AK Parti kaybetti, CHP kazandı. Bu iki sonuç herkesin malumu. Buna karşın müstakil nedenleri ve sonuçları olması, ikisini de hâlâ ilgi çekici kılıyor.
Bu malumun ilamının akla getirebileceği soruların başında şunlar yer alıyor:
- AK Parti kime, ne kadar kaybetti?
- 2023’te olmamışken bu şimdi nasıl oldu?
- AK Parti toparlanabilir mi?
- CHP, yükselişi yönetebilecek mi?
Sorulara yanıtlar için önce rakamsal sonuçları gözden geçirmekte fayda var.
İki farklı metrik, seçim rakamlarına bir yorum getirmeye elverişli malzeme sunuyor. Birincisi, nominal oy oranları diye adlandırdığım, geçerli oyların dağılımı (bildiğimiz resmî sonuçlar). İkincisi ise reel oy olarak adlandırdığım, tüm arasındaki dağılım seçmenler (sandığa gitmemişler+geçerli oylar+geçersiz oylar). Birincisi resmî olarak kimin kazandığını (ilan edilen oranları), ikincisi ise meşruiyeti güçlendiren bir faktör olarak toplumsal temsiliyet düzeyini anlamak için veri sağlıyor. Bu ayrım bu seçimler için daha da önem kazandı, çünkü katılımda belirgin bir düşüş oldu.
Neler oldu?
Nominal oy oranlarına göre CHP oldukça büyük bir sıçrama yapmış. Ancak bu sıçramada, AK Parti’nin büyük kaybının etkili olduğu da bir gerçek; yükselişin ana karakteri göreceli olmasıyla ilgili. Bir başka deyişle CHP, kendine gelen oylardan daha çok AK Parti’den kopuşlar nedeniyle başarılı olmuş. Diğer yandan CHP sadece görece olarak değil, reel olarak da oylarını artırmış. Aslında, 2019’un aksine 2024’ün ittifaksız gerçekleşmesi ile hem muhalefet içindeki partilere oy kaybı görece daha fazla oldu hem de yükselen apati ile sandığa gitmeyenler arttı. Buna rağmen CHP’nin 2019’a göre reel oylarını artırmış olması, iktidar seçmeninden de oy aldığının kanıtı. CHP’ye destek, tüm seçmenler arasında 2,6 puan yükselmiş. Buna oy vermeyenleri ve oy kayıplarından kaynaklı eksilmeyi de ekleyecek olursak, CHP’nin tahminen 4-4,5 puanlık, yani 2,5-3 milyon civarı yeni kazandığı seçmeni olduğu söylenebilir. Bu geçişlilik AK Parti’den sandık dışına önemli oranlarda fire gözlemlenen, güçlü olduğu il ve ilçelerdeki değişimlere bakınca da net olarak görülüyor.
YRP’nin reelde %5,2 olan oyunun önemli bir kısmının (Saadet ve diğer partilerden gelenleri de gözetirsek) yaklaşık %70’inin, AK Parti’den geldiği görülüyor. Bu durumda sayılardan kabaca şu çıkarım yapılabilir: AK Parti’den kopanların %40’ı sandık dışına, %40’ı YRP’ye, %20’si de başta CHP olmak üzere muhalefet partilerine geçmiş.
Sayıların işaret ettikleri sonuçlar özetle şöyle:
- CHP kazandı. Birincisi görece olarak büyük farkla, reel olarak da dikkate değer ölçüde oylarını artırdı. İkincisi, muhalefetteki dağınıklığa ve iç rekabete rağmen muhalif oyları konsolide etmeyi başardı. Üçüncüsü de nüfusun üçte ikisini yönetecek kadar önemli sayıda belediye yönetimi kazanmış oldu.
- AK Parti seçmenden vicdani ret yedi. Neticede de çoklu kaybetti: Sandığa gelmeyen küskünleri haricinde, YRP’ye, CHP’ye ve DEM’e kaybetti, hatta BBP’ye dahi kaybetti. Toplumun her kesimiyle ilişkisinin yıprandığı gerçeği ile yüzleşti.
- Sandığa katılım düştü. Kuşkusuz en çok AK Partililerde düşüş var, ama muhalefette de az değil. Profil olarak ise en çok Kürtlerde.
- Milliyetçi partiler güç kaybetti. Toplam milliyetçi parti oyları (MHP+İYİ Parti+BBP+ZP) %17,3’den, %14,9’a düştü. Milliyetçilik önemsizleşmiş değil. Hatta CHP’nin milliyetçilik düzeyi de yeni bir izleme alanı olacak. Ancak 2023 sonrası oluşan “milliyetçilik yükseliyor” hezeyanının karşılık bulmadığı da görülüyor.
- YRP, AK Parti’den kitlesel çıkışın ilk ve sorunsuz bir adresi oldu, alabileceğini büyük oranda aldı.
