ABD’de bir heyûla dolanıyor – “Yeşil Yeni Mutakabat” heyûlası. Eski ABD’nin bütün güçleri bu heyûlaya karşı bir sürek avında birleşmiş durumdalar…
Komünist Manifesto’dan ilhamla çok iddialı bir giriş oldu. ABD’nin içinde bulunduğu koşullarla 19. yüzyıl ortasının çalkantılı Avrupası arasında bir koşutluk kurmak, evet, oldukça abartılı ve belki de kimileri için yakışıksız bir benzetme. Ne var ki ABD’nin ve de dünyanın girmekte olduğu muazzam dönüşümlere gebe –bir Çin bedduasındaki manasıyla– “ilginç”[1] dönem, yakın bir gelecekte teşbihteki hata payını azaltmaya başlayabilir.
Önce, adı “yeni” olsa da kendisi epeyi eski Yeni Mutabakat (New Deal) ile başlayalım. Bu tabir, Franklin D. Roosevelt’in 1932’de başkan seçildikten sonra ABD ekonomisini uçurumun eşiğinden döndürmek için başvurduğu bir dizi icraata verilmiş ad. Büyük Buhran sonrası sermayenin doğası gereği atıl kalması sonucu işsizlik %25 seviyesine çıkmış, yoksulluk had safhaya varmışken Roosevelt devletin olanaklarını seferber ederek peşpeşe devasa projeler hayata geçirdi. Örneğin, köprü, yol, kamu binası, park, vb. yapımında çalışmak üzere o zaman toplam nüfusu 125 milyon olan ABD’de 8.5 milyon insan istihdam edildi. Çiftçi iflas etmesin, dar gelirlilerin evlerine ipotek gelmesin diye yardım programları faaliyete sokuldu. Banka mevduatları devlet güvencesi altına alınırken 1929 borsa krizinin tekrarını önlemek için Menkul Kıymetler ve Döviz Komisyonu kuruldu. 1935 Wagner Yasası endüstriyel ilişkileri işçi sendikaları lehine düzenlerken Yeni Mutabakat’ın belki de en geniş çaplı ve kalıcı icraatı olan Sosyal Güvenlik reformuyla yaşlılar, dullar, işsizler ve engelliler sigortaya bağlandı.
Özetle, Keynes’in tam istihdamın sağlanmasının serbest piyasa dinamiklerine emanet edilemeyeceği tezini öne sürdüğü başyapıtı[2] henüz yayınlanmamışken mecburiyetten Keynesgil politikaları keşfedip uygulayan Roosevelt ironik bir şekilde kapitalizmi kurtarabilmek için federal devletin yetkilerini alabildiğine genişletti.
İkinci Dünya Savaşı sürerken Roosevelt çıtayı daha da yükseltti ve İkinci Haklar Beyannamesi ya da Ekonomik Haklar Beyannamesi olarak bilinen programı açıkladı. 1944 yılındaki Ulusa Sesleniş konuşmasında ekonomik haklarla desteklenmemiş siyasi hakların yetersiz kaldığını söyleyen Roosevelt, her vatandaşın iş, eğitim, sağlık ve ev hakkına sahip olduğu bir ABD’yi muştuladı. Takip eden yıllarda bu vaatlerden sadece bazıları kısmen gerçekleşti – ki bu kazanımların da bazıları neoliberalizmin yükselişi karşısında eridi.
Nasıl Yeni Mutakabat 1929 Ekonomik Buhranı (Great Depression) sonrasında ortaya çıktıysa “Yeşil Yeni Mutabakat” da 2008 finansal krizi (Great Recession) sonrasının hayalkırıklığı ortamında yeşerdi. Eski “Yeni Mutakabat”a referans vererek onun ekonomik adalet misyonunu sahiplendiğini işaret eden bu yeni inisiyatifin adının başında “Yeşil” oluşu hem küresel iklim değişikliğine verilen önemi belirtiyor hem de küresel ısınmayla mücadele ile ekonomik adaletin içiçeliğine dikkat çekiyor.
