Toplumsal Cinsiyet Karşıtı Hareketlere Kısa Bir Bakış: Macaristan, Polonya ve Türkiye Örnekleri

2021 yılının kadınlar, çocuklar ve LGBTİQ’ların hak mücadeleleri ve pandemi koşulları açısından zorlu geçen bir yıl olduğunu söyleyebiliriz. Toplumsal cinsiyet temelli şiddetin Türkiye, Ortadoğu, Asya, Latin Amerika gibi bölgelerde de yoğun olarak görülmesi, Orta Avrupa ve Balkanlar’da yapısal şiddetin bir parçası haline gelmesi vahim sonuçlar doğurmaktadır. Oysa, küresel ve bölgesel düzlemde çoğunlukla “aileyi koruma adına” feminist ve queer muhalefeti bastırmaya yönelik ana akımlaşan-toplumsal cinsiyet karşıtı hareketleri (anti-gender) görmekteyiz. Corredor (2019) ve Kuhar ve Paternotte (2017), toplumsal cinsiyet karşıtı hareketleri, kullandıkları benzer stratejiler ve ortak söylemler sebebiyle ulusal eğilimler taşıyan, münferit hareketler olarak görülemeyeceğini, aksine giderek ulus üstü bir görünüm sergilediğini ileri sürmektedirler. Bu incelemede 2021’e damgasını vuran söz konusu hareketleri Polonya, Macaristan ve Türkiye örnekleri üzerinden karşılaştıracak, bu küresel akımı yükselen neoliberalizm ve sağ popülizm olgularıyla inceleyeceğiz.

Küresel kadın hareketinin yakın tarihine baktığımızda, 1994 Kahire Nüfus ve Kalkınma Konferansı ve 1995 Pekin Kadın Konferansı belgelerindeki toplumsal cinsiyet eşitliği temelli politika ve taleplere verilen tepkiler, toplumsal cinsiyet karşıtı hareketlerin başlangıcı olarak kabul edilebilir. Avrupa’da toplumsal cinsiyet ideolojisi ve evlilik eşitliği gibi konuları içeren yasa tasarılarına muhalefetiyle gittikçe etkili olmaya başlayan bu hareketler, 2010’lardan itibaren daha yoğun bir biçimde yaygınlaşmıştır (Corredor, 2019). Kuhar ve Paternotte (2017), toplumsal cinsiyet karşıtı hareketleri Orta, Doğu ve Batı Avrupa ülkelerini inceleyerek derledikleri çalışmalarında bu hareketleri ve örgütlü kampanyaları, “toplumsal cinsiyet ideolojisi” ve “toplumsal cinsiyet teorisi” terimlerine muhalefet ettikleri için toplumsal cinsiyet karşıtı hareketler olarak ifade ederler. Bu hareketlerin hedefinde üniversitelerdeki toplumsal cinsiyet çalışmaları programları, okullardaki toplumsal cinsiyet ve kapsayıcı cinsellik eğitimi, LGBTİQ hakları, üreme hakları ve demokrasi gibi konular vardır.

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen ülkelerin ortak politikaları

İncelediğimiz ülkelerde, geçtiğimiz birkaç senede gerek ulusal gerek uluslararası kamuoyunda ciddi bir şekilde yankı uyandıran gündem İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı ve sözleşmenin uygulanmamasıdır. Avrupa Konseyi’nin imzacı üyelere hukuki çerçeve sunduğu, Türkiye’de kadın hareketinin yoğun çabalarıyla 2011’de imzalanıp 2014’te yürürlüğe konan bu sözleşmesinin kaldırılması tartışması 2020 yılının Temmuz ayında başladı. Bu gündem ile ülke genelinde oldukça etkili ve güçlü kadın protestoları yaşanmasına rağmen; 20 Mart 2021 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı kararı ile İstanbul Sözleşmesi feshedildi. Sözleşme, aile kurumuna zarar verdiği, boşanmaları artırdığı, kadın ve erkeği karşı karşıya getirdiği iddiaları ve metindeki cinsel yönelim ve cinsiyet kimlikleri ifadelerinden duyulan rahatsızlıkla hedefe konuldu.

