Öbür gün, 12 Mayıs, Güven Partisi‘nin 50. kuruluş yıldönümüdür.
Güven Partisi, 1967’de Nisan sonundaki CHP kurultayında teyit edilen Ortanın Solu politikasına karşı çıkanlar tarafından kuruldu. 30 Nisan’da 47 parlamenter, “CHP’yi gitgide tehlikeli bir hale gelen bir sol maceranın vasıtası haline getirme yolundaki tertipler”den, “sosyalizm heveslerini teşvik edici sözler”den, “sol nümayiş tertipleri”nden şikâyet ederek partiden ayrıldılar. Şikâyet ettikleri Ortanın Solu, gelişen sosyalist cereyanı ehlileştirecek bir ılımlı yol, bir “orta” bulma arayışıydı aslında. Fakat Güven Partisi’ni kuranlar, arkalarındaki otokrat bürokrat kadro ve tek parti dönemi yerel oligarşisinin CHP’de kalakalmış küçük kesimiyle birlikte, bundan bile rahatsızdılar. “Büyük Türk Milleti’nin emrinde ve Atatürk ilkelerinin yolunda… solculuk heveslerine kapılmadan mücadeleye devam” şiârıyla Güven Partisi’ni kurdular. Genel başkanları Turhan Feyzioğlu, Atatürkçülüğün özünü milliyetçilikte görüyor, “millî ruh ve şuur, millî menfaat” diyor, başka da bir şey demiyordu. 12 Mart askerî vesayet rejiminde bir yıl başbakanlık yapan Ferit Melen, Güven Partisi kurucularındandı.
Yine bundan aşağı yukarı 45 yıl önce, CHP’den bir Güven Partisi daha koptu. 14 Mayıs 1972’de Bülent Ecevit’in genel başkanlığa seçilmesine, tıpkı Güven Partisi’ni kurmuş olanların gerekçeleriyle tepki gösteren 58 parlamenter öncülüğünde bir grup, Cumhuriyetçi Parti’yi kurdu. Kısa süre sonra Güven Partisi’yle birleşerek Cumhuriyetçi Güven Partisi’ni oluşturdular. Sosyal demokrat olma emelindeki yeni CHP’ye karşı, eski devlet partisi CHP misyonunu temsil etme iddiasındaydılar. 12 Mart rejiminin ilk başbakanı Nihat Erim de buradaydı.
Güven Partisi, 1969’da % 6.5 oy almıştı, 1973’te % 5.2’ye, 1977’de % 1.8’e düştü. Ancak halka değil devlete bakarak politika yapan, “devletin bekası” kutsalına kitlenmiş bir siyasî teşekkül olarak, bir yıldız anahtar rolü oynadı. 1975’te AP-MHP-MSP’yle beraber 1. Milliyetçi Cephe hükümetinde yer aldı. 1978’de -tabii yine “devlet-istikrar” adına- sekiz ay boyunca CHP hükümetinde bulundu. 1979’da Demirel’in azınlık hükümetini destekledi.
***
Güven Partisi’nin kurucu lideri Turhan Feyzioğlu, 12 Eylül darbesini yöneten Milli Güvenlik Konseyi’nin gönlündeki başbakan adayıydı. Ne çare ki adı, ufak da olsa bir partiyle özdeşleştiği için, bu atama gerçekleşemedi. Feyzioğlu, 12 Eylül’ün “Atatürk milliyetçiliği” söyleminin ana tedarikçisi misyonunu yerine getirdi.
Bütün partileri kapatan 12 Eylül rejiminin 1983’te yeni partiler derilir çatılırken imtiyaz verdiği Halkçı Parti, CHP mirasını Güven Partisi havzasına sokmaya dönük bir proje idi. “Atatürk milliyetçisi”, akut devlet sorumluluğuyla kasılan bir kronik ılımlı muhalefet partisi. Bu projeye rıza göstermeyen CHP’liler, Sosyal Demokrasi Partisi’ni (SODEP) kurdular.
Sonra, malûm, toplumsal muhalefetin gelişme seyri karşısında hızla eriyen Halkçı Parti, kendi içindeki sol kanadın gayretiyle, 1986’da SODEP’le birleşti, Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) oldular. Bu birleşmeden hoşlanmayan 18 milletvekilinin ayrılıp DSP’ye geçmesini de belki bir yeni Güven Partisi kopuşu sayabiliriz. [1]
SHP, 1989 yerel seçimlerinde % 28.67 ile, CHPgil partilerin 1980’den sonra ulaştığı en yüksek oy oranını gördü ve bir anlığına Türkiye’nin birinci partisi oldu. Sonra, 1989’da Kürt milletvekillerinin ihracı… 1991/92’de SHP’nin kendi listesinden seçilmiş olan HEP’li milletvekillerinin hapsedilmesine varan süreçteki sessizliği hatta rızası… 1991 sonrası hükümet ortaklığındaki devletlû çizgi … sonra 2000’lerde güçlenen ulusalcı meyil…[2] bunları hep, CHP içinde Güven Partisi’nin ‘yaşamaya ve savaşmaya’ devam ettiğinin alâmetleri olarak göremez miyiz? Yenilere gelirsek… Bilhassa “Yenikapı”dan sonra, iktidar mahfillerinin CHP’yi getirmek istedikleri hiza, Güven Partisi misyonu değil midir? Geçen hafta sonu, parti sözcüsü Selin Sayek Böke’nin yönetici görevlerinden istifaya yol açan tepkisini, -ve benzer tepkileri-, CHP’nin bir Güven Partisi’ne dönmesi ihtimalinden duyulan rahatsızlık olarak tanımlayabilir miyiz?
Şimdi, daha uzun menzilli sorular…
İçinden bir Güven Partisi’ni, -bir defa daha!-, çıkartıp atması mı iyi gelir CHP’ye? Yoksa, atmakla bitmez mi - “futbolun içinde bu da var” dedikleri gibi, CHP’nin içinde bu da var, mıdır yoksa? (“Bu”, yani Güven Partisi misyonu; ayrılmakla da gitmeyen, bitmek bilmez bir Güven Partisi bakiyesi…) Kem gözle bakanların nazarında, zaten CHP’nin fıtratı esasen Güven Partisi’dir… Yoksa daha serinkanlılıkla CHP’yi, pekâlâ gerçek temelleri ve dinamiği olan bir sosyal-demokratikleşme istidadıyla, Güven Partisi misyonu arasında sallanıp duran bir tahterevalli olarak mı düşünmek gerekir?
“Retorik soru” değil bunlar, sahici sorulardır.
1980’lerin ortalarında bir tarihte izlediğim bir SODEP Ankara örgüt toplantısında, Karadenizli bir delege parti yöneticilerinden birine bir soru yönelttikten sonra, eklemişti: “Kiciklik için değil, pilgi için sorayrum.” Bunlar da öyle.
[1] Ecevit, CHP’nin 1960’larda ve 70’lerde sosyal demokratikleşme hareketinin hem öncüsü ve sembolü, hem freniydi. DSP’de, o fren işlevini kurumlaştırdı; böylece Güven Partisi’nin kopuşunu (hem de iki kez!) tahrik etmiş olan Ecevit, kendisi Güven Partisi’ne dönüştü.
[2] Bu arada SHP yeniden açılan CHP’ye ‘taşınmıştı’ ve bu ‘buluşmanın’ da, 90’lardan 2010’lara kadar CHP icraatının da siyasî sorumlusu Deniz Baykal’dır.