“Yalnız, Yoksul, Kötü, Vahşi ve Kısa…”

Yapılan bir araştırma okulların büyük bölümünün gelecek yıl işten çıkarmalarla karşı karşıya kalacağını gösterirken öğretmen sendikaları okul bütçelerinin artırılmamasının çocuklar açısından bir felâkete yol açacağı konusunda uyardılar. 11 binden fazla okulu kapsayan bir araştırmaya göre okulların yarısı öğretmen sayısını ve ders saatlerini azaltmayı düşünürken üçte ikisinde de yardımcı öğretmenlerin sayısının azaltılması zorunlu olacak. Ülkenin çeşitli yerlerindeki başöğretmenler ya çalışan sayısını azaltmak ya da bütçelerinde açık vermek tercihleriyle karşı karşıya olduklarını belirtirken, artan gıda ve enerji faturalarını ve eğitim kadrolarının ücret artışlarını mevcut okul bütçelerinden karşılamakta zorlandıklarını söylediler. Kimliğinin gizli kalmasını isteyen bir başöğretmen, Noel sonrasına kadar çalışanlarıyla işten çıkarmalar konusunda konuşmamaya karar verdiğini söyledi. ‘Kadromuzdan büyük kesintiler yapmak zorundayız’ diyen başöğretmen, ‘Yapmamız gereken tasarruf muhtemelen üç kıdemli eğitimci kadrosuna eşit. Bazı destek kadrolarını da kesmek zorundayız. Müfredat dışı bütün etkinliklerle ilgili kadroları kesme konusunu değerlendirmemiz gerekiyor.  Konuşma ve dil desteği konusunda harcadığımız parayı kesmek zorundayız ancak bu daha küçük öğrencilerimizin gerçekten ihtiyacı olan bir şey,’ diyerek devam etti. 

Yukarıdaki haber Sky News web sitesinde 7 Kasım 2022 tarihinde yayımlandı. Brexit sonrasında ekonomik ve toplumsal açıdan bir girdaba savrulduğu izlenimini uyandıran Birleşik Krallık’ta eğitim sisteminin parasızlık nedeniyle karşı karşıya kaldığı sorunları oldukça nesnel bir yaklaşımla anlatan haberde aktarılan bir eğitimcinin görüşüne göre bu durumdan en fazla etkilenecek olanlar, özel eğitim ihtiyacı ya da başka ilave ihtiyaçları olan çok sayıda öğrenciye sahip okullar çünkü bu okullar gerektiği kadar yardımcı öğretmen ya da destek personeli istihdam edemeyecek. Bütün bu sorunlar yaşanırken ‘Son Başbakan’ Rishi Sunak’ın hükümeti, piyasaların “malî disiplin” beklentisini toplumun geniş kesimlerini sıkıntıya sokmadan karşılayabilmek gibi tuhaf bir ikilemle karşı karşıya. Maliye Bakanı Jeremy Hunt, “göz yaşartacak kadar zor” kararlar verilmesi gerektiğini söyledi ve hükümetin bütün birimlerinin tasarruf yapmak zorunda olduğunu vurguladı. Öte yandan, Sunak hükümetinin ekonomik programının yalnızca vergi artışları ve harcama kesintilerinden oluşması durumunda Birleşik Krallık ekonomisinin uzun süreli bir durgunluğa sürüklenme riski de söz konusu.