İstanbul Sözleşmesi, Polonya’da ise 2012 yılında imzalanmış, 2015 yılında ise onaylanıp yürürlüğe girmiştir (Council of Europe Treaty Office). Ancak imzalandığı tarihten beri aşırı muhafazakâr Polonya hükümeti kadına yönelik şiddet için herhangi bir ulusal eylem planı ve politikası geliştirmemekle beraber, Çekya, Slovakya, Slovenya, Hırvatistan ve Macaristan’la beraber taslağı hazırlanan Uluslararası Aile Hakları Sözleşmesi’ni (Convention on the Rights of the Family)[1] kabul edeceğini ve destekleyeceğini dile getirdi (Sękowska-Kozłowska, 2021). Bunun yanı sıra, Kilise ve Ordo Iuris[2] grubu Sözleşme’nin geleneksel aile ve Katolik değerlerini tehdit ettiği öne sürerek hükümetin geri çekilmesini talep etti. Macaristan ise, Sözleşme’yi 2014 tarihinde imzalamasına (Council of Europe Treaty Office) rağmen, metindeki toplumsal cinsiyet sözcüğüne atıf yaparak ve Sözleşme’nin cinsel yönelimi ve toplumsal cinsiyeti nedeniyle ayrımcılığa uğrayan mültecilere iltica hakkı ve onaylayan devletlere koruma statüsü gibi sorumluluklar barındırdığını gerekçe göstererek onaylamayı reddetmektedir (The Guardian, 2020). Görüldüğü gibi, Sözleşme’nin feshi, onaylanmaması ve uygulanmaması konusunda bu ülkelerdeki muhafazakâr grupların geleneksel toplum değerleri ve aile kurumunu öne sürerek yarattığı kara propagandalar ve çarpıtmalar oldukça etkilidir.

Kürtaj ve Toplumsal Cinsiyet Eğitimine karşı aile bütünlüğü iddiaları

Söz konusu ülkelerde toplumsal cinsiyet karşıtı hareketlerin hedef aldığı, ciddi tartışmalara ve protestolara neden olan bir konu da kürtaj yasaklarıdır. Türkiye’de konu üzerine yazılan iki önemli raporda, kürtajın “yasalarla güvence altına alınan bir hak olsa da fiili olarak engellendiğini” (Sirman & Akınerdem, 2021) ve kamu hastanelerinde “yasak olduğu, yasal olmadığı gibi engellerle, kural veya prosedür gibi gerekçelerle kriminalize edildiğini” (O͛Neil, Altuntaş ve Keskin, 2020) görmekteyiz. Polonya’da ise, iktidardaki Hukuk ve Adalet Partisi’nin (Prawo i Sprawiedliwość, PiS) destek verdiği, yalnızca hayati tehlike ve tecavüz vakaları gibi durumlar dışında kürtajı yasaklayan tasarı 2016 yılında gündeme getirilmiş, başkent Varşova ve pek çok küçük şehirde başlayan uluslararası kamuoyunda da Kara Pazartesi olarak bilinen kitlesel kadın protestosu sonrasında geri adım atılmıştı. Ardından Anayasa Mahkemesi’nin 22.10.2020 tarihli kararıyla kürtaj Polonya’da istisnai kabul edilen üç durum dışında tamamen yasaklandı ve karara tepki olarak Kadın Grevi (Women Strike) olarak isimlendiren ve uluslararası yankı uyandıran protestolar 2021 yılının Ocak ayına kadar sürdü (Foreign Policy, 2021). Macaristan’da ise, Viktor Orban iktidara geldikten sonra, 2011 yılında hükümet öncülüğünde AB finansmanıyla doğumu teşvik eden, kürtajı azaltmayı hedefleyen pro-life kampanyası düzenlendi (EWL, 2011). Ardından 2012 yılında Orban hükümetinin anayasaya “doğmamış çocukların yaşam hakkı (protection of life from the point of conception)” kavramını getirmesi nedeniyle on iki haftaya kadar yasal olan kürtaja erişim ciddi bir biçimde kısıtlandı (Abortion in Europe Status Report, 2018). Diğer yandan, Macaristan, Ekim 2020’de Trump yönetimi tarafından hazırlanan ve çoğu otoriter 34 ülkenin imzacısı olduğu Cenevre Mutabakatı Bildirgesi (Geneva Consensus Declaration on Promoting Women's Health and Strengthening the Family) isimli kürtaj karşıtı bildirinin de imzacısı ve mali destekçilerinden biri oldu (The Guardian, 2020).

