“Evindeyken de Yalnız Kalma!”
Ofissizler Freelance Dayanışma Ağı’yla Söyleşi

Kimdir bu ofissizler? Nasıl çalışırlar? Günleri nasıl geçer? Kimlere “ofissiz” diyorsunuz?

Oya: Bir işyerine bağlı olmayan, işyerinin mekân tahsis etmediği, kendi evinde veya kafede, işyeri dışında herhangi bir yerde çalışan işçilere ofissizler diyoruz. Her gün işe gitmeyen, mevcut iş hayatının bir parçası olmayan, bu yüzden de genellikle çalıştığına çevresindekileri (ve dahi işverenlerini) ikna etmesi gereken insanlar. Ofissiz çalışan kişi bir iş sözleşmesine tabi de olabilir, yarı zamanlı çalışabilir; mecbur kalıp şahıs şirketi kurabilir. Yasal statüsü ne olursa olsun sabit bir işyeri mekânına, çoğu zaman da bir iş sözleşmesine tabi olmayan güvencesiz çalışanlardan oluşuyor ofissizler.

Ali Kemal: Uzaktan çalışma ve freelance çalışma çok geçişken olabiliyor. Ofissizler’i düşündüğünde çok farklı çalışma şekilleri var. Freelance demiyoruz çünkü onun belli bir kalıbı var, müşteriyle çalışırsın. Biz bununla sınırlamayalım dedik çünkü bazen işçi olarak da çalışabiliyorlar, uzaktan. Freelance tanımına uymuyor ama onu da dahil ediyoruz. Güvenceli olup olmaması değil, Ofissizler’de genelde güvencesiz olanlar olsa da sigortası olan da gelebilir uzaktan çalıştığı için.

Bu soruya şöyle bir ek yapayım o zaman. Örgütlenmeyi neden mekân üzerinden tanımlıyorsunuz? Bu soruyla beraber de cevaplamaya devam edebiliriz.

Tuba: Ofissiz deyince benim deneyimimde mesaisiz, hafta sonsuz bir şey canlanıyor. Çalışma zamanı ile dinlenme zamanı, ev alanı ile ofis alanı gibi ayrımların silikleştiği bir deneyim. Dolayısıyla neden ofissiz diyoruz sorusuna cevaben, bir ofisin bize sağladığı mesai kavramından da mahrum kalıyoruz. Ofiste çalıştığım dönemde ise zaman ve mekân meselesinin sınırları netti. Ofissiz olduğumdan beri o sınırlar ortadan kalktı.

Caner: Ben de iki yıldır aralıklı olarak freelance çalışıyorum. İletişim kanallarımızı kendimizce belirliyoruz; bu bir mücadele biçimi gibi bir şey aslında. Öte yandan karşımızdaki insanın tavırlarıyla beraber istediğimiz zaman istediğimiz yerden aslında çalışamıyoruz. Zamanla hep aynı tekrarlar üzerinden hareket eden bir bireye dönüşüyorsun. Herkesin farklı farklı emeklerinin giderek yozlaştırılması demek bence. Günlerinin nasıl geçtiği sorusuna gelirsek, açıkçası müthiş bir yaşam enerjisi olması gerekiyor. Çalışma motivasyonu için, iletişim kurmak için. Giderek yalnız kaldıkça iletişim kurmak da zorlaşıyor ve giderek daha fazla dijital ortama kanalize olmamıza neden oluyor.

Biraz ortaya çıkış hikâyenizden bahsedebilir misiniz? Ofissizler Freelance Dayanışma Ağı nasıl bir işleyişe sahip? Hangi alanlarda, nasıl çalışmalar yürütür? Sizin için nasıl bir yer?

Özlem: Ofissizler aslında Dünyada Mekân’da karşılaşan freelance çalışanların bir araya geldiği bir dayanışma ağı. Bu mekân da 2015 yılında beyaz yakalı, işsiz ve freelance çalışanların düzenlediği bir dizi forumun ardından kurulmuş, 2019 yılına kadar da faaliyet göstermişti. Mekânın belirli bir gündemi yoktu, farklı taban örgütlerini bir araya getirmeye ve ev sahipliği yapmaya çalıştı. Gündüzleri çalışma mekânı akşamları da beyaz yakalılık ve güvencesizlik konularında farklı etkinlik ve toplantıların düzenlendiği bir yerdi.

