Millet İttifakı seçimi neden kazanamadı? Kemal Kılıçdaroğlu uygun bir isim miydi? Akşener aday konusunda sergilediği tepkide haklı mıydı? İmamoğlu ya da Yavaş olsaydı sonuç değişir miydi?...
Seçimin akabinde hemen herkesin tartıştığı sorular bunlar.
Öte yandan Millet İttifakı ve ittifakı oluşturan partilerin seçimin sonucu hakkında dişe dokunur bir açıklama yapmaması da oluşan soru ve yanıtların ağırlıkla kişiler özelinde şekillenmesine yol açıyor. Ama aslında seçim sonuçları, adayların isimleri ya da yürütülen kampanyaların başarısına indirgenemeyecek biçimde bir önceki seçimden başlayıp devam eden bir sürecin sonu ve sonucudur. Bu gerçekliği unutmadan 13. Cumhurbaşkanlığı seçiminde sayın Kılıçdaroğlu tarafından dile getirilen politikaların seçmen nezdinde nasıl algılandığını da düşünmek gerekmez mi?
Hangi Seçmen?
KONDA tarafından yapılan “Sandık Analizi”ne göre;[1] Kemal Kılıçdaroğlu’nun oy oranı -Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Güneydoğu Anadolu bölgesini hariç tutarsak- sosyo-ekonomik gelişmişlik seviyesi ile pozitif koreledir. Veriler, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Batı Marmara ve Ege’de neredeyse her iki oydan birisini aldığına ve benzer biçimde İstanbul ve Ankara başta olmak üzere metropol ve büyükşehirlerde yüzde elli seviyesini aştığına işaret etmektedir. KONDA’nın küme analizine göre; Yeşil Sol Parti’nin dominant olduğu doğu ve CHP’nin baskın olduğu yerler olan batı ve güney kıyı şeridinde Kemal Kılıçdaroğlu yüksek oy almaktadır. Son olarak seçim sonrası Sözcü TV’de programa katılan kendisinin de ifade ettiği gibi; bir ya da iki sandıkla seçimin gerçekleştiği köy, kasaba ve beldelerde Kemal Kılıçdaroğlu’nun aldığı oy oranı, 13. Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan’ın aldığı oy oranının yaklaşık yarısıdır.[2]
O halde sorunun yanıtını bu verileri dikkate alarak aramamız zorunlu.
“Bay Kemal’in Tahtası”
Anketler ve sosyal medyada yayınlanan videolar bu seçim döneminde dikkati çeken iki uygulama oldu. Her geçen gün siyasetin gündelik yaşamın içerisinde temas etmeye dayanan bir ilişki olmaktan giderek çıkmasıyla da ilişkili olan bu iki uygulamadan anketlerin fena halde yanıldığını deneyimledik. Videolar ise gerçekten ilgi çekti. Örneğin “Alevi” başlıklı video dünya izlenme rekorlarını kırmamış olsa da[3] hem milyonlarca kişiye ulaşması, hem de Alevilere yönelik önyargıları kırması açısından seçim döneminin yüz akı işlerinden birisiydi -tıpkı “Kürtler” videosu gibi. O nedenle Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Bay Kemal’in Tahtası” olarak kamuoyuna duyurduğu videoların -özellikle az oy aldığı kesimler tarafından- nasıl algılandığı üzerine düşünmek, seçim yenilgisinin nedenlerini kişisel açıklamalardan ziyade, seçim döneminde tercih edilen politikalara doğru kaydırabilir.
Video İçerikleri
“Bay Kemal’in Tahtası” olarak yayınlanan 10 videonun toplam süresi 26 dakika 33 saniyedir. En uzun video 4.16 saniye ile ilk video olurken, en kısa video da 2.03 saniye ile beşinci video oldu.
