Saadet Partisi’nin Türkiye’nin büyük sağ koalisyonu içerisinde yer alması beklenirdi. Bu nedenle kendilerine sık sık izahat verilmiş olduğu da sır değil. Oysa Saadet bu büyük koalisyon içinde yok olmamak, bağımsız bir sosyo-politik özne olarak varlığını korumak ve kendini, epey yozlaşmış olan ilişkiler ağından uzak bir ada olarak konumlandırmak için olduğu kadar kişisel ve duygusal gerekçelerle de bu popülist-sağ ideolojinin dışında durmayı önemsiyor. Bu dışında durma halinin, Saadet’in iktidar bloğunda yer almayanlar tarafından “iç edilmesi” anlamına gelmediğini, sosyo-politik özne iddiasının onlara karşı da devam ettiğini söylemek abartılı olmaz. Kaldı ki Saadet sağın bütün kutsallarının şahsında mündemiç olduğunu iddia etmeye devam ediyor. Değiştiği, dönüştüğü velhasıl, çıkarttığı bir gömlek de yok.
Mevcut koşullar altında Saadet Partisi’nin yerinde olup iktidar bloğunu eleştirmenin pek kolay olmadığını kabul etmek lazım. Saadet açısından iktidar bloğuna, bilhassa Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve AKP’ye yönelik eleştirilerin içeriğini ve meşruiyeti üretmek kolay değil. Ancak Türkiye’de sol ya da sosyal demokrat bir siyasal hareket olmadığı için sağın alternatifinin yine sağın içinden çıkmasını bekleniyor. Saadet bu alternatiflerden biri olmaya aday…İktidar bloğunun lanetliler listesine Saadet’i ekleyip onun da büyük komploya dâhil edilmesi iktidar bloğu dışında kalanlarla Saadet arasında, bir empati ilişkisi, bir dayanışma, en azından selamlaşma ve hal-hatır sorma imkânı oluşmasını kolaylaştırdı. Bunun başlıca nedeni ise yeni medya düzeniydi.
Türkiye’deki yeni medya düzeni, dönemin ruhuna uygun olarak “tek medya” haline geldiği için hısmı övmek- hasma sövmek dışında bir işlevi kalmadı. Bu nedenle birçok kesim kendi medyası üzerinden çevresiyle haberleşirken bu çevrenin dışındakilerle de temas halinde olmaya özen gösteriyor. Bunun nedenlerinden biri iktidar bloğunun gittikçe yekpare hale gelen bütünleşmesinin aksine bu blok içerisinde yer almayanların çeşitliliği olabilir. İktidar bloğunda yer almayanlar aynı meseleleri farklı biçimlerde ele alabilme hürriyetine sahipler ve bu nedenle, iktidar bloğunda yer almama ortak paydası dışında, birçok farklılığa sahipler. Oysa muhalefeti bir bütün olarak göstermeye çalışan iktidar bloğunun aksine, gerçekte birbirinden bağımsız organizasyonlardan söz etmek gerekir.
Alper Taş’ın CHP’nin Beyoğlu Belediye Başkan adayı olarak Saadet Partisi’nin televizyon kanalı TV5’e, Çağlar Cilara’nın programına davet edilmesi, mevcut koşullar göz önüne alındığında, önemliydi. Ancak devamında yaşananlar Türkiye’deki siyasal alanın nasıl ve ne tür dinamiklerle şekillendirildiğini göstermesi bakımından ibretlerle dolu.
