“Altı"lı Zirve, İttifaklar ve Seçimler Üzerine Bazı Notlar

Seçimlerin yapılmasına en fazla on yedi ay var. Türkiye’nin çoğunluğu gibi ben de bu sürenin daha kısa olacağını düşünüyorum. Her ne kadar bir erken seçim mukaddermiş gibi görünse de yine de ihtiyatlı olmak ve Demirel’den tevarüs eden kelimelerle siyasette on yedi ayın çok kısa, bir günün ise çok uzun süreler olabileceğini ve her an her şeyin değişebileceğini akıldan çıkarmamak gerekiyor. Ve yine unutmamak gerekiyor ki Türkiye’de bir seçimin yaklaşmakta olduğunun en büyük  kanıtı, seçimin yaklaşmakta olduğu dedikodularının ayyuka çıkmasıdır: İktidar erken seçim beklentilerini reddeder, muhalefet erken seçim ister; bu, artık kısa aralıklarla basına yansıyan bir karşılıklı atışmaya dönüşür; kamuoyunda bir seçim beklentisi oluşur; iktidar, artık, seçimlerin zamanında yapılıp yapılmamasıyla değil,  muhalefetin hiç beklemediği ve kendi elinin en güçlü olduğu ânı yakalamayla ilgilenmeye başlar; kamuoyunda iktidarın itibarını parlatacak popülist politikalar bir bir yürürlüğe konulur. Ve gelir, gelmesi beklenen; bir sabah. O sabah, seçim gününün belirlendiğini geçer ajanslar.

Türkiye’nin seçim tarihini geriye doğru okumaya başlarsanız yukarıdaki anlattıklarıma benzer birçok örneğe denk gelmeniz mümkündür. Boşa, Türkiye siyasi tarihinde seçim süreçleri bayır aşağı bir yola, bir “sath-ı maile” benzetilmemiştirler; çünkü bir kere meylettiği mi siyaset o satha, gerisi çorap söküğü gibi gelir. Benzer bir sürecin yaklaşan seçimler için de geçerli olduğunu söyleyebilecek kadar telve, siyasal-kahve fincanımızda birikmiş durumda; üç vakte kadar seçim görünmekte nasibimizde.

Şaka bir yana YÖK’ün alelacele üniversite sınavından baraj puanını kaldırmasından asgari ücretteki düzenlemeye, vergi indirimlerine çeşit çeşit popülist politikalar devreye sokuldular bile. Seçim tartışmaları ise geçtiğimiz yılın son aylarından beri sürekli gündemde. İktidarın -özellikle de MHP kanadının- erken seçim tartışmalarına uzak durmakla birlikte, hazırlıklar yaptığı da “herkesin bildiği bir sır”dan fazlası değil. Tüm bunlara eğer erken seçim kararı alınmazsa Erdoğan’ın anayasal olarak seçimlere girme hakkı olmadığını da eklemek gerekiyor. Elbette bu noktada Erdoğan ve hukukçularının, Anayasa’nın 101. maddesindeki “Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir,” kuralının etrafından dolanmalarına imkân verecek yeni arayışlara gireceklerini[1] ya da doğrudan doğruya anayasa değişikliğini tercih edeceklerini de düşünmek mümkün. Ancak yasanın etrafından dolanarak hile-i şeriyye yapmak ya da anayasa değişikliğine gitmek yerine erken seçime dünden razı muhalefete meydan okuyarak erken seçim kararı almasının daha evla olacağını da düşünebilir.

Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı’nın bazı farkları ve Sosyalist İttifak

Millet İttifakı’nı ve Sosyalist İttifak'ı oluşturan partilerin genel başkanları/yardımcılarının birçoğuyla görüşmüş olmanın ve Mukavemet TV’de yayınlanan Anayasa Tartışmaları programında söyleşiler gerçekleştirmiş olmanın rahatlığıyla söyleyebilirim ki, Millet İttifakı kendisini bir seçim ittifakının ötesinde konumlandırıyor. Bu genel yargıya, Millet İttifakı ile gevşek bir işbirliği içinde yer alan ve HDP çevresinde kümelenmiş Demokrasi/Sosyalist İttifakı’nı da (Üçüncü İttifak'ı da) dahil etmek yanlış olmaz. Millet, Cumhur İttifakı’na göre çok daha kırılgan ve gevşek bir yapıya sahip; Cumhur İttifakı üyeleri ise sadece tek bir konuda hemfikirler (seçimi kaybetmemek, böylece, iktidarda kalmak) ve aralarında çok daha sıkı bir bağ var. Anlaşmak için çok fazla bir şeyler yapmalarına gerek yok, aralarındaki ittifakın bozulmamasına gayret etmeleri kâfi.

Millet İttifakı ise -aksine- birçok konuda anlaşmaya çalışan, farklı farklı dünya görüşlerindeki partilerden oluşuyor. Mesailerinin çoğunu aralarındaki anlaşmayı tesis etmek için harcamak zorundalar. Geçtiğimiz hafta yapılan ve 28 Şubat’ta tekrar edilecek olan görüşmeler de bu mesailerden sadece birkaçı. İttifak tek bir alandaki somut bir hedefe (seçimi kazanmak) değil, seçimin etrafında örülü çok daha geniş bir alana ve mutabakata yayılmış durumda. Tabir-i caizse, Millet İttifakı’nın yüzeyi geniş, o yüzden de batması zor; Cumhur İttifakı’nınsa ucu sivri ve derine saplanmış, çıkaması zor.

Cumhur İttifakı aralarında anlaşmazlık çıkmaması için uğraşırken, Millet İttifakı’na mensup partiler aralarında bir anlaşmanın tesis edilmesi için bizzat çabalamak zorundalar. Cumhur İttifakı eldeki (iktidar) kuşu(nu) kaptırmamak için, Millet İttifakı daldaki (iktidar) kuşu(nu) yakalamak için çabalamak zorunda. Sonuç olarak Millet ittifakı kırılgan ama zinde, Cumhur İttifakı ise angaje ama yorgun.

Millet İttifakı ne istediğini iyi biliyor, Cumhur İttifakı mensubu partiler ise ne istemediklerinin gayet farkındalar. Millet İttifakı ne istediğini sil baştan inşa etmek zorunda -ki bu cenahta yürütülen Anayasa Tartışmaları, özellikle de Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Tartışmaları bu “sil baştan inşa etme” düşüncesi ile yakından ilgili- Cumhur İttifakı’nın ise bir kaybetme planı yok, tam bir “apres moi le deluge” durumunda: Mevcut iktidardan sonrası tufan. Cumhur İttifakı eldeki kuşu kaybettiğinde, Millet İttifakı daldaki kuşu avlayamadığı zamankinden çok daha fazla şey kaybedecek; oysa Millet İttifakı daldaki kuşu avladığında, Cumhur İttifakı Millet İttifakı’nın kaybedeceğinden çok daha fazla şeyini yitirecekek

Cumhur İttifakı eldeki kuşu koruduğunda güven tazeleyecek ve yoluna devam edecek ama Millet İttifakı daldaki kuşu avladığında her şey güllük gülistanlık olmayacak: Yepyeni bir sofra kurulacak, daldaki kuşun nasıl pay edileceği, yepyeni tartışmaları, hesaplaşmaları ortaya çıkaracak; eski defterler açılacak, belki de Müstakbel Muzaffer Millet İttifakı Komuta Konseyi üyeleri arasında Erdoğan’ın unutturduğu kadim yaralar yeniden deşilmeye başlanacak. Şarkıda dediği gibi, acaba, Millet İttifakı’nın ufkunda batan güneş o sabah da doğacak mı, kalben ne kadar dertli olacaklar, kimbilir…

AKP’nin etrafında “kenetlenen” Cumhur İttifakı da, CHP etrafında “kümelenen” Millet İttifakı da hem seçimlerin hem de seçim sonrasındaki yeni siyasal iklimin anahtarının Sosyalist İttifak’ın, Demokrasi İttifakı’nın elinde olduğunun farkındadır. HDP ve Sosyalist İttifak, Cumhur ve Millet ittifaklarının yumuşak karnıdır.

