Cumhuriyet’e kadar, niteliklerine ayırmadan bakarsak, 1869’da Terakki gazetesinin eki Muhadderat’tan (İslam Kadınları) başlayarak varlığını bildiğimiz, çoğu kısa süreli yayın var: Şükûfezar, Aile, Hanımlara Mahsus Gazete, Demet, Mahâsin, Kadın (Selanik), Kadın (İstanbul), Musavver Kadın, Parça Bohçası, Kadınlık, Kadınlık Duygusu, Hanımlar Âlemi, Kadınlar Dünyası…
Bu yayınların çoğunu erkekler çıkarmış, sahibi erkek olup fiilen kadınların çıkardığı dergilerin yanında sahibi de tüm yazarları da kadın olan birkaç yayın var.[1]
…
Şükûfezâr dergisi 1886 yılında küçük bir risale olarak beş sayı yayımlanır. Derginin tarihsel pozisyonu açısından dönemin öne çıkan nitelikleri arasında, 1870 yılında eğitim-öğretime başlayan Darülmuallimât (Kız Öğretmen Okulu) mezunlarının sayıca artması ve Osmanlı’nın yüzünü Batılılaşma[2] fikrine dönüşüyle kadınların bu yönelimden etkilenmeleri sayılabilir.
Şükûfezâr dergisini “Osmanlı’da ilk Türkçe kadın dergisi” olarak nitelemek doğru olacak sanıyorum. Çünkü Osmanlı’da, Rumca yayın yapan Kypseli (1858) ve Ermenice yayın yapan Gitar (1862) adlı dergiler de var.
Dünyanın ilk kadın dergisi Almanya’da 27 Şubat 1779’da Ernestine Hofmann’ın çıkardığı Für Hamburgs Töchter (Hamburg Kentinin Kızları İçin) adını verdiği ve aynı yıl sonunda kapanmak zorunda kalan dergidir. İlk kadın dergisinin yayınlanmasından 66 yıl sonra Efrosini Samarcidis (Samartzidou) 1845'te Osmanlı İmparatorluğu‘nun ilk Rum kadın dergisi Kypseli'yi (Petek) çıkardı. İlk sayısı 1 Mayıs 1845'de çıkan Kypseli dergisi, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu'nda yayımlanmış ilk kadın dergisi de oldu.
Kypseli’den on üç sene sonra 1858’de feminist bir grup kadın tarafından çıkarılan English Woman’s Journal (EWJ), İngiltere’nin kadınlar tarafından kadınlar için çıkarılan ilk dergisidir. Osmanlı İmparatorluğu’nda bir kadın editörün çıkardığı ikinci kadın dergisi, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk Ermeni kadın gazetecisi olan Elbis Gesaratsyan’ın 1862 yılında yayımladığı Gitar'dır. İlk Ermenice kadın dergisi sıfatı da olan Gitar'ı, 1886'da Arife Hanım’ın yayımladığı, yazı kadrosu da kadınlardan oluşan ve bir Müslüman kadının çıkardığı ilk dergi olan Şükûfezar adlı dergi takip etti. Şükûfezar’dan iki yıl sonra Mayıs 1888’de Lousia Lawson, Avustralya’nın bir kadın tarafından yayımlanan ilk kadın dergisi The Dawn’ı çıkardı. 1895'de Rosa Sonneschein ilk Amerikan Yahudi kadın dergisi The American Jewess’i yayımladı.[3]
Medenileşme ve Batılılaşmanın muhafazakâr izdüşümü