Bir yandan Jeremy Hunt gözleri yaşartmaya hazırlanırken diğer yandan da Birleşik Krallık’ın birçok bölgesinde insanların çoktan ağlamanın ötesine geçtiğini gösteren haberlerin akışı devam ediyor. Yine Sky News web sitesinde, 8 Kasım 2022 tarihinde yayımlanan bir araştırmaya göre, başta Birmingham ve Liverpool sınırları içerisinde yer alan bölgeler olmak üzere Birleşik Krallık’ın birçok noktasında insanlar uygun fiyatlı gıda ürünlerine ulaşmakta ciddi zorluklarla karşı karşıya. Bu insanların gıda ihtiyaçlarını karşılamak için ilave desteğe ihtiyaçları var. Gıda teminindeki zorluklar yanında “yakıt yoksulluğu”, yani ısınma amacıyla yeterli yakıt bulamama ya da bulunan yakıtın bedelini ödeyememe durumu söz konusu. Başbakanlık stajı kısa süren Liz Truss’ın seçim bölgesi South West Norfolk, gıda teminindeki zorluklar açısından en kötü bölgeler arasında ilk yirmide yer alıyor (haksızlık etmiş olmayalım, yirminci sırada). İşçi Partisi’nin Gölge Eğitim Bakanı’nın seçim bölgesi de üçüncü sırada. Sorunlu bölgelerin birçoğunda yeterli sayıda süpermarket bulunmaması ya da internetten alışveriş altyapısının yetersizliği de insanların uygun fiyatlı gıdaya ulaşmasını zorlaştıran unsurlar. Daha önce yapılan benzer araştırmalarda da insanların alışveriş alışkanlıklarını değiştirdikleri, milyonların öğün atlamaya başladığı ya da ihtiyaçlarını (ücretsiz) gıda bankalarından karşılamaya yöneldikleri belirlenmiş. Yoksul insanlara yardım eden bir kuruluş olan Trussel Trust yetkililerine göre, “gıda bankaları kırılma noktasına gelmiş”. Bu kuruluştan gıda yardımı alanlara son dönemde yaklaşık 320 bin kişi eklenmiş ve çalışıyor olmalarına rağmen yardıma ihtiyaç duyan ailelerin sayısı artıyor.

Trussel Trust, yaklaşık 1 milyon 300 bin gıda paketi dağıtmış ve bu paketlerin yaklaşık 500 bini çocuklara gitmiş. Bugüne kadar gıda bankalarına ihtiyaç duymadan yaşayan çok sayıda insan artık hayat pahalılığı krizi nedeniyle yardım almak zorunda kalıyor. Kuruluşun üst yöneticisi yaptığı açıklamada “İnsanlar temel ihtiyaçlarını karşılama mücadelesi veriyor ve önümüzdeki kışın gıda bankaları ve onların desteklediği insanlar için en zor dönem olmasını bekliyoruz. Bu doğru bir şey değil,” ifadelerini kullanmış.

Aslına bakılırsa Brexit sonrası Britanya hükümetleri bir türlü dikiş tutturamadı. Böyle olması da belki kaçınılmazdı çünkü Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılmasını isteyenler, referandum kampanyasında Brexit’i Birleşik Krallık’ta (onlara göre) yanlış giden ne varsa her şeyi düzeltecek bir sihirli değnek, her derde deva bir ilaç gibi sunmuşlardı. Ne referandum sürecinde öne çıkan Brexit yanlısı Muhafazakâr Parti kadrolarının, ne de Brexit kampanyasının lokomotifleri arasında yer alan İngiliz sağının güzide isimlerinden Nigel Farage ve arkadaşlarının Brexit sonrası dünyaya ilişkin herhangi bir pratik çözüm önerisine sahip olmadığının anlaşılması fazla zaman almadı. Brexit’in Kuzey İrlanda sorunu ve “Good Friday” anlaşmasının geleceği üzerindeki muhtemel olumsuz etkileri referandum kampanyasında büyük ölçüde göz ardı edildi, bugün ise bu konu Muhafazakâr Parti içerisinde ciddi bir kırılma yaratmaya aday. AB ülkelerinden, özellikle AB’nin Doğu Avrupa’daki ülkelerinden gelen tam zamanlı veya mevsimlik işçilerin ülkelerine dönmeleri durumunda ortaya çıkacak işgücü açığının nasıl kapatılacağı konusunda akılcı bir planlamanın mevcut olmadığı sonradan ortaya çıktı. 2021 yılı Eylül ayında tanker sürücüsü bulunamadığı için ülke genelinde benzin istasyonlarına yakıt servisi yapılamadı ve hükümet bir yandan Birleşik Krallık ordusunu yakıt dağıtımıyla görevlendirirken diğer yandan kısa süreli vizelerle 5 bin “yabancı sürücü ithali” yoluna gitmek zorunda kaldı. Kuşkusuz Covid-19 salgını da yaşanan krizi derinleştirmişti ama Brexit’in bu “sürücü kıtlığının” ortaya çıkmasında önemli bir oynadığı da inkâr edilemez. AB’den ayrıldıktan sonra Birleşik Krallık vatandaşları için gıda ve ilaç tedarikinin nasıl güvence altına alınacağı da referandum sürecinde ihmal edilen bir soruydu. Referandum sonrasında London Review of Books’ta yayımlanan bir yazıda belagatle ifade edildiği üzere: “Britanya, kendi başına kaldığında, dışlayıcı, ezici çoğunlukla [aslında kullanılan sözcük ‘overwhelmingly’] beyaz, post-Hıristiyan bir toplumdur. Avrupa Birliği’ndeki Britanya ise ezici çoğunlukla beyaz, post-Hristiyan ve dünya nüfusunun %93’ünü oraya serbestçe taşınmaktan, (orada) yaşamaktan ve çalışmaktan dışlayan daha büyük bir toplumun bir parçasıdır.”[1]