On videonun da ekonomi ve kalkınmayı hedef aldığı, yüksek katma değerli üretimin altını çizdiği, piyasa dilini içerdiği ve bir çağrı ya da söz ile bittiğini vurgulamak gerekli. Öte yandan video içeriklerini ayrıca analiz edersek;
Video 1’de; Nitelikli üretim Verimlilik artışı Ticaret ve finans Maliyet, farklılaşma, sermaye güvencesi Video 2’de; Yüksek istihdam Yerli ve yenilikçi üretim Türkiye’nin tümünü kapsama Özel şirketlere destek – teşvik Anadolu’ya tersinden göç ve oralarda sosyal hayatın değişmesi / canlılaşması[4] Video 3’de; Planlı üretim Gıda bağımsızlığı TİGEM’lere sahip çıkma Tarımda kendine yetecek düzeye ulaşma ve sonrasında dünyaya ihracat hedefi Video 4’te; Parlak zihin Dünya rekabeti Endüstriyel dönüşüm “Şampiyonlar Ligi” ekibi Yüksek teknoloji üretimi Deprem bölgesine özel planlama ve bu bağlamda liman ticareti Video 5’te; Yüksek kalite Dünya ile rekabet Üretim ve ticaret üssü Büyük tonajlı gemi sanayi yatırımı Tersane sektörü ile dünya pazarlarına girme Video 6’da; Rekabetin önemi Kamu özel sektör işbirliği Cari açık (ve petrokimyanın cari açıktaki yeri) Video 7’de; Yüksek kâr marjı Yüksek verimlilik Şirketlere verilecek destekler Dizilerle dünya piyasasına girme Yaratıcı kültür ekonomisi yatırımı Kültür, sanat ve eğlence sektörünün “bacasız sanayi” olarak tanımlanması Video 8’de;[5] Sağlık kentleri Kaliteli hastaneler Profesyonel sağlık ekibi Turizm ile sağlığın birleştirilmesi Yurtdışına giden sağlık çalışanlarının dönmesi Emeklilik fonları ve özel sigorta şirketleriyle anlaşma Sağlık turizmi hastanelerinde uluslararası standart ve akreditasyon Bu hastanelerde yüksek medikal teknoloji ve tıbbi yapay zeka kullanımı Özellikli bu hastanelerde sunulan sağlık hizmetinin “en üstün” seviyede olması Video 9’da; Dünyayla rekabet Yüksek internet alt yapısına ulaşım Sınırlar ötesi ticaret ve hizmet sunumu Video 10’da; Çip üretimi Enerji bağımsızlığı Sağlık teknolojileri Değişim ve dönüşüm Yapay zeka ve dijital dönüşüm Depreme ve iklime dirençli kentler Çalışanların yüksek yetenekleri sayesinde düşük ücrete mahkûm olmaması Üçüncü sanayi devriminin (yenilenebilir enerji ve hızlı internetle) yakalanması vurguları yer almıştır.
Sağlığa Dair
Tıp doktoru olmam vasfıyla sağlık hizmet alanına bir parantez açmam kaçınılmaz. Öte yandan sağlık hizmet alanı, aynı zamanda Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)’nin çok övündüğü ve kendisine meşruiyet sağladığı konuların da başında geliyor. Başka bir yönden bu alan, aynı zamanda AKP’ye muhalif olan partilerin onun kurduğu hegemonyadan kendilerini ne kadar kurtarıp alternatif politikalar önerebildiklerini göstermesi açısından da bir “turnusol”.
Sözü uzatmadan ifade etmek gerekir ki; Kemal Kılıçdaroğlu, sağlık sistemi konusunda her zaman AKP’nin hegemonyasına boyun eğdi ve pek muhtemelen “oy kaybetmemek” için seçim dönemi öncesi de dahil olmak üzere bu alanda -8 numaralı videoda aktardığı “Sağlık Kentleri” dışında- hiçbir öneri ve politika geliştirmedi.
Oysa Türkiye, tedavi edilebilir nedenlerden dolayı ölüm nedenleri bakımından Avrupa’nın en kötü ülkelerinden birisi.
Avrupa genelinde kronik solunum yolu hastalıklarının en kontrolsüz olduğu ve bu nedenle bu hastaların hastaneye en çok yatmak zorunda kalan ülkesi. Benzer biçimde kalp hastalığı ya da inme nedeniyle ölme riskinin, batı ve orta Avrupa ülkelerine göre daha yüksek olduğu bir ülke. Sağlık Bakanı ya da Cumhurbaşkanı’nın pek çok kez iddia ettiği gibi tütün kullanımıyla mücadele etmenin aksine, 2010-2020 yılları arasında Avrupa’da sigara kullanım oranı artan nadir ülkelerden biri. Benzer biçimde geçen on yılda Avrupa’da hava kirliliğine bağlı erken ölüm oranlarını azaltamayan üç ülkeden biri.