Şükûfezâr dergisi ilk sayısından itibaren kadınların dergiye yazdığı mektupları, şiirleri ve gazelleri yayımlar. Yazı heyeti bu mektuplara mutlaka cevap verir. İkinci sayıdan dördüncü sayıya kadar kuvvetle ve hararetle devam eden bir tartışma dikkat çekicidir. Moda, kadınların giyim-kuşam ve süslenme gibi eğilimlerinin din, ahlâk ve toplumsal kurallar çerçevesinde tartışıldığı “eldiven üzerine yüzük takmak” konusu bugünden bakıldığında şaşırtıcı gelebilir. Osmanlı modernleşmesi aynı zamanda kapitalist sermaye birikiminin bir veçhesi olarak eğitim imkânı elde edebilen, üst sınıftan sınırlı sayıda kadının, kadın-erkek eşitliği mücadelesine katıldıkları bir yan da taşır. Birinci dalga feminizmin dünyadaki görünümlerinin benzer bir biçimi Osmanlı’da da karşımıza çıkar. Bu bağlamda Fatma Nevber’in yazdığı “Eldiven Üzerine Yüzük Takmak Ne Oluyor? Bu da mı Moda!” başlıklı yazı, derginin kadın modernleşmesine bakışını anlayabilmek açısından önemli ipuçları verir. Ahlâka uygun olup olmadığı, Müslüman bir kadının “eldiven üzerine yüzük takmak”la dinî kurallara uyup uymaması ve diğer kadınlara bu eylemini göstermesi uzun uzadıya tartışılır. Dergi yayın kurulu çok sert ve net ifadeler barındıran yazılar yayımlar. Eldiven üzerine yüzük takmak Müslüman bir kadın için uygun değildir.
Şükûfezar’ın üçüncü nüshasında münderiç “Eldiven Üzerine Yüzük Takmak Ne oluyor?” ser-levhalı makaleyi yazan kendi gibi fikri de genç olan Fatma Nevber Hanımdır. Bu makalenin lüzum-ı tahrir ve neşrine hey’eti tahrîriyyece kat’iyyen karar verilmiş olduğundan bu hizmet Fatma Nevber’e teklif olunmuş mumâileyhte olup da kaleme almış olduğu makaleyi nazar-ı mutâlaamıza arz eylemiş olduğundan bâde’l-takdir neşrinde ittifak eylemiş idik. Bu adet-i makrûheyi iltizam eden hanımefendilerin!! gücenmelerine ehemmiyet vermiş olduk, “gücenmeye darılmaya kulak asmayarak, fikrimizi dosdoğru beyan etmeye cesaret ederiz”, kaydını ilave etmeye hiç de mecbur olmazdık. Hüsn-i tabiatı olmayan hanımların keyfine ise hizmet elimizden gelmiyor. Bu cihette “mutaassibe” hanımefendiye ihtar ederiz ki bu ilk lakırdısını geri alsın.[4]
İslâm’ın kuralları ile modanın bir arada ele alınamayacağını anlatan ana fikir, birden fazla yazıda tekrar edilmiştir. Derginin bu bağlamda yürüttüğü tartışma muhafazakârdır ve karşı görüşlerin net bir şekilde önünün kesilmesi şeklinde gelişmiştir.
Şükûfezar’ın terakkiyat ve medenileşme vurgusu her ne kadar Batı etkisinde geliştirilmiş bir tutum olarak gözükse de Batılılaşma ve modernleşme arasında keskin bir çizgi görülmektedir. II. Meşrutiyet öncesi modernleşme ve “Müslüman olarak kalma” çabasının ürünü olarak ortaya çıkan bu tavır hem bir geri kalmışlık hem de özü elden bırakmama psikolojilerinin bir yansımasıdır. Şükûfezar da terakkiye elinden geldiğince muhafazakâr bir perspektif kazandırmaya çalışmıştır. Bu bağlamda seçilen terakkiyat, medeniyet, maarif, ilim, hakikat, irfan gibi kavramlar özün korunması bağlamında önemlidir.[5]
Derginin beşinci sayısında yayımlanan, ağırlıkla şiirlerden ve gazellerden oluşan edebî yönelim, aynı zamanda vatan, ahlâk, aşk ve vatan aşkı gibi temaların işlendiği bir yaklaşımı sergiler.