Programın kaydı bütün platformlardan silindiği için sadece Taş’ın LGBTİ bireylerle ilgili kurduğu cümlelere ulaşılabiliyor. Alper Taş, özetle Beyoğlu’nda yaşayan ve heteroseksüel olmayan kişilerin de belediye başkanı olacağını, onların da herkes kadar hizmet hakkına sahip olduğundan söz ediyor. Öncesinden ve sonrasından haberdar olunamayan programın yaklaşık bir dakikalık bu kısmı, hükümet medyası tarafından Saadet’e saldırmak için kullanıldı. Saadet’in bu konuyla ilgili hızla ric’at etmesi, program kaydını ortadan kaldırmak istemesi, kanalın açıklama yayınlaması ve açıklamada “kanalda dile getirilen her yorumun TV 5’in yayın politikasıymış gibi gündeme getirilmesi apaçık bir algı operasyonudur” denmesi, Türkiye’deki siyasal alana hâkim olan hegemonik söylemin Saadet üzerinde de etkili olduğunu göstermekteydi. [1] Yoksa programa davet edilen konuğun görüşlerinden Erbakan’ın, Saadet Partisi’nin ya da Çağlar Cilara’nın sorumlu olmadığını vurgulamaya gerek yok.
Olayın hemen ertesinde Temel Karamollaoğlu yerel seçimleri konuşmak üzere Medyascope.tv’de Ruşen Çakır’ın konuğu oldu. Orada kendisine bu soru sorulduğunda Karamollaoğlu cinsel kimlik meselesinin uluslararası bir komplo olduğunu ve Türkiye’nin bu oyuna çekildiğini ifade ederek pozisyonlarını yeniden netleştirdi. [2] Hemen ertesinde Alper Taş, hem açıklamalarını hem de Çağlar Cilara’nın gazeteciliğini savunup geçmişte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da LGBTİ bireylerin haklarını koruma altına alacağını söylediğini, ancak bugün bu görüşlerini dile getiremeyeceğini ifade etti. Böylece çember tamamlanmış oldu. [3]
Saadet Partisi Türkiye’de tecrübe edilen yeni rejimin kurduğu hegemonik söylemi aşmanın değil, onu restore etmenin adreslerinden biri olarak kendini işaret ettiği için sağın içerisindeki alternatiflerden biri olarak soysa-politik varlığını muhafaza etmeyi önemsiyor olabilir. Bu önemin popülist-sağ ideoloji içerisinde bir karşılığı olduğu, iktidar bloğu dışında kalan diğer sağ siyasetler için anlamlı olduğu da öne sürülebilir. Ancak, Türkiye iktidar bloğunun arzu ettiği kalıba sığamadığı gibi başta Saadet olmak üzere sağın diğer türevlerinin de sinelerinde özlemini duydukları bir kalıba sığamaz. Bunu anlamak zor değil, zor olan bunu gözeten ferahlığa, vizyona ve özgüvene sahip olmak.
[1] Alper Taş’ın LGBTİ bireylerle ilgili açıklamalarından sonra bu dönemin önemli ürünlerinden biri olan a-haber “CHP’nin adayı Alper Taş’tan merhum Erbakan'ın kurduğu TV kanalında LGBTİ vaadi” şeklinde haber yaptı (bkz. https://www.ahaber.com.tr/webtv/gundem/chpnin-adayi-alper-tastan-merhum-erbakanin-kurdugu-tv-kanalinda-lgbti-vaadi [05.03.2019]). Bunun hemen ardından bir açıklama yayınlayan TV5, programı yayından kaldırdığını duyurdu (bkz. https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2019/03/05/lgbti-meclisi-kuracagiz-sozleri-tv5te-ayrilik-getirdi/ [07.03.2019]).
[2] Medyascope.tv’de Ruşen Çakır’ın konuğu olan Temel Karamollaoğlu’nun LGBTİ bireylerle ilgili açıklamaları için bkz. “Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ile 31 Mart yerel seçimleri üzerine söyleşi” https://medyascope.tv/2019/03/07/saadet-partisi-genel-baskani-temel-karamollaoglu-ile-31-mart-yerel-secimleri-uzerine-soylesi/ [08.03.2019]
[3] Alper Taş ile Artı TV’de yapılan Murat Aksoy’un programı Sorudan Soruya’nın kaydı için bkz. https://youtu.be/L1H2JIcU1Nc [07.03.2019]