Yatay geçişlerle bir mekândan başka bir mekâna aktarılan sözcükler, dilde, yerine göre bir esneme veya sıkılama vazifesi görüyor; algıda da bir tür gıdıklanmaya yol açıyor. “Sözcüğü cümle içinde kullanınız,” biraz böyle bir anlam taşıyor olabilir; yeni öğrenilen ya da başka bir bağlam –esasında ait olduğu bağlam içinde bilinen sözcüğü, bir evrenden bir diğerine taşıyabiliyor muyuz? Böyle düşününce, mesela jargonlar arasındaki teması düşününce, ilkokul yıllarından kulakta kalan “sözcüğü cümle içinde kullan” cümlesi de yeniden ve yeni bir anlam kazanıyor sanki?
Atletler, futbolcular, basketbolcular yani sporcular bazen kendi ağızlarından bazen de yorumcuların ağzından “tempoyu düşürdüklerini” söyler mesela. Belli bir dil dünyasında (benim dil dünyamda) tempoyu düşürmenin bağlı olduğu ilk evren, bedensel dayanıklılığın, beden alıştırmalarının esas olduğu ve rekabetin kol gezdiği spor evreni. Maçın son saniyelerinde, sayı üstünlüğünü korumak için tempo düşüren oyuncular, takımlar olur (neden bilmiyorum, Murat Murathanoğlu’nun sesi kulağımda, meğer Efes Pilsen tempo düşürmüş, ‘90’ların ilk yarısı, ben lise öğrencisiyim). Enerji depolamak için tempo düşüren, hız kesen atletler de olur (ani patlamalar ve ataklarla, yorulduğunu hissettiğinde tempoyu yükseltmesiyle kendine has tarzını konuşturan Emil Zatopek’i Tanıl Bora’nın “Koşmak” kitabı üzerine yazdığı yazıyla tanımıştım –herhalde istisnadır?). “Tempo”, bedensel olanla ilişkili bu evrende.“Yoğun çalışma temposu” da bedensel ve zihinsel bir trafiğe ve yüklemeye karşılık geliyor. Duruma göre “havalı” olabilir. Çeşitli yerlerde, yoğun çalışma hayatından arta kalan zamanların verimli, sağlıklı, keyifli kullanımına ilişkin tavsiye yazıları yayımlanabilir. Yine de bu yoğun akıcı hayat; düşük ücretli, güvencesiz, yüksek verim baskısı altındaki çalışma temposundan farklı bir imgeye sahip. Daha “deli” bir hayat. Öyle deli ki, yoğun çalışma temposu yüzünden sağlığını kaybetme korkusu yaşayan yüzlerce (binlerce, on binlerce… kim bilir?) insan, sabah erken saatlerde, 40-50 dakika, tempolu yürüyüş yapmaya başlar. Hırs ve coşkuyla.
Müziğin temposu hakkında konuşanlar vardır; çılgın bir tempoyla çalanlar, bedeni ayrı kafası ayrı dans edenler ve belki tempoya yetişemeyenler. En sonunda tempo, belli bir hızı ve tarzı ifade eder. Bu hız ve tarz, insanın kendi kendine kurduğu, belirlediği cinsten bir şey gibi bazen ama bazen de toprağa saçılan tohum gibi sanki: Bir adam, bir avuç tempo alıp, saçıyordur. Eğer çok fazla saçtıysa, bir diğeri “sakin,” diyordur, “tamam artık, sakin ol.” Biraz gergin, belki biraz da tuhaf bir andır bu: Adam aslında tohumları saçmaya ve savurmaya devam ederken tempoyu düşürüyormuş gibi yapıyordur. Olabilir.
Van’da yaşayan ve gazetecilik yapan Oktay Candemir, 5 Nisan’da gözaltına alınmış, savcı tarafından tutuklamaya sevk edilmiş ve nöbetçi mahkemede görülen duruşmayla da serbest bırakılmış; bu detayları Gazete Duvar’da, Candemir’in kendi kalemiyle yazdıklarından biliyoruz (link) “Gazetecinin Gözaltı Notları” başlığıyla paylaşılan metinde, Oktay Candemir de “tempo”dan söz ediyor. Onun işaret ettiği evrende “tempo”, daha baştan yüksek gerilimle dolmuş vaziyette: “Sabahın 5’inde koçbaşı kapıya vurduğu anda hızla aşağıya indim. Daha önceden böylesi bir ev baskınında neler yapacağıma dair kafamda hep bir şeyleri tasarladığım için hazırlıklıydım. Onlar, kapıyı kırmaya çalışırken hızlı davrandım ve kapıyı hemen açtım. Kapıyı açar açmaz ‘Yat, yat, yat, yat’ bağırışları karşısında ‘Tamam, sosyal medya operasyonu, sakin olun’ diyerek tempoyu düşürme çabama rağmen…” Candemir, tempo düşürme çabasını anlatırken bir şey daha söylüyor: “… kar maskeli özel hareketçi polis, ‘Bu bayağı bir profesyonel, sosyal medya operasyonu olduğunu da biliyor’ diyerek saçlarımdan çektiği gibi…” Burada “sakin olun,” sözü yerine baskın gerekçesinin biliniyor olmasının dikkate değer bulunması, temponun var oluşundaki doğallığa gönderme mi? Profesyonel olan, esasında tempoyu düşürme taktiği değil mi?
15 Nisan’da yapılan duruşmayla örgüt üyeliği suçundan beraat eden, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşlerini düzenleme, yönetme ve katılma gerekçesiyle 5 ay ceza alan, ancak cezası daha evvelki tutukluluğuna mahsup edilen Berkay Ustabaş’ın annesi Sevim Kolçak da 1+1 Forum’da Siren İdemen’e gece yarısı baskınını anlatırken söyledikleri, tempoyu nasıl da düşürmeye çalıştığına ilişkindi -belki farkında bile olmadan düşürmeye çalışmak, üstelik:
“Kapıyı açtım. (…) …açar açmaz ‘yat yere!’ dediler. Dizlerimin üstüne çöktüm, ellerimi kaldırdım. ‘Sakin olun, evde kimse yok’ dedim. (…) Hep ‘Sakin olun, sakin olun’ dedim. Kalabalıktılar, kaç kişi olduklarını anlayamadım.” (https://www.birartibir.org/component/tags/tag/siren-idemen)
O gün toprağa fazladan tempo saçılmış yine.
Ve son olarak bir de “arkadaşlar hep birlikte yükseldik evet, ama şimdi biraz sakinleyeceğiz,” var. Tempoyu düşürüyoruz ama seyir halindeyiz. Durmadık.