Osmanlı kadın yazarlarının üretimlerine önemli bir katkı olarak dergiler
“Fransızcadan telhisen (özetleyerek, kısaltarak) tercüme edilmiştir” notuyla yayımlanan metin -metnin adı ve yazarı belirtilmemiştir- dönemin Batılılaşma anlayışını temsil etmesi ve Batı edebiyatının Osmanlı’ya girişi açısından iyi bir örnek teşkil eder.
Neva Nehri Sahilinde Bir Yaz Gecesi
Akşamın takriben saat dokuzu idi ki, hurşid-i zerrin-bal gayet güzel ve parlak bir hava ile tâir-i âşiyân zevâl olmakta idi. Saikimiz olan zayıf rüzgâr büsbütün duçar-ı zaaf ve karar olmuş olduğundan yelkenin oynamak suretiyle olan hafif temevvüç ve tehezzüzünü temaşa ederek hükümdarın mevcudiyetini ilan eden râyet-i azamet-nümâ saray-ı hükümdarın bâlâ-yı heybet-fezâsında, muallak olduğu amûd-i memdûd üzerine gayr-i müteharrik surette düşerek havanın sükûnet-i ferman-fermasını aleni surette izhar eder dururdu. Tayfalarımız kürek çekmeye başladılar. Bizi aheste aheste gezdirmek için kendilerine tavsiyede bulunduk.[6]
Saint Petersburg gecelerinin, yaz güneşinin betimlendiği pasajlar, derginin beşinci sayısında uzunca bir yer kaplar. Derginin en temel görüşlerinden biri olan “kız çocuklarının okuması” temasının yanına eklemlenen, imparatorluğun duygulu, hassas ve muhafazakâr kadın kimliğini “vatan aşkı” ile birlikte kurması ve tanımlaması, şiir ve gazellerde karşımıza çıkar. Ârife Hanım'ın yazdığı şiirde duygulu ve hassas bir kadın açıkça olmasa da tasvir edilir.
Nazire
Âşıkın pervası yoktur, yâr için serden geçer
Sanki bir kurbân-ı akdes (en kutsal kurban) tir ki hançerden geçer
Öyle sarmış reh-güzâr-ı yâr ((yârin yolunu) i kim üftâde-gân (düşkünler, âşıklar)
Zannedersin dil-ber im bir şanlı mahşerden geçer
Sen tecelli etmesen de ey gıda-yı fikr ü cân
Daima nazik hayalin dide-i ter (ıslak gözden) geçer
Çehre-i maksudumu setretse de ebr-i nikab (yüz örtüsü bulutu)
Dem (zaman) olur kim dûd-ı muzlim (karanlık duman) mihr-i enver (çok parlak güneş)den geçer
Vakt-i rüyet (görme zamanı) te o şûhu karşılar âvâz-ı şevk (sevinç, neşe sesi)
Çünkü âşık hâtır-ı ekdar-perverden (keder seven zihin, gönül) geçer
Ârife
…
Vatan aşkı ve millet fikrinin, kadınlarda da erkeklerde ortaya çıktığı gibi, çağrışımlar ve duygular yarattığını gösteren diğer iki önemli örnek, Fatma Nevber’in şiirlerinde görülür. Kadının varoluşu vatan aşkı bağlamında erkekliğe -askerliğe- öykünerek kurulur. Kadınların gayreti; aynı zamanda ahlâklı, onurlu ve vatan aşkıyla dolu olmalarıyla tarif edilir.
