Sohbet
Tanıl Bora

Ulus Baker, -14’ü Pazar günü kaybedişimizin 12. yılıydı-, her şeye sohbet derdi, daha önce de onu anarken değinmiştim (Ulus Her Neredeysen!). “Konusu,” “meselesi” anlamında kullanırdı sohbet kelimesini. Misal, “dergi sohbeti” diyorsa, hem dergiyle ilgili konuşmayı, hem dergi faaliyetinin kendisini, derginin gündemini, meselelerini kastediyordu. Bütün bunlara hep sohbet makamında yaklaştığının duyurusu ve çağrısıydı o sohbet lâfı. Yani dostça bir tutumla, dostluk ilişkilerinin rahatlığı içinde, bizzat bu vesilenin dostluk kurmaya, dostluğu geliştirmeye yaramasını gözeterek…

***

Sohbet, solda da çok sevilir ve ‘icra edilir,’ hiç şüphesiz. Zevkinin ötesinde, ilişkileri sürdürmenin, örgütlenmenin bir vasatıdır. Fakat sağda sohbetin bahsi çok daha fazla geçer, çok daha fazla zikredilir. 

Yakınlarda gözüme çarpan bir misal: Son yılların velût muhafazakâr yazarlarından Savaş Ş. Barkçin’in kitaplarındaki (Mostar Yayınları’ndan çıkıyor) künyesinde müktesebatı, öğrenimi, yayınları sayıldıktan sonra, şöyle deniyor: “Halen müzikten siyasete kadar birçok alanda dersler vermekte, sohbetler yapmaktadır.” Bizzat bir faaliyet ‘branşı’ olarak sohbet…

Sohbet, sağda, yani milliyetçi-muhafazakâr ve İslâmî-muhafazakâr ve galiba bir derece daha düşük ölçekte Türk milliyetçisi cenahlarda, siyasî sosyalleşmenin olmazsa olmaz bir vasatı. Cemaat inşasının ve sürdürümünün, aidiyet kurup pekiştirmenin, intisap ilişkileri örmenin neredeyse kurumsallaşmış bir vasıtası.

Sanırım bunda, sözlü kültürün ağırlığını ve ona verilen gelenek değerinin payını da aramalı…
Sohbetin siyasî sosyalleşme işlevini anlamak için, mesela şu rastgele tanıklık bize anahtar olabilir: “Birinin sohbetinden döndükten sonra, kendi aramızda kıymetlendirmelerde en doğru değerlendirmeyi yapar…”[1] Bahsettiğim muhitlerde sohbet, esasen birinin sohbetidir. Bir üstadın, bir âlim zatın, bir abinin… sohbetinde bulunursunuz. (Söylemeye gerek var mı; bunlar erkektir. Emine Şenlikoğlu gibi istisnalar, istisna. Kadınlar, esasen sohbete “gider,” sohbette bulunurlar.) Sohbet halkasına dahil edilmek, bir mevkidir; içerilmiş olursunuz. Sohbette bulunmak bir fırsat, bir pâyedir; ilim ve feyz alırsınız. 

Bu vasatta sohbet, bir “üstad”ın konuşması, diğerlerinin hayranlıkla dinlemesidir; dinleyenlerin arada soruları, küçük ilaveleri ara nağmesi olur. Bariz bir konuşan-dinleyen hiyerarşisi, bu sohbet ‘medium’una damgasını vurur. Karşılıklılığı –kibarca söyleyeyim– hayli aşınmış bir “sohbet” usulüdür bu. Hakkını yemeyelim, bu camiaların yeni kuşaklarında sohbet müessesesini ‘demokratikleştirme’ meyli de gözleniyor, ‘kutupsuz’ sohbet halkaları kurulabiliyor. Memlekette bir siyasî sosyalleşme vasatı olarak sohbetin süreklilik ve dönüşümlerini incelemeyi, sosyolog milletine sipariş edelim.

***

Ötüken Osmanlı Türkçesi Sözlüğü’nde “sohbet”in 5. sırada gelen anlamı: “Hz. Muhammed ile yüz yüze konuşma veya onunla aynı ortamda bulunma onuru” diye veriliyor. Belki bu anlamda da, sağda hiyerarşik sohbet müessesesinin bir dip kökünü bulabiliriz.