Bu üç ülkede benzer yasak ve kısıtlamaları içeren bir diğer konu ise okullardaki toplumsal cinsiyet eğitimi olmuştur. Macaristan Başbakanı Orban’ın 2018’de yürürlüğe giren kararnamesiyle üniversitelerdeki lisansüstü programlardan toplumsal cinsiyet çalışmaları, kamu kaynaklarının bu alandaki akademik çalışmalara ayrılmak istenmediği belirtilerek kaldırıldı. Başbakan Vekili Semjen de bu programların amacının “bir bilim değil, bir ideoloji” olduğu şeklinde bir açıklama yaptı (Prisco, 2018).  Polonya’da ise Çevre Bakanı Michał Woś, PiS’in iktidara gelirken verdiği sözlerden biri olarak üniversitelerde toplumsal cinsiyet çalışmalarının yasaklanması çağrısında bulunmuştu (NfP, 2020). Henüz üniversite programlarından toplumsal cinsiyet çalışmaları çıkarılmasa da milliyetçi-muhafazakâr Polonya hükümetinin de ilerleyen dönemde bu yönde bir gündemi olabileceği şaşırtıcı olmayacak. Türkiye’de de YÖK, Akademide Kadın Çalışmaları ve Sorunları Komisyonu’nun 2015 yılında hazırladığı, yükseköğretim kurumlarında toplumsal cinsiyet eşitliğini yaygınlaştırma ve farkındalığı artırma üzere bir dizi çalışma içeren Tutum Belgesi’ni[3] muhafazakâr çevrelerden gelen tepkiler üzerine toplumsal değerlere aykırılık gerekçesiyle kaldırdı (Bianet, 2019). Bu tepkilerin ardında da toplumsal cinsiyet eşitliği kavramından duyulan rahatsızlık vardı. YÖK’ün yanı sıra MEB de 2014 yılından itibaren kırk pilot okulda uygulanan eğitim müfredatı ve bir dizi politikaya toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik çalışma öngören Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi’ni (ETCEP)[4] aynı çevrelerin söz konusu çalışmanın aileyi böleceği, yok edeceği, altını oyacağı, öğrencileri cinsiyetsizleştireceği gibi iddialarla ürettiği haber, köşe yazıları ve basın bildirileri sonrasında 2019 yılında iptal etmişti (Öztürk, 2019). Benzer şekilde Macaristan parlamentosu okullardaki öğretim müfredatından cinsel eğitim programları, eşcinsellik ve transseksüel konularının çıkarılması ile ilgili bir dizi yasak içeren tasarıyı 2022 başlarında referanduma götüreceğini açıkladı (Reuters, 2021).

