Nasıl Seçtirmeli, Nasıl Seçtirmemeli?

Türkiye yeniden seçim sürecine girdi. Tabii seçim süreci, artık gelenekselleştiği gibi, seçim sisteminin de değiştirilmesini gündeme getirdi. Nitekim 15 Mart günü bazı AKP ve MHP milletvekilleri seçim kanunlarında değişiklik yapılması için TBMM Başkanlığı’na tekliflerini sundu. On beş maddeden oluşan teklif seçim barajının %10’dan 7’ye düşürülmesi ve seçimlere katılmak için Meclis’te grup olma şartının kaldırılması gibi değişiklikleri içeriyor, fakat en çok tartışma yaratan maddelerinden biri milletvekili sayılarının belirlenmesinde ittifak oylarının göz önüne alınmaması. Bu yazıda sadece bu önerinin olası nedenleri ve sonuçlarına bakacağız.

Öncelikle milletvekili dağılımının nasıl saptandığına bakalım. Türkiye’de uzun bir süredir milletvekili dağılımı D'Hondt sistemine göre yapılıyor. Diyelim bir seçim bölgesinde N sayıda milletvekili seçilecek. Bu seçim bölgesinde partilerin aldığı oylar 1’den N’ye kadar tam sayılara bölünüyor, bu sayılar büyükten küçüğe sıralanıyor ve ilk N sayıda yer alan partilerin adayları seçilmiş oluyor. Tabii bağımsız aday varsa, bu aday(lar)ın oyu sadece 1’e bölünüyor.

Örneğin bir seçim bölgesinde 3 milletvekili seçilecek olsun. Seçime 3 parti katılmış ve 100, 49 ve 48 oy almışlarsa ilk parti oyların yaklaşık %50’sini aldığı halde 2, ikinci parti de 1 milletvekili çıkarıyor. Eğer seçime 6 parti katılmışsa ve bu partiler 100, 30, 30, 30, 30 ve 30 oy almışsa, en büyük parti oyların sadece %40’ını aldığı halde tüm milletvekillerini kazanıyor. Bu örnekte de görüldüğü gibi D’Hondt sistemi büyük partilere, özellikle çok sayıda küçük parti olduğu durumda büyük avantaj sağlıyor. Söylemeye gerek yok, sistemin bu özelliği “yönetimde istikrar” sağladığı gerekçesiyle büyük partiler tarafından özellikle tercih ediliyor.

2018’de niçin seçim ittifakları vardı?

2018 genel seçimlerinden önce yine AKP ve MHP milletvekillerinin teklifi ile 2839 sayılı “Milletvekili Seçimi Kanunu” değiştirilerek siyasi partilerin ittifak kurmasının yolu açıldı. Bu değişiklik ile siyasi partilerin bir ittifak ile seçime girmesi, seçim barajının (%10) ittifak düzeyinde olması, milletvekili dağılımının önce ittifaklar düzeyinde belirlenmesi, ittifakın kazandığı milletvekili sayısının da ittifakı oluşturan partiler arasında yine D’Hondt sistemine göre dağıtılması kanun hükmü oldu.

2018’de AKP ve MHP bu düzenlemeyi niçin yaptı? Yukarıda belirttiğimiz gibi D’Hondt sistemi büyük partilere avantaj sağlıyor. Bu nedenle seçime AKP-MHP ittifakı ile girilmesi bu avantajın kullanılmasını sağlayacaktı. Burada CHP ile diğer partiler arasında bir ittifakın kurulamayacağı öngörülmüş olmalı. Örneğin 2018’de ittifaksız eski sistem geçerli olsaydı AKP ve MHP toplam 358 milletvekili çıkaracaktı, fakat AKP-MHP’nin ittifak kurması (ve diğer partilerin ittifak kurmaması) durumunda AKP-MHP’nin milletvekili sayısı 394’e çıkacaktı. Bu öngörüye karşın seçim barajının %10’da kalmasının etkisiyle, barajın altında kalma riski olan İYİP’in (ki İYİP gerçekten de %10’ın altında oy aldı) CHP (ve DP-SP) ile birlikte “Millet” ittifakını kurması tam tersi etki yaptı ve AKP -MHP ancak 344 milletvekili çıkarabildi.