Hatırlayalım; 2008 finansal krizinin patlak vermesiyle neredeyse aynı zamanda başkan seçilen Obama, devraldığı bu kaotik ortam sayesinde tarihe ikinci bir Roosevelt olarak geçebilirdi. Dev finansal şirketler birbiri ardına batarken imdatlarına yetişen federal devlet sert yaptırımlar ve köklü reformlar dayatmak için eşine az rastlanır bir fırsat elde etmişti. Ve fakat kendileri bizzat bu finansal şirketlerden gelmiş olan Obama’nın ekonomi kurmaylarının böyle bir derdi ya da vizyonu yoktu. Nihayetinde ABD’yi iflasın eşiğine getiren şirketlerin üst düzey yetkililerinden kimse ceza almadığı gibi benzeri bir krizin tekrarını önleyecek dişe dokunur bir düzenleme de yapılmadı. “Batmak için çok büyük” (Too Big to Fail) kabul edilen şirketler için geçerli olan “kâr şahsi, zarar toplumsal” ilkesinden hareketle krizin faturasını –“Wall Street’i İşgal Et” hareketinin tabiriyle– ABD toplumunun “%99”u ödedi. Geri kalan ayrıcalıklı zümreye gelince, Yeşil Yeni Mutakabat’ın Şubat ayında Temsilciler Meclisi’ne sunulan önergesinde[3] belirtildiği üzere 2008 krizi sonrası toparlanmadan %91 ile aslan payını toplumun en zengin %1’lik kesimi aldı.
Söz konusu önergeyi veren Alexandria Ocasio-Cortez 2018 ara seçimlerinde Demokrat Parti’den Temsilciler Meclisi’ne giren 29 yaşında Puerto Rico kökenli bir kadın. Ocasio-Cortez ve aynı seçimlerde meclise giren Filistin kökenli ve Müslüman diğer bir kadın temsilci, Rashida Tlaib’in Amerika’nın Demokratik Sosyalistleri (Democratic Socialists of America) kuruluşu üyesi olmaları ABD siyasetinde yeni bir döneme girildiğinin güçlü emareleri. 2016 Başkanlık seçimlerinde Bernie Sanders’in “sosyalist” sıfatını gocunmadan sahiplenmesine rağmen Hilary Clinton karşısında yakaladığı başarıyla birlikte düşünüldüğünde ABD toplumunda müessem nizama dair geniş tabanlı bir hoşnutsuzluk olduğunu ve kapitalizm-ötesi arayışların güçlendiğini söyleyebiliriz. Bu değişimde demografik dinamiklerin önemli bir rolü var.
1980’lerin başları ila 1990’ların ortalarında doğmuş, “Millennial”[4] ya da “Gen Y”[5] olarak bilinen nesil ebeveynlerinden oldukça farklı bir dünya görüşüne sahipler. Öncelikle, her bir nesilin bir öncekine kıyasla daha müreffeh bir hayat süreceği beklentisi, yani “Amerikan rüyası”, onların doğduğu tarihlerde tükenmeye başlamıştı. Bu yeni nesil kendini bildi bileli ABD’de reel ücretler yükselmedi, iş piyasası gittikçe daha güvencesizleşti, sağlık sigortası ya da yüksek öğrenim lüks haline geldi. Günümüz ABD’sinde bir üniversite mezunu hayata yaklaşık $40 bin öğrenci borcu ile başlıyor.[6] 10 ABD’liden 6’sının acil bir ihtiyacı karşılamak için kıyıda köşede $500’lık bir birikimi dahi yok.[7] Bütün bunlara ilaveten, “Millennial”ları ve onlardan sonra gelen “Gen Z” yi, şayet çok ciddi önlemler alınmazsa, distopik çevre koşulları bekliyor. Gidişatın vehametinin farkında olan “Gen Z” geniş katılımlı okul boykotlarıyla yetişkinleri göreve davet ediyor.