Sözlükten sohbetin diğer anlamlarını sıralayalım: “1. Arkadaşlık, birlikte oluş, ihtilat. 2. İki ya da daha fazla kişinin belli bir amaç gütmeden, dostça, arkadaşça, içtenlikle değişik konularda yaptıkları konuşma; hasbihal; yarenlik; muhabbet. 3. Bir kimsenin böyle bir konuşma sırasındaki konuşma biçimi. 4. Biriyle belirli bir konuda samimi olarak yapılan konuşma.” Ulus’un çoğalttığı anlamlar... 

Kelime, Arapça ṣḥb kökünden gelen “dostluk etme, arkadaşlık” anlamına dayanıyor. “Ondan ayrılmama, birliktelik” anlamında sahib de aynı kökenden. Musahip de.

Kelimenin Batı dillerindeki karşılıklarına bakarsak, İngilizcede internet vasıtasıyla (chatroom, “sohbet odaları”) dünyaca meşhur olmuş olan chat’e rastlıyoruz; “lâkırdı, laklak” anlamında chatter’den türetilmiş. Fransızca karşılığı bavarder, discuter, faire la conversation, causer diye karşılanıyor; gevezelik, laklaktan tartışma ve ‘düz’ konuşmaya uzanan bir yelpaze. Almancası da aynı: Gespräch, Plauderei, Schwatz, Unterhaltung, yine, ‘düz’ konuşmadan gevezelik, boş lâf ve eğlence için konuşmaya yayılıyor. Velhâsıl, “sohbet”in Batılı karşılıklarında, manasız gevezelik anlamının -İslâmî terminolojideki “malayani sohbet”- belirli bir ağırlığı görülüyor. Kelimenin Arapça ve Türkçesindeki ‘sıcaklık,’ Batılı kullanımlarında yok. Milliyetçi-muhafazakâr bir gevremeyle, soğuk-Batılıya-karşı-gönül-insanı-Doğulu sohbetine dalmak için müsait fırsat!

***

Sohbet faaliyetinin, sohbet etrafında örülen sosyalliğin başlı başına üzerine düşünmeye değer olan yanı, kamusal alan ile özel alan arasında bir tür ara yüz oluşturması. Alenî ve anonim değil, belirli bir mahremiyeti var; beri yandan pekâlâ sosyal hatta siyasî bir işlev görüyor. Kamusallığı, kendi özgül iletişim ortamlarıyla varolan farklı kürelerden oluşan çoğul bir sistem olarak düşünmemiz gerektiğine dair bir ikaz.

***

Murathan Mungan, 15 yıl önce, yazılı kültürün yerini “sohbet sektörü”nün aldığını söylemişti.[2] O zamandan beri, “kaliteli sohbet” vaat eden internet sitelerinden “sohbet ortamı” sunan mekânlara, sektör daha genişledi. Televizyon sohbetlerini saymıyorum. Galiba asıl tatsızı, sohbet sektörünün yazılı kültürden öte bizzat sohbetin yerini almış olmasıdır. Sağda sözünü ettiğim siyasî sosyalleşme vasatı olarak (solda da yeniden üretildiği haliyle bence bir sağcılık unsuru olarak) yerleşik sohbet müessesesi, zaten kendince bir sektördü(r) – ve aslına bakarsanız ‘sahih’ anlamıyla sohbetten uzaktır. Sahih anlamıyla neyi kastediyorum? Karşılıklılığı gözeten ve çoğaltan, birbirini dinlemeyi gözeten ve çoğaltan sohbeti… Ulus’un kastettiği buydu - “sohbet örgütlenmektir abiler/ablalar” dizesini yazdıracak olan da öylesidir!



[1] Latif Ruhşat Alpkan: Millî Dava Adamı Mehmet Emin Alpkan. Boğaziçi Yayınları, İstanbul 2018, s. 232.

[2] Murathan Mungan, “Yazının aynasında”, Bir Kutu Daha içinde, Metis Yayınları, İstanbul 2004, s. 185. İlk yayımlanışı: 2004.