Bu süreci “Oyun Kuramı”nda yaygın olarak kullanılan bir yöntem ile özetleyebiliriz. 2018 seçimlerinde bir yanda AKP-MHP (Cumhur), diğer yanda CHP-İYİP-SP-DP (Millet) için iki “strateji” vardı: seçime ayrı veya ittifak ile girmek. Tabii böyle bir seçeneği olmayan HDP bu oyunda doğrudan yer almadı.

Her iki gruptaki partilerin seçime ittifaksız girdiği durumda Cumhur partileri 358, Millet partileri 170 ve HDP 72 milletvekili çıkaracaktı (tabloda sol-üst köşedeki durum). Diğer stratejilerin sonuçları Tablo 1’de yer alıyor. Bu tabloda da görüldüğü gibi, karşı tarafın stratejisi ne olursa olsun, her iki grup için en iyi strateji “ittifak stratejisi”, yani “Oyun”un dengesi ittifak-ittifak, nitekim sonuç da böyle oldu, AKP-MHP 394 milletvekili çıkarmayı umarken ancak 344 milletvekili çıkarabildi.


Niçin seçim ittifakları kaldırılıyor?

2018 seçimlerinde istenilenin tersi olduğu için yine (bazı küçük değişiklikler ile) eski sisteme dönülüyor. Yeni öneride ittifaklar sadece barajı geçmek için gerekli. HDP’nin %10’un altında kalmayacağı artık belli olduğu için, DP (Deva Partisi), GP (Gelecek Partisi) ve SP (Saadet Partisi) gibi partilerin kendi ittifaklarını kurmasını özendirmek amacıyla baraj %7’de tutulmuş olabilir.[1]

Yeni öneriye göre milletvekili dağılımında ittifakın değil, partilerin aldığı oylar göz önüne alınacağı için ittifak kuran partilerin milletvekili sayısını artırması için tek seçeneği seçim bölgesi düzeyinde bir (ortak) parti listesinden ortak aday göstermek olacak. Doğal olarak bu seçeneği uygulamak ittifaklarda olduğundan çok daha zor. Ayrıca seçmenlerin de bu durumda ortak listeye oy verme eğilimi daha zayıf olabilir. Yeni teklifi yapan milletvekillerinin bu yönde bir öngörüsünün veya temennisinin olduğu akla geliyor. İttifakların olmaması AKP-MHP açısından “ikinci en iyi” seçeneğin (Tablo 1’de sol-üst köşe) gerçekleşmesini sağlayabilir.

Gerçekten sağlayabilir mi? Bu 2023 seçimlerinde partilerin alacağı oya ve nasıl davranacaklarını bağlı. Farklı ittifakların etkisini görmek için basit bir senaryo analizi yapılabilir. Anketlerin ne kadar yanıltıcı olabileceğini bundan önceki seçimlerde görmüş olsak da elimizdeki tek veri kaynağı anketler. Wikipedia’da 2022’de yapılmış yirmi beş anketin sonuçları yer alıyor. Bu yirmi beş anketin medyan (ortanca) değerine göre partilerin oy oranları şöyle (ikinci sayı 2018’e göre değişim oranını gösteriyor): AKP 31,9/-25, CHP 27,2/20, HDP 10,6/-9, MHP 7,6/-32, İYİP 13,3/33 ve SP 1,3/0. DP ve GP’nin toplam oy oranı da %4,3.

Bir yıl sonra nasıl bir Türkiye’de yaşayacağımızı öngörmek mümkün değil. Ekonomik koşulların giderek daha kötüleşmesi güçlü bir olasılık, fakat hükümetin (Haziran-Kasım 2015 döneminde yaşadığımız gibi) oy oranını artırmak için farklı seçeneklerinin olabileceğini biliyoruz. Bu nedenle 2023 senaryolarında, AKP ve MHP’nin oylarının 2018’e göre %20 ve %32 düşeceğini, CHP ve İYİP’in oy oranlarının %20 ve %32 artacağını ve DP ve GP’nin %4,3 oy alacağını (AKP ve MHP’nin %8’i), diğer partilerin oranlarının değişmeyeceğini varsayıyoruz.[2] Bu varsayımlar bize iyimser veya kötümser görünebilir, bu nedenle tercihe göre değiştirilebilir, fakat çok uç değerler dışında aşağıda özetleyeceğimiz senaryoların sonuçlarının fazla değişmeyeceğini söyleyebiliriz.

