Sözler İsrail başbakanı Benjamin Netanyahu’ya ait. Söyledikleri doğru. Trump şimdiye kadar hiçbir Amerikan başkanının yapmadıklarını yapıyor. Daha önceki başkanlar daha mı az İsrail yanlısıydı? Tabii ki hayır. Ancak öncekiler bu kadarına cesaret edemez, Arap dünyasını az-çok dikkate almaya çalışırlardı. Şimdi durum başka; tıpkı dünyanın genelinde olduğu gibi, Ortadoğu’da da başka bir rüzgâr esiyor. Ve rüzgâr bu kez fazlasıyla İsrail’den, İsrail’in elinin güçlendirmekten hatta fütursuzlaştırmaktan yana.“Trump ABD başkanı olduktan sonra ne söylediyse yapıyor. Kudüs’ü başkent olarak tanıyacağını söyledi, tanıdı. Golan’ı İsrail toprakları olarak tanıyacağını söyledi, onu da yaptı. İsrail Beyaz Saray’da Oval Ofis’te birçok dostuna yıllarca teşekkür etti. Ama şimdiye kadar sizin gibi bir dost görmedi.”
***
Trump’ın zihinsel yapısı Kudüs ve Golan Tepeleri ile ilgili kararları almasına engel olmadığı gibi, ekibinin ideolojik formasyonu da buna fazlasıyla uygun. Ancak asıl uygun olan bölgedeki konjonktür. Arapların, en azından şimdilik, söylem düzeyi ve istisnalar dışında buna karşı koyma ihtimali yok denecek kadar az.
1967’den bu yana Arap-İsrail meselesinin çözülemeyen konularının başında gelen Golan Tepeleri’nin statüsünü fiili durumdan tek taraflı resmiyete dönüştürme girişimi, Netanyahu’nun söylediği gibi İsrail’in güvenliğini ilgilendirmekten ziyade ülkedeki tehdit algısı üzerinden yürüyen algıyı diri tutmaya yönelik bilindik bir adım. Nisan ayındaki seçimler öncesi Netanyahu için uygun bir zemin bu. Öte yandan kararın uluslararası anlamda bir karşılığı olmamakla birlikte zamanın ruhuna uygun olduğunu söyleyelim. Rusya’nın Kırım’ı ilhakına karşı çıkarılan seslere, itirazlara ve sonuca bakacak olursak, Golan’daki kararın geleceği konusunda tahminde bulunmak zor değil. İsrail bu fiili durumu resmileştirerek kendince geri dönülmez bir adım attığını düşünüyor. Ancak Ortadoğu’da işler Karadeniz’de olduğu gibi gitmeyebilir.
***
Trump yönetiminin Ortadoğu Barış Planı adı altında sunmaya çalıştığı tek taraflı, İsrail’in çıkarlarını korumayı hedefleyen “Yüzyılın Anlaşması”nın ne olduğu Kudüs kararının ardından Golan’la birlikte giderek netleşiyor. Suriye toprağı olan, işgal altındaki Golan tepeleri 1967 ve 1973 Savaşları’ndan bugüne yıllar içinde sadece Suriye’nin sorunu gibi algılanmıştı. Oysa Golan Tepeleri -1973’te bir kısmı geri alınmış olsa bile- Arap ordularının yenilgisinin somut bir ifadesi, Araplar için 1967’den beri yaşanan travmanın başlangıcı idi. İsrail içinse başkalarının toprağını işgal etmeye karşı herhangi bir yaptırımın olmadığı bir dünyada, uluslararası kararları ABD desteğiyle ihlal etmenin bir “nişanesi”ydi: Bir tür fütursuzluk; Arap denizi ortasında varolmaya çalıştığı iddia edilen bir ülkenin beka propagandasını meşrulaştırma çabası.
***
Gelelim işgal altındaki Golan Tepeleri’ne. 1200 kilometre karelik bu yüksek plato tam bir gözlem kulesi niteliğinde. 1967 Savaşı’nın izleri hâlâ duruyor burada ve 1973’te Suriye tarafından geri alınan Kuneyrta’daki yıkıntılar bir işgal müzesi niteliğinde. İki taraf da tarihî hafızayı farklı şekilde koruyor. Golan Tepeleri’nin İsrail’in elinde bulunan büyük kısmı Suriye, Lübnan ve biraz da Ürdün’e yönelik kontrolü sağlıyor. Tepelerin bir bölümünün Suriye iç savaşının uzun bir bölümünde cihatçı muhaliflerin elinde kalmasına İsrail pek ses çıkarmamıştı. Ama Suriye devleti Golan’ı yeniden kontrol altına alınca İsrail, Suriye’deki İran varlığını ve Lübnan’da Hizbullah’ın sınırda olmasını gerekçe göstererek harekete geçti.
***
Puslu olmayan bir havada Golan Tepeleri’nden Şam’ın ışıkları görülebiliyor, aralarındaki kuş uçuşu mesafe 50 kilometre. 400 kilometrekarelik bölüm BM kontrolündeki tampon bölge. İsrail’in kararından sonra BM askerleri burada göreve devam edecek. İsrail’in suyunun büyük bölümünün sağlandığı bu bölgede aynı zamanda tarım da yapılmakta. Ancak askerî hedefler dışındaki gerekçeler, Golan’ın işgali açısından tali gerekçelerdir. İsrail bölgedeki işgali birtakım tarihsel gerekçelerle desteklemeye çalışıyor.
***
Arap ayaklanmaları sonrası bölgede giderek artan karmaşa, cepheleşme, Suriye ve Yemen’deki iç savaş İsrail’in rahat hareket etmesini sağladı. İsrail’in bir blok olarak varsaydığı, ancak hiçbir zaman öyle olmadığını bildiği Arap dünyası artık Arap-İsrail meselesi, Filistin sorunu gibi başlıklardan yönetimler ve liderlikler nezdinde “kurtulmak” istiyor. Arap yönetimleri yıllardır sıkıştıkları noktada Arap sokaklarını, Filistin ve işgal sorunuyla oyaladılar. Filistin meselesi onlar için artık bir “yük”. Trump yönetimi de bunun farkında. Öte yandan İsrail sorunu kamuoyları açısından hâlâ nazik bir sorun. ABD ve üstü örtük biçimde İsrail ile birlikte hareket eden Suudi Arabistan, Mısır, BAE gibi monarşik ve darbeci yapıların kitleleri nasıl hoş tutabileceklerini göreceğiz.
***
Golan’ın devamı gelecek gibi. Atılacak üçüncü adımla İsrail yönetimi Batı Şeria’daki Yahudi yerleşim birimlerinin bulunduğu işgal topraklarının ilhakını masaya getirecek. Özellikle Batı Şeria’da C bölgesi olarak bilinen ve tamamen İsrail kontrolü altında olan topraklarla ve Gazze’de göstermelik bir Filistin yönetimiyle yetinilmesi ya da Gazze’nin Mısır’a devri gündeme getirilecek. Batı Şeria’nın ilhakı karşılığında Filistinlilere Ürdün’den toprak verilmesi planlanacak. Tıpkı, İsrail devletinin kurucularının hayal ettikleri gibi.
***
Ancak, hayat, her zaman masa başından imzalanan kararlara uygun şekilde devam etmiyor. Kudüs, Golan ve gelecekteki muhtemel kararlar için de bu geçerli. İşgal-ilhak gibi girişimler bugün “zafer” gibi algılansa da yarın bumerang etkisi yaratabilecektir. Bölgeye barış ilhakla değil işgalin sona ermesiyle gelir. Tabii barış isteyen varsa…