmeleri veya sürülmelerinin “gerekli ve zaruri olduğu sabit” idi.
“Gereği yapılır” cezbesi –hele bu kadar tutkulusu–, birilerinin gereksizliğine hükmetmenin alâmetidir.