Kendi adıma Dünyada Mekân’da gerek yaşıtım gerekse benden yaşça büyük insanların da benzer sorunlarla uğraştığını ama dayanışmayla beraber bunlarla başa çıkabildiklerini görmüştüm. Prestijli bir üniversiteden mezundum ama iş bulamıyor, tutunamıyordum; bundan da kendimi sorumlu tutuyordum. Dünyada Mekan’da bu bireysellikten çıkabildim; bu suçun benim suçum olmadığını anladım, bireysel bir durum olmadığını anladım. İstesek de o eski pozisyonlar yok artık. İş bulabilsek de işyerinde o kadar çok sömürü var ki, o kadar çok çalışıyorsun ki, işi yapamayacak raddeye geliyorsun. Freelance tabii ki tercih olabilir, sınır çekmenin bir aracı olabilir. Ama freelance çalışırken de çok fazla sorun yaşıyoruz, dolayısıyla dayanışmadan başka çare görünmüyor. Bence insanın iş ve aile dışında kendisini var edebileceği alanlar inşa etmesi önemli.

Ali Kemal: İki haftada bir toplantılarımız oluyor. Pandemiden önce sırayla bir Taksim’de, bir de Kadıköy’de yapıyorduk. Pandemiden beri çevrimiçi toplantı yapıyoruz. Artık farklı şehirlerden insanlar gelmeye başladı. Eskiden Taksim ve Kadıköy’e erişimi olan insanlar gelebiliyordu, şimdi başka şehirlerden insanlar da katılabiliyor. Bu yüzden pandemiden sonra fiziksel toplantıya mı döneriz yoksa hem fiziksel hem çevrimiçi mi olur, belirsiz.

Faaliyetlerimizi farklı çalışma alanlarında yürütüyoruz. Öncelikle alanın verisini üretmek için anket ve odak grubu çalışmaları düzenliyoruz. Şimdiye dek freelance çalışanların profilleri, kullandıkları iş bulma platformları ve sözleşme kullanımları hakkında anketler yaptık. Bir de kadın odak grubu çalışmamız var. Hem kadın freelance çalışanların deneyimlerine eğilmek hem de ev içi emek ile freelance emek arasındaki benzerlikleri ve kesişimleri görmek istiyoruz.

Düzenlediğimiz anketlerde freelance çalışanların büyük çoğunluğunun sözleşmesiz çalıştığını öğrendik. Bunun üzerine hukuk alanındaki çalışmalarımız başladı. Önce üç hukukçu arkadaşın katıldığı bir etkinlik yaptık ve çok yüksek katılım oldu. Bu etkinlikte nasıl çalışırsak hangi haklarımız doğuyor, hangi sözleşme türü kime uygun, ödeme alamadığımızda hangi yollara başvurabiliriz gibi soruların cevaplarını ürettik. Etkinlikten sonra bir çalışma yürütüp freelance çalışanların kullanabileceği tip sözleşmeler hazırladık. Sözleşmelere web sitemizden erişebilirsiniz.

Oya: Bir işyerinde çalışan insanların bir mekânı ve o mekâna dair kültürleri var. Kendi aralarında bir dilleri var. Ama freelance çalışanların, yani ofissizlerin hiçbir zaman böyle bir şansı olmadığını düşünüyordum. İş arkadaşlığını bırakalım, arkadaşlığın da önünde bir engel oluyor çalışma yaşamı. O esnekliğin arasında sosyal bir şey yapmak, paylaşmak çok zor. Ofissizler burada bir geçiş noktası sağlıyor, evinden çık(a)mayanın sözünü alıyor. İhtiyaçları, sorunları tek başımıza değil, birlikte düşünmeye, belirlemeye çalışıyoruz. Bize önemsememiz tembih edilen, yok sayılan, bizim de yalnızlıktan neredeyse inanacağımız şeylerden ortaya gün sonunda bir politika çıkıyor. Birbirimize “Artık bugün bu kadar çalışma,” demek, birbirimize ihtimam göstermek bile çok önemli. İşin kendisini değil de iş üzerinde, çalışmanın kendisini düşünmeye başladığımız yer bizi daha çok bir arada tutuyor, ortaklaştırıyor.