Görüldüğü gibi, incelediğimiz ülkelerdeki, siyasi rejimlerin karakterinin de bir parçası olarak değerlendirebileceğimiz toplumsal cinsiyet karşıtı siyasetin pratikleri çarpıcı düzeyde benzerlikler barındırıyor. Bununla beraber toplumsal cinsiyet karşıtı siyasetin, yalnızca milliyetçi muhafazakâr grupların din/inanç unsuru temelli örgütlü kampanyaları olarak değil, küresel ölçekte de yükselen neoliberalizm ve sağ popülizm ile birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. Burada, içinden geçtiğimiz çağın, sosyoekonomik güvencesizlik, politik güvensizlik, eşitsizlik ve küresel finansal krizle birlikte daha da derinleşen belirsizlik, işsizlik gibi yapısal sorunların merkezde olduğu ve milliyetçiliğin ve otoriterliğin yükseldiği bir dönem olduğunun altını çizebiliriz. Yani, toplumsal cinsiyet karşıtı hareketleri ortaya çıkaran ve besleyen dinamikler bulunduğumuz yüzyılın küresel siyasal konjonktüründen bağımsız değildir. Tam da bu bağlamda Birdal’ın (2021) aktarımına göre, Wimbauer, Motakef ve Teschlade’nin toplumsal cinsiyet karşıtlığını neoliberal ekonomi politik üzerinden okuyan analizi önemli bir konuya işaret ediyor. Toplumsal cinsiyet karşıtı siyaset, geleneksel roller çerçevesinde ailenin gelir kaynağı olan erkeklerin yirmi yıl önceye göre daha güvencesiz işlerde çalışması nedeniyle imtiyaz kaybetme korkusunu vurgular. Bunun nedenini neoliberal sistemin yarattığı eşitsizliğin sonucu olarak değil de feminizm ve toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarının aile kültürüne verdiği zarar olarak gösterir (Birdal, 2021).

Graff & Korolczuk (2021) neoliberalizmin sosyo-kültürel boyutuyla toplumsal cinsiyet karşıtı siyaset arasındaki bağlantıyı analiz ederler. Söz konusu hareketleri, dinî duyguları ve ahlâki söylemleri araçsallaştıran sağ siyasetin güç mücadelesi olarak okuyarak, feministlerin kadın emeği üzerinden gündeme taşıdığı “bakım krizini” “ailenin krizi”, kürtajı ise “ölüm kültürü” veya “soykırım” olarak yeniden tanımlayarak kullandıklarını iddia ederler.

Bu analizlerin sunduğu çerçeveden hareketle, toplumsal cinsiyet karşıtı hareketlerin ortak özelliklerini vurgulayabiliriz.

  1. Sağ-muhafazakâr rejimlerin ahlâk, gelenekler, toplumsal ve dinî değerler vurgusu
  2. Popülist-otoriter siyasetin aile birliği üzerinden toplumsal cinsiyet eşitliğini kutuplaştırıcı bir politika alanı haline getirmesi
  3. Cinsiyetçi işbölümü, bakım emeği ve güvencesizlik gibi konular ekseninde neoliberalizm ve patriyarkanın kesişim alanları
  4. Demokrasi ve hukukun erozyonu sonucu daralan sivil toplum alanı

Dolayısıyla, bu yazıda ele aldığımız İstanbul Sözleşmesi’nin feshi/uygulanmaması, üreme haklarına erişim problemleri, toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi yasakları/kısıtlamaları gibi benzer politika ve pratikleri de söz konusu yapısal ve küresel dinamiklerin Polonya, Macaristan ve Türkiye’de oldukça iç içe ilerlemesinin bir sonucu olarak okuyabiliriz. Feminist ve queer gündeminin cinsiyet karşıtı hareketler tarafından sınanması da önümüzdeki yıl için zorlu bir tablo sunacak. Ancak kararlı ve çarpıcı muhalefet ve taban eylemleri toplumsal cinsiyet hareketlerine karşı önemli bir direnç gösterecektir.


Kaynakça

Abortion in Europe Status Report. (2018).

Bianet. (20 Şubat 2019). https://m.bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/205680-yok-un-kaldirdigi-toplumsal-cinsiyet-esitligi-tutum-belgesi   

Birdal, M. S. (29 Aralık 2021). Evrensel. www.evrensel.net: https://www.evrensel.net/yazi/90084/guvencesizlesme-ve-toplumsal-cinsiyet-karsitligi  

Corredor, E. S. (2019). “Unpacking ‘Gender Ideology’ and the Global Right’s Antigender Countermovement”, Signs: Journal of Women in Culture and Society, s. 613–638.

