Saadet Partisi’nin hazırladığı reklam filminin iktidarın baskısıyla kaldırıldığı sosyal medyadan duyurulunca haber elden ele dolaştı ve Temel Karamollaoğlu’na göre yasağın neden olduğu merak sayesinde milyonlarca kez izlendi. Bu iddianın gerçek olma olasılığı hayli yüksek. Çünkü Sülün Osman’lı reklam filminin kaldırıldıktan hemen sonra izlenme grafiğinin ani bir şekilde arttığı görülebiliyor.
Karamollaoğlu’nun verdiği bilgilere göre Saadet Partisi bazı reklam ajanslarıyla görüşmüş ve vizyona giren Organize İşler 2 filmi başlamadan hemen önce Sülün Osman’lı reklamın yayınlanması konusunda anlaşmaya varılmış. Reklam kısa, keyifli, zamanın ruhuna uygun bir dile sahip, metni de şöyle:“1950 ve 60’lı yıllarda İstanbul’da Sülün Osman fırtınası esiyordu. Beyoğlu’ndaki tramvayı, Galata kulesini, Dolmabahçe’deki saati, hatta Taksim meydanını kendi malıymış gibi satıp dev bir varlık fonu kurmuştu. #Kendilerine bağladılar# [1] Galata köprüsüne adım atan herkesten geçiş ücreti aldı. Tabi o zamanlar köprüden geçmeyenler para ödemek zorunda değildi. Sülün Osman mesleğinde ilk değildi, sonuncu da olmadı. Bu işler bazen bireysel bazen organize işler ama her zaman yanlış işler. Saadet Partisi keyifli seyirler diler” [link: https://youtu.be/fskwQJYwYFY].
Reklamın cebren kaldırılmış olmasından dolayı Karamollaoğlu’nun şaşırmasına şaşırmamak mümkün değil. Reklamın hükümeti eleştirdiği konusunda herhangi bir şüphe olmasa da eleştirinin açık bir dille yapılmamasının kendilerini ya da en azından reklamı kurtaracağını düşünmüş olmaları ise gereğinden epey fazla iyimserlik içeriyor. Hukuk ile birlikte bütün medyayı, birçok old school sanatçıyı ve kimi sanatkârları, yaygın sanat ve gösteri ekonomisini denetim ve kontrol altına alan siyaset tekniğinin böyle bir reklamı atlamasını düşünmek pek makul değil.
Karamollaoğlu reklam ajanslarının hükümet tarafından tehdit edildiğini ve reklamın zorla kaldırıldığını ifade ederken sergilediği neşeli şaşkınlık, Türkiye’deki siyasal alanın düzenlenme biçimine ilişkin eleştirileri de naifleştiren bir tutum. “Hükümet Sülün Osman’dan neden bu kadar çekindi, anlamadım” diyor, Karamollaoğlu. “Baskı kurdular, bizim Sülün Osman’ı kaldırttılar, yahu ne oldu, milletin hoşuna gidiyordu … hükümet bastırdı, Sülün Osman’ı kaldırdılar. … O kadar sade, o kadar basit ki, kimseye parti olarak atıfta bulunmuyor. … [bu reklam hükümete bir şeyler anımsatmış olmalı ki] firmaları zorla, tehdit ederek kaldırıyorlar bunu, tehditle” [link: https://youtu.be/raqLrMR2P7I].
Elbette Sülün Osman’lı reklamın AKP’yi işaret ettiği konusunda kimsenin bir şüphesi yok. Ancak AKP’yi işaret etme biçimindeki düşük ton ve bir parti için abartılı sayılabilecek bu temkinlilik bile reklamın kaldırılmasını engelleyemediği için yaşanan şaşkınlık hiciv tonu iyice düşen başka bir reklamla karşılandı. Fakat bu reklam Türkiye siyasal tarihinin ilginç bir olayı akla getirdi; Gezi’yi.
