Rusya’nın Ukrayna’yı işgâle kalkışması Batı dünyasında saldırının bir bakıma doğrudan kendisine yapıldığı hissiyatını çok hızlı ve daha önce görülmemiş şekilde tetikledi. “Tek kurşun atılmadan kazanılmış Soğuk Savaş” güvencesini yerle bir eden saldırı, Batı dünyasında görülmemiş tepkilere yol açtı. 24 Şubat'tan bu yana, özellikle Avrupa’da, 1945’ten beri ilk kez özverili, bakkal hesabı yapmayan, zarar-ziyan çetelesi tutmayan, kendi göbeğini kendisi kesmeye hazır olduğu izlenimi veren adımlar atılıyor.
Birkaç hafta öncesine kadar hayal dahi edilemeyecek girişimler başlatıldı. Misâlen Almanya’nın gaz pompalamak için düğmeye basma aşamasına gelmiş olan Kuzey Akım 2 boru hattını iptal etmeye razı olması, 1945’ten beri sürdürdüğü sözümona tarafsız ama daima tüccar devlet konumunu gözden geçirmeye yavaş da olsa razı olması…
Askerî düzlemde, Ukrayna ordusuna görülmemiş boyutta bir silâh ve mühimmat desteği, AB bağlamında kıtanın savunmasını tedrici olarak üstlenme iradesi, geleneksel tarafsız iki kuzey ülkesi Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğini ilk kez konuşmaya başlamaları…
Siyasî düzlemde Soğuk Savaş’tan miras “özgür dünya-özgür olmayan dünya” zıtlaşmasının söylemlere rücu etmesi ve Avrupa bütünleşmesinin 1989 sonrasındaki coşkulu döneme benzeyen cömert ve iddialı bir konuma gelmesi… Bunun en taze misali 10-11 Mart’ta Versay’da toplanan olağandışı devlet ve hükümet başkanları zirvesinde, Fransa’nın AB dönem başkanlığının, Orta ve Doğu Avrupalı üye devletlerle birlikte başını çektiği, Gürcistan, Moldavya ve elbette Ukrayna’nın müstakbel üyeliğine kapı açan güçlü zirve bildirgesidir.
İktisadî düzlemde, kişi ve kurumları hedef alan devasa bir yaptırım sistematiği devreye sokuldu. Fosil yakıt zengini Rusya’da on yıllardır muazzam kâr eden Batılı şirketler zarar yazma pahasına Eldorado’yu terk ediyor. Keza, Versay Zirvesi'nde Finlandiya başbakanının alenen ifade ettiği gibi, “Rusya’dan gaz ve petrol satın alarak, onların savaşını finanse ediyoruz” yaklaşımıyla Rusya’nın ana gelir kaynağı olan fosil yakıt ihracatının hedef alınmakta olduğu izlenimi güçlü. Elbette Rusya gazı ve petrolünün ikamesi dünden bugüne gerçekleştirilebilecek bir şey değil. Ne var ki Avrupa’nın bu nispeten zahmetsiz kaynaktan kendisi de zarar görecek şekilde vazgeçmeye hazır olduğu gün geçtikçe sarihleşiyor.
Yaptırım sistematiği değişiktir, hem uygulayana hem de uygulanana zarar verir. Şu sırada olan tam bu ama zamanın ruhunun bunu gerektirdiği anlaşılıyor.
Yaptırım sistematiğine kültür de eklemlendi. Kuzey Amerika ve Avrupa’da kimi kurumlar “Rus” ve “Rusya” çağrıştıran kültür kodlarını hedef aldılar; yasaklar, aforozlar geldi. Türkiye’de bu yasakları “kültürel faşizm” olarak niteleyenler oldu. Bu toptancı yakıştırma sakıncalı. Zira itiraz edilirken Putin rejiminin, sanat dahil olmak üzere, elindeki her fırsatı propaganda malzemesi olarak kullandığı unutulmuşa benziyor.
Batı ülkelerinde Rusyalıları hedef alan yaptırımlardan bazı sanatçılar da paylarını aldı. Bunlar arasında dünyaca ünlü Rus orkestra şefi Valery Gergiev de var. Maestro, Rusya’nın Ukrayna’yı işgâlini kınamadığı için görevinden alındı.
Gergiev, kültürel yaptırımlara itirazın toptancılığı açısından fevkalade anlamlı bir şahsiyet. Kendisini yakından tanıyalım.