Council of Europe Treaty Office. https://www.coe.int/en/web/conventions/full-list?module=signatures-by-treaty&treatynum=210

Deutsche Welle. (23 Eylül 2021). www.dw.com: https://www.dw.com/en/polish-province-overturns-lgbt-ideology-free-zone/a-59275554

Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi ile Yeniden Yazıyoruz. (2015). https://www.britishcouncil.org.tr/sites/default/files/proje_oykusu-son.pdf

EWL. (20 Mayıs 2011). https://www.womenlobby.org/Hungary-s-Government-to-Launch-Anti-Abortion-Campaign?lang=en

Foreign Policy. (8 Kasım 2021). https://foreignpolicy.com/2021/11/08/poland-abortion-ban-women-strike-catholic-religion-progressive-politics/

Graff, A. ve Korolczuk, E. (2021). Anti-Gender Politics in the Populist Moment, Londra: Routledge.

Kuhar, R. ve Paternotte, D. (2017). “The anti-gender movement in comparative perspective”, R. Kuhar ve D. Paternotte (ed.), Anti-Gender Campaigns in Europe, New York: Rowman & Littlefield International Ltd, s. 253-272.

NfP. (10 Eylül 2020). https://notesfrompoland.com/2020/09/10/minister-calls-for-ban-on-lgbt-ideology-and-gender-studies-at-polish-universities-and-schools/

O'Neil, M. L., Altuntaş, D. ve Keskin, A. Ş. (2020). Türkiye'deki Kamu Hastanelerinde Kürtaj Hizmetleri Araştırması Raporu-2020, İstanbul: Kadir Has Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Araştırma Merkezi.

Öztürk, F. (23 Mart 2019). BBC News. https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-47610198   

Prager, B. Harvard Journal of Law & Gender. www.harvardjlg.com: https://harvardjlg.com/2019/01/the-hungarian-ban-on-gender-studies-and-its-implications-for-democratic-freedom

Prisco, E. B. (19 Ekim 2018). Global Citizen. www.globalcitizen.org: https://www.globalcitizen.org/de/content/hungary-bans-gender-studies-universities/

Reuters. (22 Temmuz 2021). https://www.reuters.com/world/europe/hungary-hold-referendum-child-protection-issues-by-early-2022-pm-aide-2021-07-22/

Sękowska-Kozłowska, K. (16 Şubat 2021). IACL-AIDC BLOG. https://blog-iacl-aidc.org/2021-posts/2021/2/16/implementation-of-the-istanbul-convention-in-the-shadow-of-populism-the-case-of-poland-6y6x3

Sirman, N. ve Akınerdem, F. (2021). Kadınların Üreme Sağlığı Hizmetleri ve Kürtaj Deneyimleri Araştırma Raporu, İstanbul: Dissensus Araştırma ve Danışmanlık A.Ş.

The Convention on the Rights of the Family – international guarantee in defence of families. (1 Ekim 2018). https://en.ordoiuris.pl/family-and-marriage/convention-rights-family-international-guarantee-defence-families#:~:text=What%20is%20the%20Convention%20on,international%20law%20and%20national%20constitutions

The Guardian. (5 Mayıs 2020). https://www.theguardian.com/world/2020/may/05/hungarys-parliament-blocks-domestic-violence-treaty?CMP=share_btn_fb%27

The Guardian. (22 Ekim 2020). https://www.theguardian.com/world/2020/oct/22/us-trump-administration-signs-anti-abortion-declaration


[1] Detaylı okuma için bkz. https://en.ordoiuris.pl/pliki/INTERNATIONAL_CONVENTION_ON_THE_RIGHTS_OF_THE_FAMILY.pdf

[2] Ordo Iuris, Polonya’da lobicilik faaliyetleri yürüten muhafazakâr, Katolik bir düşünce kuruluşudur.

[3] Detaylı okuma için bkz. https://bianet.org/system/uploads/1/files/attachments/000/002/505/original/YOK_Tutum_belgesi_%281%29.pdf?1550666976

[4] Detaylı okuma için bkz. https://www.britishcouncil.org.tr/sites/default/files/proje_oykusu-son.pdf