“Biraz daha bana ait oluyor”. Böyle demiş Güneş Terkol. “Renk satın almak istemedim. Evde zaten yemek yapıyorum, boşa gitsin istemiyorum hiçbir şey. Ispanaklı börek yaptıysam onun suyunu atmak istemiyorum. Ev deneyleri yapıyorum, güneşte solduruyorum, kendi tonlarımı buluyorum. İlk resim yaptığım zamanlardaki gibi hissediyorum.” (bkz. http://www.zeroistanbul.com/insanlar/roportajlar/sanat/gunes-terkol)
Dünyada evinde olmak, dünyayı evin yapmakla ilgili bir şey bu. “Bana ait oluyor”u öyle anlıyorum.
Ankara Nev’de sergisi açıldı geçtiğimiz hafta; “Orada Değildi/Duyduklarına İnanamadı”. İki ayrı diziyi birlikte sergiliyor. Tekstil işlerinden oluşan iki dizi bunlar. Varla yok arası bir bezin üzerine boyanmış/dikilmiş desenler. Bir taraftan baktığında arkadakileri de görebiliyorsun; böylece birden fazla işi aynı anda görebildiğin, geniş bir uzama düşüyorsun. Motifler, renkler üst üste biniyor, yeni hikâyeler yaratıyor. Diyelim çığlık atan kadının arkasındaki bıçağı da görüyorsun, ikisi birleşince daha bir tekinsiz hal alıyor.
Dünyaya yerleşip onun seni sarıp sarmalamasına izin vermek değil “evinde olmak”, bunu da anlatıyor. Evi kurman gerektiğini. Kendini içinde bulduğun yerden başka bir şey olarak. Yoksa ne diye yapacaktı bütün o pankart atölyelerini? Bu sergide yok ama Terkol’un çok kuvvetli işleri arasında, pankart atölyeleri var. Kendi yalnızlığı içinde yaratan bir sanatçı değil, kolektif işleri seviyor ve yapıyor. Ha-Za-Vu-Zu kolektifi mesela, tam olarak böyle bir şey. Birlikte üretim. Paylaşma. Pankart atölyeleri de öyle. Dünyanın başka başka yerlerine gidip başka başka insanlarla birlikte üretmek. Diyelim Londra’da sosyal konutlarla yaşayanlarla, Antakya’da kadınlarla, İstanbul’da göçmen kadınlarla ve çocuklarla… https://vimeo.com/220799383
Büyük büyük büyük annesi, Tatar bir kadın, kızına şöyle demiş: dünyaya böyle bak! Elini yüzünün önüne getir, parmaklarının arasından. Bu öğüt, anneden kıza, kendisine kadar gelmiş. Dünyaya böyle bak. Kendini ve dünyayı birlikte gör. Dünyadasın ve sensin. İnsanın kızına verebileceği en güzel öğüt budur herhalde. Kendine ve bize hatırlatmak için, bunu da boyamış ve dikmiş:
Terkol’un işlerindeki saydamlığı, uçuculuğu, hayaletimsi varlığı bu sebeple onun “naifliğine” değil, tersine, gerçekliğin uçuculuğuyla baş etme gücüne yordum ben.
Terkol’un bir sergisine ilişkin iki küçük yazı için:
http://www.sanatatak.com/view/bir-sergi-2-gorus-gunes-terkolun-krank-gallery-solosu
https://www.unlimitedrag.com/single-post/Gunes-Terkol-ile-evim-kalbimdir-uzerine