Tuba: Ofissizlerin toplantı ilanını gördüğümde gelmek için hiçbir tereddüt duymamıştım, buna gitmeliyim demiştim. Çok yalnızdım, işten ayrıldıktan sonra da çok yalnızlaştırıldım farklı kurumlar şirketler tarafından. Kendi hayatıma dokunan bir koşulla ilgili bir söz üretme şansım var. Bir toplantıda kendi güvencesizliğimle ilgili söz söyleyebilirim. Neşe de üretebiliyoruz birlikte, sadece politika değil. Neşe ile birlikte güç de üretebiliyoruz. Dostluk da var, sadece politika yapmıyoruz. Neşe üzerinden politika yapmak ya da birlikte neşelenmek çok zor bir şey artık.

Salgından önce de freelance çalışanların çoğunlukla evden çalıştığını söyleyebiliriz. Bu durum salgın koşullarına adapte olmanızı kolaylaştırdı mı? Salgından siz nasıl etkilendiniz?

Caner: Herhangi bir iş ihtimalinin peşinden gitme şansım çok azaldı. Evden görüntülü olarak iş görüşmeleri yapmaya çalışıyordum ama sınırlı bir iletişim var. Ekranın karşısında bir insanı etkileyebilirsem işe dönüşüyor. Çalışma pratiği açısından da insan özgür olmalı diye düşünüyorum, dışarıya çıkıp insan görmeli. Bunu hiç yapamıyor olmak sadece işe değil, hayatın geri kalanında her ne yapıyorsak onu da sekteye uğrattı. Herhangi bir şey okuma veya izleme isteğim yok, bir rutinin içinde de değilim.

Tuba: Danışmanlık verdiğim kuruluşlar bir panik yaşadılar ve tabii ki o panikten ben de etkilendim. Bu süreçte para ödemek istemediler, işi ertelemek istediler, sözleşmeyi uzatmak istediler. Önünü görememe halinden kaynaklanıyordu bu. İlk gözden çıkarılan bendim. Kendi kurumlarında çalışanların güvende olmasını önceliyorlardı, ben dışarıdan ve güvencesiz çalıştığım için göz ardı edilebilirdim. Bence ilk gözden çıkarılan benim pozisyonumdu ve benim gibi freelance çalışan başkaları olduğunu biliyorum. Böyle olunca iki-üç ay hiçbir şey yapmadım. Zaten bir panik yaşıyordum ve dinlenmiş veya ferahlamış bir şekilde çıkmadım bu süreçten. Dinlenmeye çok daha ihtiyacım olarak çıktım. Sonrasında bütün yaz boyunca günde on-on iki saate varan mesailer yaparak öncesinde yapılmamış işleri yapmam gerekti.

Gökhan: İşlerimize bayağı etkisi oldu. Pandeminin neredeyse dört-beş ayı işsiz oldum diyebilirim. Üç freelance arkadaş beraber çalışıyoruz; bu arkadaşlarla bir araya gelemedik. Bu süreçte bir arada olmadan da çalışabilme disiplini kazandık. Ama sosyalleşememe, özellikle sırt sırta yaslandığım insanlarla görüşememe gibi ciddi bir dezavantajı oldu. İş de olmadığı için kendimi çok fazla boşlukta hissettiğim oldu. Yeni planlar yapmak zorunda kaldığım, kontrolüm dışında hızlı gelişen bir süreçteyim.

Peki salgında hep evde olma hali iş dışındaki hayatınızı nasıl etkiledi?

Gökhan: Bence pandeminin etkisi bizim gibi freelance çalışanların göç etmesini sağladı gibi. Ben de kısmi olarak bu göçün bir parçasıyım. Bunun gibi kendini metropolden kırsala atan insanlar görebiliyorum. Pandemi başında üç kişi beraber kalıyorduk ama yine de İstanbul’da odaklanma sorunu çokça yaşıyordum, kaygılar daha fazla ve daha yoğundu. Bu bana şehrin, metropolün baskısı gibi geliyor.

Salgında freelance çalışanlar ilk gözden çıkarılan işçi grubu oldu dediniz. Çoğu kez iş ve sosyal güvencesi olmayan freelance çalışanların hem bir sağlık sorunu olarak salgın karşısında hem de derinleşen ekonomik kriz karşısında daha da kırılganlaştığını öngörebiliriz. Öte yandan salgın sürecinde yapılan kısa çalışma ödeneği, ücretsiz izin ve benzeri hukuki düzenlemeler güvenceli çalışanları kapsar nitelikteydi. Peki güvencesiz çalışanlar olarak siz ne tür düzenlemelere, nelere ihtiyaç duyuyorsunuz? Destek görebileceğiniz kaynaklara erişim konusunda çalışmalarınız var mı?