Daha önemlisi Avrupa ülkeleri içerisinde Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’dan sağlığa ayrılan payın en düşük olduğu ve yıllar içerisinde bu düşük payı daha da azaltan bir ülke.
Avrupa genelinde kişi başına en düşük sağlık harcaması yapan üçüncü ülke.
Bu korkunç istatistiklerin yanı sıra Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında meyve ve sebze tüketimi açısından Romanya’dan sonra en düşük orana sahip ve Avrupa’nın en az fiziksel aktivite – spor yapan ülkesi. Utanç verici bir gerçeklik olarak Türkiye, Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesi’nde, mevcut veya eski birlikte olduğu kişi / partner tarafından şiddete maruz kalan 15 yaş ve üstü kadınların oranının en yüksek olduğu ülke aynı zamanda. Aile planlaması ihtiyaçlarını modern yöntemlerle karşılayan üreme çağındaki (15-49 yaş) kadınların oranının en düşük olduğu ülkelerden birisi… [6]
Denilebilir ki; tüm bu tabloya rağmen “yurdum insanı” mevcut sağlık sisteminden çok mutlu ve o nedenle muhalefet partilerinin hemen hiçbirisi sağlık sistemi konusuna girmek istemiyorlar.
Eğer böyle bir durum varsa; bu tablo öncelikle böyle sağlıksız bir ortamı “sağlık” olarak pazarlayabilmiş bir siyaset karşısında muhalefet hattının beceri kapasitesinin ne düzeyde olduğuna işaret eder. Ama durum böyle değil. Çünkü siyasi iktidarın bol “memnuniyet” atıflarına rağmen Türkiye’de sağlık hizmetlerinin kalitesini “çok iyi” ve “iyi” olarak nitelendiren bireylerin oranı yüzde 45. Başka bir ifadeyle; toplumun yarıdan fazlası sağlık hizmetinin kalitesinden memnun değil ve iktidara / cumhurbaşkanlığına aday olan siyasetten başka bir şey duymak istiyor.
Ancak gelin görün ki bu insanlara Kemal Kılıçdaroğlu’nun sağlık konusundaki tek vaadi “Bay Kemal’in Tahtası-8” ile “Sağlık Kentleri” oldu.[7] Garip olan bu videoda yer alan “sağlık kentleri / turizmi” yapılanması, CHP’nin seçim sürecinde “Türkiye Sağlık Forumu” olarak yayınladığı ve sağlık alanında yapacaklarını taahhüt ettiği icraatlar arasında yer almıyordu. Çünkü “sağlık turizmi”, aslında kendi yurttaşına nitelikli sağlık hizmeti sunmayan bir ülkenin, sağlık alanındaki nitelikli insan gücü, alt yapı ve ileri teknolojisini cebinde yeterince dolar bulunan “sağlık turisti”ne ayırmasıdır.
Kemal Kılıçdaroğlu -partisinin yayınladığı programın aksine, özel hastanelerin soyguna dönüşmüş fark ücretlerini ödeyebilecek durumda olmadıkları için devlet hastanelerindeki beş dakika muayeneye razı olsalar dahi alamadıkları randevular nedeniyle “Alo 182 Merkezi Hekim Randevu Sistemi”nin başında bekleyen yurttaşlara, sağlıkta birinci sınıf özde yurttaşlar olabilecekleri güçlü bir kamusal sağlık hizmetini kuracağını söylemedi. Acı ama “Bay Kemal’in Tahtası”, bunun aksine, partisinin deklare ettiği sağlık vaatlerinde yer almayan bir programı açıklamak gibi garip bir politik tercihi izleyerek, Cumhurbaşkanlığı seçiminde oy alamadığı kesimi AKP’nin kurduğu sağlık sistemine ve dolayısıyla AKP’ye mahkûm etti.
Sermaye Birikimi
Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun ekonomi politikaları kuşkusuz “Bay Kemal’in Tahtası” ile sınırlı değildi. Ancak söz konusu on video, Kılıçdaroğlu özelinde Millet İttifakı’nın ekonomi perspektifini göstermesi açısından dikkat çekicidir. Bu bağlamda “rekabet”, “verimlilik” ve “dünya piyasaları” vurguları şirketler açısından büyük sermayeyi; çalışanlar yönünden yer alan “yüksek yetenek” ve “parlak zihin” gibi vurgular ise yeterli ve nitelikli bir kültürel sermayeye sahip bireyleri hedeflemektedir/öncelemektedir.