“Bye Bye Happiness ” isimli reklam penguenlerle başlıyor. Bilindiği üzere penguen, Gezi parkı eylemlerine kör-sağır kalan yaygın medyanın simgelerinden biri. Reklam Gemide’de filminin “ne yapıcaz be Kamil” sorusuyla başlayıp Her şey güzel olacak filminin “bilemiyorum Altan” repliğiyle devam ediyor. Finalde ise Organize İşler filmindeki “hani bir şarkı vardı, bay bay lov, bay bay hepinis. Beni takip ediniz… hepiniz” repliğiyle bitiyor. Fondaki şarkıyla birlikte… [link: https://youtu.be/Qo3mKYosV3A?list=PLkZ8UaMlKuKkrnYkOZQz2GGJ3rgMxsNfD]
Kuşkusuz Gezi Parkı olayları, Türkiye’nin demokrasi tarihi içerisinde kendine özel bir yer edindi. Bu yorum Gezi eylemlerini destekleyenlerle ilgili olduğu kadar ona karşı olanlar için de geçerli. Gezi Parkı’nın tarihsel, siyasal ve toplumsal etkileri üzerine düşünülmeye devam edilecektir, ancak Türkiye’deki siyasal iktidar yapısının üzerindeki örtüyü çekip alması ve bir direniş simgesine dönüşmesi, onu Türkiye siyasal tarihinin uğraklarından biri haline getirdi. Peki, Saadet Partisi Gezi bahsiyle ilgili nerede durur? Çok yüzeysel olarak ifade etmek gerekirse şöyle bir yerde: [link: https://www.haberturk.com/gundem/haber/852775-saadet-partisinden-gezi-cikisi]
Ancak Türkiye’nin geldiği yer ve Saadet’in değişim ritmi birlikte düşünüldüğünde birçok kesimin bulunduğu yerde, tek başına mukavemet gösteremeyecek olması onu başka bir dille konuşmaya zorluyor. [2] Bu dilin tecrübe edilmesinin adımlarından biri olarak yorumlanabilecek olan bu reklamlar geniş bir kesime hitap etmeyi hedefliyor.
Ancak buradaki eleştirinin, henüz muhalefet kıvamına gelemeyen itirazların oya dönüşmesi mümkün değil gibi görünse de oyları yönlendirmesi bakımından önemli. Saadet’in başına gelenlerin asıl hikâyesi reklam filminde ya da onun iktidar tarafından zorla kaldırılmasında değil. Kendi içinden çıkan ve neredeyse her alanda muktedir hale gelen bir örgütlenmeyle karşı karşıya gelmeden ona itiraz edebilmenin yollarını aramasındaki gayrette. Bu gayret küçümsenmeli mi? Buna bir de her fırsatta tahripkâr ithamlarla suçlanan muhalefetin sesine kattığı meşruiyet etkisini de dâhil etmek gerekir. Herkesle ve her kesimle konuşmaya “cüret” edebilmesi, kendi iç tartışmalarında AKP’yi Müslüman imajını yozlaştırmakla suçlayıp bunu düzeltme misyonunu kendinde görmesi, iktidarla aynı kesimin içinde yer almasına rağmen eleştirel duruşunu muhafaza etmesi Saadet’in siyasal etkisini aldığı oydan daha değerli hale getiriyor.
[1] Bahçeli’nin 2010 yılında yaptığı bir konuşmada AKP hükümetlerini yolsuzlukla itham etmesi üzerine dinleyicilerden biri “…bunlar kendilerine bağladılar hortumu, kendilerine bağladılar” diye bağırır. Reklamın arasına giren ses, bu olaya bir gönderme: link: https://youtu.be/t9w1H0THDWA
[2] Bu arayışın izlerini barındıran girişimlerin bir örneği olarak Temel Karamollaoğlu’nun 6 Şubat 2019 tarihinde Ankara’daki Medya Buluşması’ndaki açıklamaları için bkz. https://youtu.be/94DzWTRSWgI