Oya: Aslında freelanceler sadece kendileri için değil, herkes için bir hak talep edebilecek konumdalarmış gibi geliyor. Mesela herkes için ücretsiz sağlık. Freelanceler hasta olmaktan çok korkuyor, neden? Çünkü doktora gidemeyecekler. Şu anda pandemi var, freelanceler daha çok korkuyorlar çünkü test yaptıramayacaklar. Hastalığa yakalansalar ne yapacaklar? Bunlar çok önemli sorunlar. Bir şey önerirken tüm dünya için, herkes için eşit koşullar, herkes için sağlık talep edilebilir. Daha önce konuştuğumuz evrensel temel gelir gündeme gelebilir.

Ali Kemal: Evrensel temel gelir üzerine hiç bu kadar çok düşünmemiştim. İlk defa bu kadar parasız kaldığım bir dönem oldu. Kiramı, faturamı ödeyemiyordum. Hukukta işçi de sayılmıyorum çünkü kayıtlı çalıştığım bir kurum yok. Bu yüzden devletin getirdiği herhangi bir düzenlemenin bana faydası olmadı. Nasıl bir şey olabilir diye düşününce şartsız şurtsuz verilen bir para olması lazım dedim. Ayrıca güvencesiz çalışanlar olarak güvencesizliği içselleştirmememiz gerekiyor. Güvencesizliği kabul etmememiz, talep etmemiz lazım. Tek güvencesiz çalışan da biz değiliz. Belki bu insanlarla ortak bir talep üretmemiz mümkün olur. Bu bizim kaderimiz, alın yazımız falan değil.

Caner: Ben bu süreçte kamu bankalarının sağladığı kredilerden çektim. Ufak tefek şeyleri karşılamamı sağladı. Destekmiş gibi ama destek değildi. Aslında kredi puanı yüksek olanlara daha fazla para verildi. İnsanlar para harcamayınca borçlandır ki ileride harcayacaklarını garantilediler. Sağlık hizmetlerinde de yedi lira gibi bir şey ödeyip muayene oldum ama ilaçları alamadım sigortam olmadığı için. Bireysel bir çözüm için tekrar üniversite sınavına girip lisans eğitimine başladım. Yaptığım işin bölümünü okursam kendimi gelecek için daha güvene almış olurum dedim. Şu an yapabildiğim işi yapıyorum ama hayat boyu yapabilir miyim bilmiyorum.

İşte borç almak, öğrenciliği uzatmak gibi bireysel kalıyor stratejilerimiz belki hani bu kırılganlığı gidermek yönünde. Ama doğru anlıyorsam kamusal taleplere dair bir umutsuzluk içerisindeyiz. Yoksa bireysel üç kişiyle bir dayanışma kurar, bir kişi işte borç alır, biri öğrenciliği uzatır.

Tuba: Bir kere pandemi başladığında Ofissizler benim için daha büyük bir ihtiyaca dönüştü. Yani zaten aslında yan yana olmak çok anlamlıydı ama işte o süreç başladığında daha da çok konuşma ihtiyacı arttı. O yüzden soruda bahsedilen o destek görebileceğim kaynaklar dediğim şey benim için Ofissizler oldu. Nasıl daha güvenceli hale gelebilirim diye hiç düşünmedim. Birey olarak ben bu süreçten nasıl sağlam çıkarımı düşünmedim çünkü zaten öyle bir şeyi şu an çok öngörmüyorum da.

Bir de şunu düşündüm, biz pandemiden önce de zaten belli şeyleri konuşuyorduk; mesela evde olmak, bir kadın olarak evde olmak, güvencesiz olarak evde çalışmak ya da temel gelir meselesi, freelance için belli bir gelir veya vergilendirme bazının tekrar düzenlenmesi gibi. Pandemiyle birlikte aslında bu gündemleri daha fazla insan paylaşmaya başladı. Yani bu sorunlar pandemide bir anda hiç yoktan ortaya çıkmadılar. Zaten güvencesiz çalışan, temel gelirini kazanmak için çok büyük çaba sarf eden insanlar vardı. Hem evde çalışan hem bakım emeği veren kadın freelanceler zaten vardı. Benim mesela pandemi döneminde kadın arkadaşlarım çok zorlandılar çünkü gündüz çocuklarına baktılar, gece mesai yaptılar. Ama freelance kadınlar zaten böyle çalışıyordu. O yüzden ben pandemiyi bir taraftan umutlu buluyorum. Bu konuları konuşan insan sayısının artmasını ve bunun yaygın bir soruna dönüşmesini çözüm için önemli buluyorum.