Maestro tescilli ve hakikatli bir Putinci. Bir nevî müzikal oligark. Putin’in dünyalara korku salma kapasitesine övgüler düzen, yüksek rütbeli subaylarla gururla resimler çektiren, Rusya’daki homofobik yasaları savunan, Rus işgalindeki Gürcistan toprağı Güney Osetya’da ve Suriye’de askere konserler veren, Kırım’ın ilhakından kıvanç duyan bir müzisyen.
New Yorker’dan Alex Ross, maestronun ve onunla birlikte 2012’de Putin’in tekrar seçilmesi için destek veren 499 Rusyalı sanatçının izini sürmüş. Gergiev elbette 2018’de Putin’in seçim kampanyasına da katıldı.
“Valery Gergiev Yardım Vakfı”nın hedeflerinden biri “Rusya’nın dünyadaki kültürel etkisini artırmak”. Vakfın yönetim kurulunda, her ikisi de bu hafta itibarıyla AB yaptırım listesinde yerlerini alan Putin oligarkları Gennady Timchenko ve Alişer Usmanov bulunuyor. Muhalif Alexei Navalny 2021’de tutuklandığında, birçok ünlü sanatçı da dahil olmak üzere yüz binlerce Rus sokağa döküldüğünde, sekretaryası “Gergiev siyasî meseleler hakkında yorum yapmaz” beyanında bulunmuş.
Ukrayna’yı işgâl harekâtının ikinci günü Milano Belediye Başkanı Beppe Sala, Ukrayna’ya yönelik saldırıyı kınamazsa Gergiev’in La Scala sözleşmesinin sona erdirileceğini açıkladı. Münih ve Rotterdam da benzer uyarılarda bulundular. Maestro elbette hiçbir şekilde nedamet getirmedi. Münih ve Rotterdam’daki sözleşmeleri feshedildi. Edinburgh Uluslararası Festivali'ndeki onursal başkanlığı görevinden de kendisi istifa etmek zorunda kaldı. Böylece yıllardır süren bol görkemli ve bol akçalı kariyeri fiilen Rusya ile sınırlandı. Maestro başına gelenlere meydan okurcasına 12 Mart’ta Moskova’da, tesadüfe bakın ki, Hitler’in idolü Wagner’in Das Rheingold’unu yönetti!
Rusya rejimi ve dolayısıyla Rusyalılar 24 Şubat'tan bu yana ağırlıklı olarak Batı dünyasının yaptırımlarına maruzlar. 2005’te Filistinliler tarafından İsrail devletine karşı başlatılan BDS –“Boycott, Divestment, Sanctions” yani “Boykot et, Yatırımları Çek, Yaptırım Uygula”– çağrısının bir benzerine maruzlar. Apartheid döneminde ırkçı Güney Afrika rejimine karşı da dünya çapında meyve ihracatçısı Outspan Boykotu vardı. İrili ufaklı daha çok örneği var.
Bu eylemlerin ortak özelliği şiddetsiz olmaları ve ister istemez, BDS’ye maruz kalan ülkelerde yaşayanların hepsini etkilemesi. Yani kurunun yanında yaş da yanıyor. “Rusya halkı da zarar görüyormuş” diye kederlenen ve bunu haksız bulanlar yaptırım sistematiğini anlamakta zorlananlar.
Ancak Rusya dışında yaptırımların rejim yanlısı olmayanlara zarar vermemelerine dikkat edilmesi lâzım. Gergiev bu kategoride değil ve kendisine yapılan faşizm filan değil. Putin’e verdiği koşulsuz ve güçlü desteğin bedeli. BDS günümüzün moda tepkisi “woke” ve “cancel culture”dan önce vardı.
Misâlen vakfının yönetim kurulundaki oligark Alişer Usmanov’dan ne farkı var Gergiev’in? Ya da orkestra şefi olması kendisine neden ve ne gibi bir dokunmazlık sağlayabilir? Aynı soru diktatörlerin kapıkulu olan bütün sanatçılar için geçerli değil mi? Alex Ross’tan alıntıyla, Putin veya Erdoğan döneminde müzik, Hitler döneminde olduğundan daha az politik değil.
Diğer taraftan, önümüzde ceberut, militarist, istilâcı ülkelerin -ki buna Türkiye de dahil-, yurttaşlarının sorumluluğu meselesi duruyor. Dilsiz şeytanlık… Bugünlerde bu sorumluluk Rusyalılar arasında epey tartışılıyor.