Göründüğü kadarıyla Lizz Truss’ın başbakanlık kariyerinin kısa sürmesine yol açan şey “artan kamu harcamalarıyla eşzamanlı vergi indirimlerinin" nasıl olup da bir arada olabileceği konusunda kendisinin de bir fikre sahip olmamasıydı. Truss, Thatcher tarzı bir güç gösterisi yapmaya niyetlendi ancak Thatcher döneminden bu yana ve bizzat Thatcher’in başlattığı sürecin bir sonucu olarak politik iradenin piyasalar tarafından ne ölçüde kuşatılmış olduğunu değerlendiremedi. Bugün ise Jeremy Hunt gözleri yaşartmaya hazırlanırken, görüldüğü kadarıyla “vergi artışlarıyla desteklenen kamu harcamalarından kesintiler” gibi daha konvansiyonel yöntemler kullanmayı planlıyor. Bu yazının yazıldığı tarihte Birleşik Krallık’ın yeni hükümetinin ekonomik programı açıklanmamış olduğu için önyargılı davranmak istemem ama şapkadan çıkabilecek pek fazla tavşan kalmamış olduğu düşüncesindeyim.

Bu arada meraklısı için kısa bir not: 2008 krizinde Birleşik Krallık hükümetinin finansal bir çöküşü engellemek için bankalara ve diğer malî kuruluşlara sağladığı desteğin ulaştığı büyüklük, yaklaşık 1,16 trilyon pound. Bu tutarın 123,93 milyar poundluk bölümü doğrudan sağlanan nakit destek, kalan tutar muhtelif Hazine garantileri ve çeşitli finansal araçlardan oluşuyordu. Kuşkusuz bu 1,16 trilyon poundluk desteğin tümü buharlaşmadı, zaman içerisinde piyasalar durulunca bir bölümüne ihtiyaç kalmadı, bir bölümü Hazine’ye geri ödendi ama bir bölümünün de bu borçların ödenmesi için artan vergiler ve yaşanan ekonomik durgunluk yoluyla Birleşik Krallık vatandaşlarına yüklendiği de herhalde inkâr edilemeyecek bir gerçek. Zaten sorun da Jeremy Hunt değil, o kendisine verilen işi yapmaya çalışıyor. 2008 krizinde de (unutulmuş olabilir) İşçi Partisi iktidardaydı ve Gordon Brown başbakandı.

Bir de hatırlatma: “Dolayısıyla, herkesin herkese düşman olduğu bir savaş zamanı nelere yol açıyorsa, insanların kendi güçlerinden ve yaratıcılıklarıyla sağladıkları şeylerden başka güvenceleri olmadan yaşadıkları bir dönem de aynı şeylere yol açar… Hepsinden kötüsü, hep şiddetli ölüm korkusu ve tehlikesi vardır ve insan hayatı yalnız, yoksul, kötü, vahşi ve kısa sürer.”[2]


[1] Meek, James. “Brexit and Myths of Englishness”, London Review of Books, 40(19), 11 Ekim 2018, https://www.lrb.co.uk/the-paper/v40/n19/james-meek/brexit-and-myths-of-englishness

[2] Hobbes, Thomas. Leviathan, çev. Semih Lim, Yapı Kredi Yayınları, 2007, s. 94.