Pandemi ile beraber çok sayıda şirket evden çalışmaya geçti. Kimisi bu süreç sonrasında evden çalışmanın yaygınlaşacağını öngörüyor. Kimisi ise ofislerin hâlâ önemli mekânlar olmaya devam edeceğini, işverenlerin denetim mekanizmalarını, ofiste kurdukları sistemi bırakmak istemeyeceğini öngörüyor. Evden çalışmaya işverenlerin bakışıyla, işçilerin yaklaşımını değerlendirebilir misiniz? Ve salgından sonra çalışma düzeninde değişimler öngörüyor musunuz?

Oya: Zaten pandemiden önce de çok kötüye gidiyordu bence iş koşulları. Sekiz saatlik işgünü mücadelesinden bu yana yüz yıldan fazla geçti ve biz hâlâ sekiz saat çalışıyoruz. Sürekli başka haklarımızın peşine düşmekten mesai saatlerine gelemiyoruz bile. Aslında pandemi döneminde, eve geçenler de, freelance çalışanlar da daha çok çalışmaya başladılar, çünkü o kadar büyük bir geleceksizlik var ki hiçbir işe hayır diyemiyoruz bir daha iş alamayabiliriz korkusuyla. Şimdi bu bir kat daha arttı. Dahası artık işverenin tahakküm yöntemleri eve de taşınabilir oldu: bilgisayarlardan izlenip anlamsız yoklama toplantılarına maruz kalmaya başladık; klavyeye kaç kere basıp mousea kaç kez tıkladığımız sayılır oldu. İşçileri gözaltında tutmak isteyen işveren işçinin evinde de işyerinde olduğu gibi kök söktürecektir.

Bir de pandemiyle birlikte bazı işyerlerinde daha az çalışılmaya başlandı. Yol saati bize kaldı, belki yemek saati kısaldı ama gerçekten bir anda mesai altı saate düştü. Bu kadar saat çalışınca da işlerin yetiştiğini hep beraber gördük bu vesileyle. Aslında bu bizim öyle mücadele edip kazandığımız bir şey değil ama diretebileceğimiz, ısrar edeceğimiz şeylerden biri olabilir.

Caner: Bir yandan da evden çalışanlar için de artık o ofisteki sınır kalkıyor. Yol sürecin yok, o da seni yormuyor. Ama bu mesela gece 22.00’de, 23.00’te “şunu yarın konuşalım” ya da “buna bakar mısın?” gibi taleplerin sonu gelmiyor gibi gördüm. Bunun ortadan kalkmasıyla birlikte birçok farklı insanların üzerine işten çıkarılan insanların yükü de kaldı. Yani bir yerlerde insanlar (bu fabrika da olabilir, imalathane de olabilir) işten çıktığında veya birileri daha kolay izin alabilir veya o işi bırakabilir pozisyondayken, bir başkasının üzerine çok çok fazla iş yığıldığını gördüm, şahit de oldum.

Ali Kemal: Bir işverenle çalışmayalı bayağı oldu, o yüzden net bir şey söylemem tabii ki. Ama herhalde yazılım sektöründe en azından şeyi biliyorum, evden çalışmaya yönelik işverenlerin verdiği veya işçilerin talep ettiği şeyler oluyordu. Benim en son çalıştığım işyeri, yakın zamanda haftada bir gün evden çalışmaya başlamıştı. Yazılım sektöründe dünya çapında olan şirketler çok yaygın. Evden çalışan veya uzaktan çalışan, ofisi olmayan şirketler de çok yaygın. Bunun kalıcı olması çok muhtemel gibi geliyor bana, çünkü bu sektörde çalışan insanlar da genelde evden çalışmayı istiyor. Tabii ki ofiste çalışanlar için 9.00-18.00 çalışırken eve geçtiğinde her saat çalışmaya başlamak çok sıkıntı olur diye düşünüyorum. Yani bir miktar bizim olduğumuz pozisyona onların da gelmesi onlar için bir kayıp olur herhalde.

Tuba: Krizden dolayı zaten bir ekonomik küçülme var. Dolayısıyla aslında şu an şirketler tamamen belli ekonomik yüklerden nasıl kurtulacaklarının peşindeler. Bu ekonomik yükler neler olabilir? Kira yükü olabilir, çalışanına verdiği yemek, yol gibi ekstra giderler olabilir. Bunlar aslında şirketlerin kurtulmak isteyeceği temel giderler. Dolayısıyla aslında pandemi, bir şirket sahibinin bu tür giderlerden kurtulması için çok elverişli bir ortam yaratıyor. STK’ların da çoğu ofislerini kapattılar mesela. Herkes zaten aylardır evde çalışıyor ve bunu bu kış da devam ettireceğiz diyerek ofisini kapatan çok fazla STK oldu.