Pekiyi ama ülkenin eşitsiz gelişim koşullarını dikkate alırsak; şirketler yönünden dünya piyasasına girebilecek yetkinliğe erişmemiş küçük – orta boy ölçekli işletmeler ve eğitim başta olmak üzere hemen her hakkın erişiminde sayısız engelle karşılaşmış düşük – orta sosyoekonomik sınıfa ait insanların bu vaatlerden, aktarılan ekonomik çerçeveden ve tariflenen gelecek tahayyülünden olumsuz etkilenmemesi mümkün müdür. OECD ülkeleri arasından eşitsizlik yönünden şampiyonluğa yarışan bir ülkede “şampiyonlar ligi”nden bahis açmak, Millet İttifakı’nın kazandığı durumlarda orta – alt sınıfın ligden atılacağı / düşeceği anlamına gelmez mi? Adına meritokrasi denilen ve liyakat adı altında aslında kişilerin bireysel üstünlüğüne dayanan bir yönetim biçiminin dikkate alınacağını ifade etmek, eşitsizliğin Türkiye gibi çok yüksek olduğu bir ülkede mevcut eşitsizliği yeniden üretmek değil midir?
Özetle; seçim sonucu, videolarda kendisine yer bulan “yenilikçi üretim”, “endüstriyel dönüşüm” ve “yüksek kalite”li işleri yapamayan şirketlerin ya da “parlak zihin” ve “yüksek yetenek”lere sahip olmayan kişilerin cahil ya da kendilerine cömert biçimde sunulan bayram ikramiyelerini bilinmez bir nedenle reddedenler olmadığını, aksine sınıflarını gayet iyi bildikleri ve hatta buna uygun siyasi tutum geliştirdikleri anlamına gelmektedir. Bu bağlamda yıllar önce Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın -Müslümanlığa da vurgu yaparak- “Biz ara eleman ülkesiyiz, mucit çıkaramayız” dediğini dikkate alırsak;[8] “ara eleman” siyasetinin, Kemal Kılıçdaroğlu’nun anlattığı siyasete üstün tutulmasına ve onay verilmesine neden şaşıralım.
Mahkûm muyuz?
Pekiyi ama düşük ücret, düşük yetkinlik ve düşük verimlilik dahilinde “ahbap – çavuş” ya da “parti – tarikat” ağına dahil olup orta-alt ligde top koşturmaya mahkûm mu olunmalı?
Eğer oyunun senaryosunu değiştirmek düşünülmezse, eğer orta – alt sınıflar ve şirketler, hep üsttekilerin kazandığı bu oyunun kendisine karşı örgütlenmezse evet mahkûm olunur. Daha kötüsü bu değişim sağlanamazsa, -son seçimde olduğu gibi- yaşamda kaybedenlerin, kendi başarılarıyla olmasa da devletleri ya da kendi varlıklarını temsil eden liderleriyle gurur duyacakları “büyük masallara” ikna olmaları da engellenemez. Tıpkı asgari ücretin 8 bin 506 TL olduğu bir ülkede en ucuz modelinin 953 bin TL olan bir arabanın üretiminden gurur duymaları ve hiçbir zaman alamayacakları bu araba nedeniyle var olan siyasi iktidara oy ve onay vermelerinde yaşandığı gibi…
Öte yandan Millet İttifakı’nın solundaki partilerin de bu dönüşümü başaramadıklarını ve siyasi ufuklarını -benim gibi- orta sınıf beyaz yakalıların hegemonyasından kurtaramadıklarını da vurgulamak gerekli.
Öte yandan “Bay Kemal’in Tahtası”nda kendisine bolca yer bulan rekabet, verimlilik, piyasa vurgularına karşılık;
Sadece bir kez “hukuki güvence”nin, yani herkesin hukuk karşısında eşit ve biricik olduğu vurgusunun yer aldığı ve bu güvencenin gerekçesinin de rekabetçi bir üretim yapısıyla ilişkilendirildiğinin (Video 1) Ülke genelinde eşitsizliği azaltma potansiyeli olan kamunun tarım ve hayvancılık dışında hiçbir üretim üssünde rol almayacağı, aksine tanımlanan 11 alandaki tüm yatırım ve faaliyetlerin şirketler / özel sektör tarafından yapılacağının ifade edildiğinin (Video 2) Videolarda ülkenin en büyük sorunu olan “aç çocukların”, -İzmir’de partisi tarafından seçilme ihtimali çok düşük olan bir yere konulan Hacer Foggo anılarak- sadece bir kez gündeme geldiği ve aç oldukları için değil, “endüstriyel dönüşüm” için çocukların aç kalmamasının gerektiğinin belirtildiğinin (Video 3) altını çizmek zorunlu.