Son olarak DP, GP ve SP’nin seçime ortak liste ile gireceğini varsayıyoruz (DGS), fakat bu durum, söz konusu partilerin seçime ayrı ayrı girmesi ile aynı sonucu veriyor, çünkü tahminlere göre bu üç partinin toplam oy oranı %5,6, yani üçlü ittifak bu partilerin barajı geçmesine yetmiyor.[3]

Bu oy dağılımı varsayımında, tüm partiler 2023 seçimlerine ayrı olarak girerse, AKP+MHP’nin milletvekili sayısı ciddi olarak düşüyor (344’den 283’e) ve mecliste çoğunluğunu kaybediyor. CHP ve İYİP’in sayısı 189’dan 238’e çıkıyor. Bu durumda, kendi oy oranı değişmese de HDP 67 yerine 79 milletvekili çıkarabiliyor (Tablo 2, ikinci satır).

AKP ve MHP büyük oranda oy kaybı yaşasa bile, ortak liste oluşturur ve diğer tüm partiler seçime ayrı girerse, mecliste çoğunluğu sağlayabiliyor (302 milletvekili). İşte yeni değişiklik ile gerçekleşmesi umulan durum bu olmalı.

AKP-MHP ortak listelerine karşı CHP-İYİP de ortak liste ile çıkarsa ittifaksız duruma benzer bir sonuç elde ediyoruz. AKP-MHP 281, CHP-İP 244 ve HDP 75 milletvekili çıkarıyor. CHP-İYİP ittifakına DGS de katılırsa Millet İttifakı öne geçiyor (259’a karşı 268), HDP yine 70’den fazla milletvekili ile kalıyor.

Bu karşılaştırmalarda görüldüğü gibi, AKP-MHP’nin çoğunluğunu koruyabilmesi için sadece kendilerinin ittifak kurması, diğer partilerin ise ayrı ayrı seçime girmesi gerekiyor, ki bu durum 2018’de de görüldüğü gibi gerçekçi değil. AKP-MHP çoğunluğunu korumanın bir yolu daha var: HDP’nin kapatılması. HDP kapatılır ve seçmenleri oy kullanmazsa, CHP-İYİP-DGS ortak listesine rağmen AKP-MHP 300’den fazla milletvekili çıkarabiliyor. Fakat bu senaryonun tam aksi yönde etkide bulunması da mümkün. Örneğin böyle bir durumda tüm HDP seçmenleri CHP ortak listesini desteklerse AKP-MHP en kötü sonucu elde ediyor.

İlginç zamanlarda yaşıyoruz. Sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada belirsizliklerin arttığı, herkesin ve her şeyin hızla savrulabildiği bir ortam. Böylesi bir ortamda bir yıl sonraki bir seçim için öngörüde bulunmak çok zor, bu nedenle seçim yasasını tekrar değiştiren teklifin nelere yol açacağını kestirmek hiç de kolay değil. Bu yazıda ele aldığımız senaryolar aynı oy dağılımının bile çok farklı siyasi sonuçlara yol açabileceğini gösteriyor. Bu kadar belirsizlik altında değişmeyen tek şey, görmezden gelinmesine karşın HDP’nin oynadığı kilit rol.


[1] Kanun teklifi gerekçesinde, barajın %7’ye düşürülmesinin nedeni olarak, “seçim kanunlarının temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde” olması gerektiği, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile yönetimde istikrarın büyük ölçüde sağlandığı, bu nedenle temsilde adaleti sağlamak üzere barajın %7’ye indirilmesinin teklif edildiği belirtilmektedir. Milletvekili dağılımının ittifaklara göre yapılmaması önerisinde “seçmen iradesinin kendi partisi dışında başka partilere yansıyacak sonuçlar doğurur olmaması” gerekçe olarak gösterilmiştir. Ancak 2018’de zaten Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde geçildiği için her iki açıklama da gerekçe olmaktan uzaktır.

[2] Bu oranların tüm illerde aynı olacağını varsayıyoruz. Doğal olarak il bazında değişimler aynı düzeyde olmayacak, fakat bu detayda varsayımda bulunmak için elimizde herhangi bir veri bulunmuyor.

[3] Meclisteki görüşmeler sırasında seçim barajının DP-GP-SP’nin seçime ayrı bir ittifak olarak girmesini sağlayacak kadar düşürülmesi de gündemde. Örneğin barajın %5’e düşürülmesi ve DP-GP-SP’nin ayrı bir liste olarak seçime girmesi durumunda AKP-MHP’nin CHP-İYİP’den daha olumsuz etkilenecek gibi görünüyor.