Bu arada özel sektöre yakınlığı ile bilinen birkaç kuruluş, iş bulma platformu da anket yaptı ve çalışanların evden çalışmaya devam etmek istediğini paylaştı. Bu daha çok evden çalışmayı özendirici bir söylem üretmek içindi bence. Haklılık yanı var tabii bunların, ben de ofisten çalışmayı istemiyorum. Ama belli kuruluşların bunları özendirmesi belli çalışma biçimlerinin değişeceğini göstergesi gibi geliyor bana.

Özlem: Ben de salgın sürecinde beyaz yakalılarla yaptığım görüşmelerde çocuk sahibi olanların evden çalışmak istemediğini gördüm. Yalnız yaşayanlar arasında da işyerine dönme isteği yaygındı. Yani yaş, cinsiyet ve hane içi ilişkiler boyutu da önemli olabilir. Bu özgürlük propagandasına kadınlar açısından bakıldığında daha farklı deneyimleniyor. Bir an evvel salgının bitmesini ve işyerine, kamusal alana çıkmak isteyenler var.

Son olarak Ofissizler’in önümüzdeki dönemdeki gündemleri neler? Hangi alanlarda çalışmalara yoğunlaşmayı düşünüyor? Çevrimiçi platformlardaki çalışmalarınız salgınla beraber değişti mi?

Oya: Salgından önce çarşamba Taksim’de, perşembe Kadıköy’de ortak çalışma günleri düzenliyorduk. Farklı sektörlerden freelance çalışanlar tanışıp molalarda birbirleriyle deneyim ve bilgi paylaşımında bulunabiliyordu. Artık bunu dijital bir platform olan Baloncuk’ta yapıyoruz.[1] Çalışmaya ama molaya da ihtiyacımız var diyerek ortak mola yaptık; molalarda görüntülü sohbet ediyoruz.

Tuba: Araştırmaları da online platforma taşıdık ve devam ettirip en yakın zamanda raporlaştırmak istiyoruz. Temel gelir ve güvencesizlik meselesi bizim için bu kış da hayati bir şey olarak konuşmaya devam edeceğimiz şeyler olacak. Freelance çalışanlar için hazırladığımız tip sözleşmeleri de bu süreçte yayımladık. Yasal talepler geliştirmek için de kendi aramızda tartışmaya, düşünmeye devam ediyoruz.

Salgından freelance çalışanların nasıl etkilendiğine dair de bir anket hazırlamıştık, hâlâ katılıma açık.[2] Sonuçlarını uzun vadede gözlemleyip paylaşmak, buna göre politikamızı belirlemek istiyoruz.

Gökhan: Diğer emek örgütlerini de takip ediyor, beraber neler yapılabileceğini düşünüyoruz. Yakın zamanda Yeni Emek Çalışmaları bir çalıştay çağrısında bulundu. İşçilerin gündelik yaşam sorunları ile uzun erimli politikaları birlikte ele almayı amaçlıyorlar.[3] Çalıştayın çağrıcısının da DİSK olması gerektiğini ifade ettiler. Süreci takip ediyoruz, elimizden geldiğince bu tür birlikte düşünme ve eyleme hareketlerine katkı yapmak isteriz.


Görsele dair Ofissizler'in notu: İlk 1 Mayıs'ımızdan; yalnız pankarttaki sloganda bir karışıklık olmuştu. Aslında "yalnız değil ofissiz" demek istemiştik ama toplumsal olarak o kadar çok "işsiz" olduğumuz dayatılmıştı ki yazdırırken fark etmemişiz bile galiba!


[1] Baloncuk hakkında ayrıntılı bilgi için: https://ofissizler.com/evindeyken-de-yalniz-kalma-baloncuka-merhaba/

[2] Ankete şuradan katılım sağlayabilirsiniz: https://ofissizler.com/covid-19-freelance-calisan-anketi/

[3] Çalıştay çağrısına şuradan ulaşabilirsiniz: http://yeniemek.org/emeklerimizi-bir-araya-getirmek-sinif-mucadelesinde-ortaklasma-calistayi/