Kıta
Bir asker lisanından:
Askeriz, ateş gibi dehşet-fezâ dır (dehşet artıran) şânımız
Mevti istihza eder gayret-nümâ (gayret gösteren) vicdânımız
Sînemizde zahm-ı düşman (düşmanın yarası) bir nişân-ı iftihâr
İ’tilâ (yükselme) eyler ölümle haydarî (aslanlık) unvanımız
Fatma Nevber
…
Vatanın aşkı için bezl-i hamiyet (milli onur verme) ederiz
Boyarız hûn-ı şehâdetle (şahadet kanı) bu hâk-i vatanı (vatan toprağını)
Vatanın milletin aşkı bize gayret veriyor
Koymuşuz feth ü gazâ aşkına biz cân ü teni
Fatma Nevber
Osmanlı kadın yazarlarının roman, öykü ve şiir gibi türlerde eserler vermelerinin şafağında ortaya çıkan bu dergiler, kadın yazarın “ben” dilini kullanabilmesi, kadın sorunlarının edebiyatta işlenebilmesi ve belki de daha önemlisi kadınların edebiyat sahnesine çıkabilmesi için onları destekleyen, onlara zemin hazırlayan özel bir işlev görmüştür.
Özellikle evlilik kurumundaki ve eğitim alabilme koşullarındaki zorlukları, eşitsizlikleri açığa çıkaran bu dergilerin varlığı kadın hareketinin 1860’lı yıllarda başlayan kıpırdanışlarının sesinin duyulması ile eşzamanlı gelişmiştir.
Günümüz feminist edebiyat eleştirisinin yürüttüğü arkeolojik çalışma ile Osmanlı kadın yazarlarına, kadınların sahibi olduğu ve yazarlığını üstlendiği dergilere hak ettikleri değer teslim ediliyor.
Fatma Aliye ve Halide Edip gibi öncü kadın yazarların nefes alabildikleri bu iklim, Şükûfezâr dergisi gibi dergilerin üretimleriyle ortaya çıktı. Dergilerde düzenli yazı yazan, kimliklerini kendileri kuran bu kadınlar, toplum içinde var olabilmek için uğraş verseler de daha çok aile içinde kabul edilmek için mücadele etme şansları oldu. Ancak okumak ve yazmaktan asla vazgeçmediler.
Onların çabalarını saygıyla selamlıyoruz.
Şükûfezâr dergisinin 2, 3, 4 ve 5. sayılarını Latin harflerine aktaran Banu İşlet ve İsmail Emre Topaloğlu’na, yazıya yaptıkları katkılar için Aynur Demirdirek ve Hülya Osmanağaoğlu’na teşekkür ederim.
[1] Aynur Demirdirek, Osmanlı Kadınlarının Hayat Hakkı Arayışının Bir Hikâyesi, Ayizi Kitap, 2011, s. 8-9.
[2] Şükûfezar, kendisinden önceki Aile, İnsaniyet, Hanımlar dergileri gibi sade denebilecek bir tasarımda hazırlanmıştır. II. Meşrutiyet sonrası kadın dergilerinden farklı olarak kapakta ve iç sayfalarda resim kullanılmamıştır. Bu dönemin dergileri toplumsal değişim ve Batılı hayat tarzını benimsetmede yönlendirici bir güç olmuşlardı. Bunun en çarpıcı örnekleri ise dergilerin “İslâmi olmayan” kapaklarında görülüyordu. Şükûfezar öncesindeki kadının toplum içindeki rolünün iyileştirilmesi gerektiği çabası ile beraber kadının geleneksel rollerinin muhafaza edilmesinden yana bir tavır sergileyen yayınlar ise görüntüden ziyade derginin içeriğine ve eğitici olmasına önem vermişlerdir. Fatma Tunç Yaşar, “Şükûfezâr: Kadınlar Tarafından Kadınlar İçin İlk Süreli Yayın”, DEM Dergi, Yıl 1, Sayı 4, 2008, s. 69.
[3] https://m.bianet.org/biamag/kadin/145572-feminist-kadin-dergilerinin-buyuk-buyuk-buyukannesi
[4] Şükûfezar, Sayı 2, s. 58.
[5] Fatma Tunç Yaşar, “Şükûfezâr: Kadınlar Tarafından Kadınlar İçin İlk Süreli Yayın”, DEM Dergi, Yıl 1, Sayı 4, 2008, s. 71-72.
[6] Şükûfezar, Sayı 5, s. 75.