Ve belki de bu yenil nesil ile önceki birkaç nesil arasındaki en büyük fark genç nüfusun pek bir komünizm, sosyalizm alerjisinin olmayışı. Soğuk Savaş dönemini, McCarthy’nin komünist cadı avını, Küba misil krizini vs. yaşamamış bu nesil için “sosyalist” çok olumsuz çağrışımlarla yüklü bir yafta değil. Örneğin, Chicago Üniversitesi’nin 18 ila 34 yaş arasındakilerle yaptığı bir ankete[8] katılanların %45’inin sosyalizm hakkında olumlu bir görüşe sahip olduğu, bu oranın Afrikalı-Amerikalı, Hispanik-Amerikalı ve Asyalı-Amerikalılar arasında daha da yüksek olduğu tespit edildi. Gallup kamuoyu yoklamaları da benzer sonuçlar vermekte.[9] Anlaşılan 21. yüzyılın ABD’sinde kapitalizminden umudu kesmiş, alternatif modellere fikren açık milyonlarca genç seçmen var.
Bu demografik dönüşüm haliyle bazı çevreleri teyakkuza geçirdi. Sosyalizm sempatisini gençlerin toyluğuna veren ama bu toyluğun kuvveden fiile geçmesi durumunda bedelinin ağır olacağı tehditlerini savurmaktan geri durmayan nasihatlar çoğalmaya başladı. Bunların belki de en manidar örneklerinden biri The Economist dergisinin birkaç hafta önceki sayısıydı.[10] Sovyetler Birliği propaganda posteri estetiğiyle hazırlanmış kapakta genç bir kadın eylemcinin slogan atarken fotoğrafı ve “Millennial Sosyalizmin Yükselişi” başlığı yer alıyordu. Sosyalizmin 1989 itibariyle tarihin çöplüğüne atıldığı, Tony Blair tipi Üçüncü Yol’culukla tescillendiği üzere Sol’un aklının başına geldiği zannedilirken hortlayıveren bu sosyalizm heyûlası karşısında The Economist serbest piyasanın erdemlerini ve ekonomiye “harici” müdahalelerin risklerini sıralamayı bir görev bilmiş, tabiatıyla. Ama bu dergi bile parasız sağlık ve eğitim hizmetleri konusunda ABD’nin gelişmiş ülkeler arasında çok geride kaldığını, söz konusu eksikliklerin sosyalistlerin sayesinde gündeme geldiğini teslim etmiş.
Mevzu uzun, o yüzden Sözlük’ün bu maddesini ikiye bölüp bilahare devam edelim.
[1] “İlginç zamanlarda yaşayasın” deyişi bir temenni tınısına sahip olsa da sıradan dönemler huzur ve refah ile özdeşleştirildiği için aslen beddua manası taşıyor.
[2] İstihdam, Para ve Faizin Genel Teorisi (1936)
[3] https://www.congress.gov/bill/116th-congress/house-resolution/109/text
[4] Bin yıl anlamına gelen “millennium”dan türeme “millennial” bu bağlamda 2. bin yıl dönümü civarında doğmuş olanları adlandırıyor.
[5] Nesil demek olan “generation”ın kısaltması. Bir önceki nesile “Gen X” dendiği icin bu nesile “Gen Y”, onlardan sonra gelen nesile de “Gen Z” deniyor. ABD’liler bu tür kısaltmaları çok seviyor.
[6] https://www.cnbc.com/2018/02/15/heres-how-much-the-average-student-loan-borrower-owes-when-they-graduate.html
[7] https://money.cnn.com/2017/01/12/pf/americans-lack-of-savings/index.html
[8] https://www.chicagotribune.com/news/opinion/chapman/ct-perspec-chapman-young-socialism-capitalism-20180520-story.html
[9] https://news.gallup.com/poll/240725/democrats-positive-socialism-capitalism.aspx
[10] https://www.economist.com/leaders/2019/02/14/millennial-socialism