HDP Millet İttifakı’nın yumuşak karnıdır, zayıf noktasıdır. Bunu gayet iyi bildiğindendir ki Cumhur İttifakı, Millet İttifakı içindeki çatlakları iyi kullanma ve HDP ile Millet İttifakı'nın açık ve sarih bir işbirliği yapmasını engellemeye çalışmaktadır. Millet ittifakının HDP ile açık ve örgütsel bir işbirliğine gitmesi durumunda böylesi bir işbirliğine yönelik ilk tepkiler Cumhur İttifakı’ndan değil, Millet İttifakı içinde yer alan partilerin kimi unsurlarından gelecektir ki Cumhur İttifakı’nın da ateşi körüklediği nokta budur. Millet İttifakı HDP ile açık ve örgütsel bir ittifaka giremese bile, gevşek ve örtük bir ittifakı tesis etmekten imtina edecek pozisyonda da değildir. Tüm ekonomik krizlere, uluslararası konjonktürün AKP ve müttefikleri aleyhine dönmesine vb. rağmen Millet İttifakı açık ara Cumhur İttifakı’nın önünde değildir ve yaklaşan seçimler Millet İttifakı için çantada keklik değildir; CHP ve müttefikleri de bilmektedirler ki HDP ile bir ittifak kendi içlerinde de bir sorun yaratacak ama bir şekilde HDP ile kol kola girmeden başarı da gelmeyecektir.

HDP Cumhur İttifakı’nın da yumuşak karnıdır. Cumhur İttifakı’nın, MHP’nin de zorlamasıyla, kendisini %50+1 oya mahkûm etmesi Cumhur İttifakı için de HDP’yi göz ardı edilebilecek, önemsenmeyecek bir politik aktör olmaktan çıkarmaktadır. Cumhur İttifakı açısından HDP, ister açıkça Millet İttifakı ile işbirliği içinde olsun, ister diğer sosyalist partilerle apayrı bir (üçüncü) ittifak içinde olsun, sandığa gitme tercihini değiştirmediği sürece Cumhur İttifakı için ciddi bir “sorun” (!) olmaya devam edecektir.

Tüm olan bitene ana hatlarıyla HDP ve sosyalistler açısından baktığımızda ise altı çizilmesi gereken, bu ittifakın istediğini yaptırabilecek bir güce değil ama istemediğini yaptırmayacak bir güce sahip olduğudur.


[1] Erdoğan'ın 2017 Anayasa değişikliği öncesinde seçilmiş olduğu ilk cumhurbaşkanlığı seçiminin sayılmayacağı, 2017 ile sistemin değiştiği, ilk seçiminin sıfırlandığı, 2017'den sonraki seçilmesinin birinci seçilmesi olduğu yazılıp söyleniyor. YSK, Erdoğan'a 2018'de mazbata verirken, önce 13. Cumhurbaşkanı olarak verdi, bir gün sonra da o kararı iptal etti ve 13 ibaresini kaldıran bir karar aldı. Bunun sebebinin, şimdiki tartışmaları o zaman öngörmüş olup, Erdoğan'ın seçim sayısı konusunda tartışmayı sonlandırmak olduğu söyleniyor. Çünkü Abdullah Gül 11. Cumhurbaşkanı idi, Erdoğan'ın ilk dönemi 12. Cumhurbaşkanlığı, ikincisi 13. Cumhurbaşkanlığı dönemi olmalı ama YSK bunu en başından kapattı, 13 ibaresini silerek. Yani sanki iki dönem değilmiş gibi 2017 Anayasa değişikliğini neredeyse milat aldı. Bu vesileyle bu notu eklemem için beni ikaz eden Işıl Kurnaz’a da teşekkür etmem gerekiyor.