Üzücü ama “Bay Kemal’in Tahtası”nda; sosyal demokrat yaklaşımın bir gereği olarak eğitim ve sağlık alanının hak temelli politikası ve bu bağlamda ülke genelinde var olan sınıfsal ve bölgesel eğitim eşitsizliğinin nasıl giderileceği, anne-babası alt sosyo-ekononomik sınıfa dahil olan çocukların hayata hükmen yenik başlamaması için nelerin yapılacağı, adına Sağlıkta Dönüşüm denilen ve sağlığı insani bir hizmet olmaktan çıkartıp paraya-puana indirgeyen bir yapının nasıl değiştirileceği, çökmüş kamu sağlık sisteminin nasıl ayağa kaldırılacağı, prim borcu olanların sağlık hizmetine nasıl ulaşacağı ve yüksek enflasyon altında artan cepten sağlık harcamalarının nasıl sonlandırılacağı yer almadı.
Sözün Sonu
Kemal Kılıçdaroğlu, mevcut CHP siyasetinin ve örgütsel vaziyetinin çıkarabileceği en iyi adaydı. Gönül rahatlığıyla oy verdim ve halen verdiğim oyu savunabilirim. Zaten bu yazı sorunun bir kişi olmadığını, aksine isimden ziyade yenilginin temelinde yapısal ve ideolojik sorunlar yattığını tartışmaya açmak amacıyla yazıldı.
Öte yandan sayın Kılıçdaroğlu, -iki tur arasındaki savruluşunu dikkate almazsak - adaylığı vesilesiyle, hepimize, bağırmayan, parmak sallamayan, itiraz ve eleştirilerimizi dinleyen, toplumu bütünleştirmeyi hedefleyen, insani değerlerin farkına varmamıza yol açan ve CHP’yi düştüğü dar kıskaçtan çıkarıp geniş halk kesimleriyle buluşturan bir varoluşun da mümkün olacağını gösterdi. Ne iyi, ne güzel…
Ama yetmedi.
Yetmemesinin nedeni çok faktörlü. Bu faktörlerden kimisi kendisiyle ilgili, kimisi değil… Ama bu durum sonucu değiştirmiyor: yetmedi
Bu nedenle tam da “tahta”sında yazan yaşama geçmeli: Değişim ve dönüşüm, CHP’nin bütününü kapsayacak ve etkili bir üye kampanyasını da içerecek biçimde yeni bir örgütsel ve ideolojik ortamı yaratarak devam etmeli.
Aksi halde bilmelidir ki; Recep Tayyip Erdoğan konusundaki haklı “tek adam” eleştirisi kendisi için de geçerli olacak.
Dün bitti, şimdi Piro’dan beklenen yeni bir doğumun ebeliğini yapmak.
[1] https://konda.com.tr/rapor/177/14-ve-28-mayis-2023-genel-milletvekili-ve-cumhurbaskanligi-secimleri-sandik-analizi
[2] https://www.evrensel.net/haber/491991/kemal-kilicdaroglu-ortaya-cikan-tabloyu-agir-bir-yenilgi-olarak-gormeyi-kabul-etmem
[3] https://teyit.org/analiz/kilicdaroglunun-alevi-videosunun-twitterda-en-cok-izlenen-video-oldugu-iddiasi
[4] Bu vurgu bile LGBTİ+ nefretinin siyasi iktidarca körüklendiği bir seçim ortamında pek çok kaygıya neden olmuştur.
[5] İlginç olarak bu videoda yer alan “sağlık kentleri / turizmi” yapılanması, CHP’nin parti olarak yayınladığı sağlık vaatleri arasında yer almıyordu.
[6] OECD, Health at a Glance: Europe 2022. https://health.ec.europa.eu/system/files/2022-12/2022_healthatglance_rep_en_0.pdf
[7] https://www.youtube.com/watch?v=wPfqjGCDodM
[8] https://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/erdogan-bayraktar-biz-ara-eleman-ulkesiyiz-mucit-cikaramayiz-haberi-77595