2006 yılının Kasım ayıydı, AKP iktidarı dördüncü yılını doldurmuş, Türkiye dolu dizgin 2007 genel seçimlerine hazırlanıyordu. Kürt siyasi hareketi antidemokratik yüzde on seçim barajını aşmak için bağımsız adaylarla seçime girmeyi tartışıyordu. Demokratik Toplum Partisi Genel Başkanı Ahmet Türk seçime dair sorulan bir soru üzerine 1987’de SHP çatısı altında beraber parlamentoya girdikleri ana muhalefet lideri ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a yönelik şunları söylüyordu: "Türkiye'de demokratik bir cephenin oluşmasını ve sol ve sosyal demokrat partilerin bu sorumlulukla ortaya çıkmasını istiyoruz. Ama Sayın Baykal'da bu yönde bir tutum göremiyoruz. Sayın Baykal'ın bir Prodi olmasını istiyoruz ama bunu başaramıyor." Ahmet Türk gerçekten böyle bir cephenin kurulmasından umutlu muydu, yoksa nezaketinden mi Baykal’a başaramıyor demişti bilinmez. Baykal’ın böyle bir birliktelik kurmayı başarmak istediğini hiç sanmıyorum.
Ahmet Türk’ün Baykal’ın olmasını istediği Romano Prodi 2006 İtalya genel seçimlerinde tüm sol ve sosyal demokrat partileri bir ittifak çatısı altında toplamayı başarmış, Türkiye siyasetini izleyenlerin yakından tanıdığı Başbakan Berlusconi’yi başa baş giden bir seçimde yenmişti. Prodi’nin liderlik ettiği koalisyon %49,8 ile ipi göğüslerken Berluconi’nin ittifakı %49,7’de kalmıştı. Neredeyse solun tüm renklerini bünyesinde toplayan Prodi’nin karşısında tüm sağı birleştiren Berlusconi %0,1 ile başbakanlığı devretmek zorunda kalmıştı.
Nihayetinde Baykal Prodi olmadı, DTP de ilk kez bağımsız adaylarla seçim barajını başarılı bir hesaplamayla yendi, meclise girdi ve TBMM grubunu kurdu. Sonrasında da CHP ile diğer sol partilerin yakınlaşmasını gerektirecek müşterekler doğdu fakat Baykal ve yönetimi hiç yanaşmadı. Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa gelmesi sonrasında eski küskünlerin partiye dönüşü ve değişim beklentisi talebinde bulunan geniş toplum kesimlerimdeki heyecanla bir umut ortaya çıktı. Sosyalist partilerle dirsek temasını arttırması, solun çatı partisi olması projesi yerine Kılıçdaroğlu, partisinin mütedeyyinlere öcü olmadığını kanıtlamaya, muhafazakâr kesimlere açılmaya ve liberal isimleri politbüroda değerlendirmeye yöneldi. Herkes için CHP sloganının bugünlere geleceğini kendisinin bile bildiğini sanmıyorum.
Kimine göre partiyi sağa kaydırma, kimine göre AKP’nin dağıttığı merkezi yeniden inşa etme projesi ilk denemesini 2018 genel seçimlerinde yaptı. Dört benzemez denerek yerilen CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Parti seçime Millet İttifakı çatısı altında katıldılar. Her partinin kendi cumhurbaşkanı adayını çıkardığı bir modelle parlamentoda eskiye göre oylarını ve milletvekili sayısını arttırsa da genel sonuca büyük bir etkisi olmadı ve cumhurbaşkanlığını Tayyip Erdoğan ilk turda kazandı.
İttifakın ikinci ve başarıya ulaştığı atağı ise 2019 yerel seçimlerinde geldi. Cumhuriyet Halk Partisi adayları İstanbul ve Ankara başta olmak üzere Adana, Antalya, Mersin metropollerini kazandı. Su mecrasında akarsa 2023 seçimlerinde cumhurbaşkanının değişeceği çoğu yorumcu tarafından dillendirilmeye başlamıştı. Bu görüşe karşı çıkanlar ise ittifakın uzun süreli olmayacağına, bir arada durmakta zorlanacaklarına, eksileceklerine, hatta ve hatta dağılacakları görüşüne dayanıyorlardı.
Millet İttifakı eksilmek ya da bölünmek yerine büyüdü. Pelikan dosyasıyla yerinden edilen eski başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Gelecek Partisi’ni ve eski ekonomi bakanı Ali Babacan’ın DEVA Partisi’ni ittifaka katarak genişledi. Cumhurbaşkanı adayının açıklanmasına ramak kala Meral Akşener ve İYİ Parti’nin masadan kalkıp tekrar oturmasının da bugünden bakıldığında gücünü azaltmak yerine konsolide ettiği görüldüğüne göre, Millet İttifakı seçimlere giren en güçlü ittifaktır demek çok da yanlış olmaz.
Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu sadece içinde bulunduğu ittifakın değil, Sosyalist Güç Birliği İttifakı ile Emek ve Özgürlük İttifakı’nın da desteğini sağlamış durumda. Zımnen değil, alanda alenen Cumhur ve Ata ittifakı dışındaki ittifaklar Kılıçdaroğlu’na oy istiyorlar. Belki sol ve sosyalist bir çatıyı inşa edip bir Prodi olamadı ama Kemal Bey tarihsel ve politik olarak Prodi’nin çok daha ilerisinde bir birleştiriciliği başardı, büyük bir sinerji yarattı. Ülkücüsünden dindarına, liberalinden komünistine sokaktaki iki kişiden birini oyuna almaya hiç bu kadar yakın olmadığı bir seçime gidiyor. CHP’nin yüz yıl önce yaptığına benzer bir şekilde siyasetin merkezini meclise taşımaya çalışıyor. Kurucu parti, yeniden demokratik kuruluş için çaba harcıyor. Brezilya seçimlerinden iktibasla kullandığı cennetin kapılarını açmak için değil, cehennemin kapılarını kapatmak için paydaşlarını çoğalttığı propagandasını yapıyor.
Prodi İtalya’da küçük bir farkla Berlusconi’yi yenip büyük bir başarı kazandıktan sonra fazla iktidarda kalamamıştı. Mayıs 2006’da kurduğu hükümet iki yıl sonra dağıldı ve Berlusconi yeniden başbakan oldu. Kemal Bey’in siyasi geleceği nasıl olacak izleyip göreceğiz.