Yazar Boris Akounine ve sanat direktörü Mikhaïl Barychnikov ile birlikte, Ukraynalı mültecilere yardım etmek için Rusyalılar arasında bağış toplayan True Russia girişimini başlatan EBRD’nin eski baş ekonomisti Sergei Guriev şöyle diyor: “Putin’in bizim adımıza açtığı savaşa karşıyız. Evet, Ukraynalıların Putin’in bombaları altında ölmesinden biz sorumluyuz ama gerçek Rusya, Ukrayna’nın dostudur.”
Toplumsal sorumluluk meselesini açan bir diğer düşünür Greg Yudin. O da şöyle diyor:
Rusya toplumu, sadece işine, ailesine ve borçlarına bakan insanlardan oluşan, siyaseti asla ama asla umursamaması gerektiğini, siyasetin anlamsız, yararsız ve tehlikeli olduğunu öğrenmiş bireyci ve umursamaz insanlardan oluşan bir toplumdur. Buna rağmen Rusya’da en taze kamuoyu yoklamalarına göre, savaşa karşı olduklarını açıkça beyan eden vatandaşlar nüfusun yüzde 20 ilâ 25’i arasında.
Pek çok Rusyalı kamusal alandan tamamen çekildiğinde zemin faşizm için hazır demektir. Faşizm, insanlar birbirinden tecrit edildiğinde başlar ve sonra onları tekrar mafyavâri bir yapı altında birleştirirsiniz. Mesele şu ki; bu mutlak depolitizasyon ve cehalet atmosferinde, çoğu insan Rusya’nın bir istila tehlikesiyle karşı karşıya olduğu anlatısını satın almaya hazır. Tıpkı Almanya’nın totaliter rejime dönüştüğü sıralarda olduğu gibi…
Temelde Batı’ya, belki de tüm dünyaya direndiğimiz konusunda neredeyse genel bir fikir birliği var. Herkesin bizden nefret ettiği, bizi kıskandığı, refahımıza komplo kurduğu, dünyanın en iyi ülkesi olmamızdan ötürü herkesin bizi yok etmek istediği kanaati yaygın. Bu savunmacı anlatı emperyalisttir.
Ne kadar buralara benziyor değil mi?
Sonuçta hatırı sayılır bir Rusyalı kitlesi sorumluluk hissediyor ve Putin’in yirmi iki yıllık demir yumruğuna razı olmaktan hicap duyuyor. Ne var ki artık yapabileceği pek bir şey yok. Savaş başladığından bu yana 200 binden fazla vasıflı insanın Rusya’dan kaçtığı ve bunun bir asırdır görülmeyen trajik bir göç olduğu bilgisi geliyor. İstanbul’a valizlerinde nakit parayla gelen Rusyalıları duydunuz. Rusya epeydir ciddî beyin ve sermaye göçüne maruzdu, bu gidişat şu sırada katlandı.
Sözün özü, bütün diğer meslek grupları gibi sanatçıların da sorumluluğu var ve beyanları “ama bu onların siyasî duruşları” diye geçiştirilebilecek, anlayışla, ayrıcalıkla karşılanabilecek şeyler değil. Türkiye’de yandaş sanatçılara nasıl tepki veriliyorsa, Rusyalılara da veriliyor. Kaldı ki bu tepkiler sivil ve şiddetsizdir, yani radikal savaş karşıtlarının özellikle takdir etmesi gereken cinstendir.
Rusya’da Gergiev’in durduğu yerin tam ters köşesinde duran bir dolu müzisyen de var. “Russian Voices” adlı websitelerinde kim oldukları ve ne istedikleri yazıyor. Bir göz atın.
Alex Ross, müzikolog Leah Batstone’un şu ifadesini aktarıyor: “Ukrayna’nın kendine ait bir kültürü olmadığı yalanı, Putin’in Ukrayna ulusunun bir Sovyet icadı olduğu iddiasının temelini oluşturur ve egemen bir ülkeyi işgal etmeyi haklı çıkarmak için kullandığı retoriğe katkıda bulunur.” Batstone New York’ta Merkin Hall Festivali'nin kurucusu. Bu yılki programda Ukrayna çağdaş müziğine yer verilecek, 18-20 Mart'ta… Gergiev Moskova’da Wagner’le haşır neşir olurken.