- DEM yerinde sayarak kazandı. Bölgede uzun dönemdir sandığa küsmüş kitlesini sandığa geri getiremedi, fakat AK Partili Kürtlerin sandıktan uzaklaşması ile nominal oy oranlarını korudu, hatta bazı bölgelerde artırdı ve 2019’a göre çok daha fazla belediye kazandı. Öte yandan üçüncü yol iddiası ile batıda açtığı kulvar ilgi görmedi. Biraz hızlı bir çıkarım olma riskini göze alarak iddiam şu ki, batıdaki Kürt seçmenlerin parti angajmanının esnemiş olduğu ve toplamda da CHP’nin de Kürtler için bir ihtimal olmaya başladığı söylenebilir.
- Diğer partiler diğer kategorisinde toplaştı. Kutuplaşmanın en az hissedildiği seçimler ironik bir şekilde iki kutupta konsolidasyonu artırdı.
- En kritik sonuç olmasa bile seçmenin umut verici bir tutumu da şu oldu: Kirli siyaset eleştirilerinin bir yansıması olarak, aday gösterilmeyince parti değiştiren şantaj siyasetini de cezalandırdı. Çukurova, Seyhan, Sarıyer, Eyüp gibi birçok örnekte, bu tür adaylar ne varlık gösterebildi ne de eski partilerine kaybettirmeyi başardı.
- CHP’nin önünde yükselişi nasıl koruyacağı, AK Parti’nin önünde nasıl toparlanabileceği soruları önümüzdeki yılların siyasetinin temel belirleyeni olacak.
Nasıl oldu da oldu?
Nasıl oldu sorusunun yanıtı çok karmaşık sayılmaz. AK Partili seçmen birikmiş rahatsızlıklara dayanarak vicdani ret hakkını kullandı. Yozlaşma, adaletsizlikler, ekonomik sorunlar, kayırmacılıklar, israf ve benzeri yıpratıcı faktörler harekete geçti. Peki tüm bunlar 2023’te de varken neden o zaman değil de şimdi devreye alındı? Dört ana neden sıralayacağım:
Birincisi seçmen için belki de en önemli kriter yönetim becerisi. Seçmen 2023’te AK Parti’den rahatsız olduğu konularda muhalefette bir fark göremedi. Ne muhalefete güven duydu ne de becerisine inandı. Güvensizliğin pek çok nedeni var. 2023 seçim değerlendirmesinde üzerinde durduğum on hatadan biri dahi olmasa seçim kazanılabilirdi.[1] Bu seçimde ise AK Parti tarafında (özellikle adaylar ve vaatler gözetildiğinde) beceri emareleri daha azken, başta İmamoğlu ve Yavaş olmak üzere CHP belediyeciliğinin seçmen nazarında parlaması, kampanya döneminde başka şehirlerde dahi tanınır hale gelmesi, “onlar konuşur AK Parti yapar” mesajının etkisini sönümlendirdi ve hatta tersine çevirdi. Bir tarafta ekonomik sorunların kaynağı olan bir iktidar, diğer tarafta zor zamanlarda mikro çözümler üreterek onların yanında olan bir muhalefet buldu.
İkincisi aday karşılaştırmasında ibre, bu seçimde yön değiştirdi. 2023’te kim kazanır sorusunun yanıtında karşılık bulan Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’na üstünlüğü, bu seçimde tamamen ve net biçimde tersine döndü. İmamoğlu’nun, Yavaş’ın, başka birçok CHP’li adayın görünür bir beğeni üstünlüğü oluştu. AK Parti adaylarının beceriksiz ve güç zehirlenmesi içinde ve kibirli oldukları kanaati hâkim oldu ve adaylar çözümleri değil, sorunları sembolize eden bir profil sergilediler.
Üçüncüsü de 2023’te de oldukça rahatsız olarak belki son bir defa, biraz da muhalefet içine sinmediği için iktidarı desteklemiş olan seçmenler seçim sonrası iktidarın aynı güçle ve bir şey değişmeden devam etmesiyle daha da memnuniyetsiz hale geldiler. 2023’teki huzursuz oy tercihlerini dengelemek ve ertelenmiş tepkilerini vermek için 2023 iyi bir fırsata dönüştü.
Dördüncüsü Erdoğan’ının uzun dönemdir en büyük destekçisi olan kutuplaşma siyaseti 2023’te muhalefetin kaçak dövüşüne rağmen işlemişken, 2024’te bir faktör olmaktan çıktı. Kuşkusuz bu bir yerel seçim ve kutuplaşma konuyla ilgisiz bulunuyor. Kampanyaların yerel olması bu duyguyu daha da güçlendirdi. Kimi zaman araçsallaştırılan Gazze konusu dahi, İsrail ile ticari ilişkilerin gündeme kuvvetli biçimde taşınması ile iktidar aleyhine çalıştı.
Başka birçok faktör de sıralanabilir ama bu dört unsur 2023’ü, 2024’ten farklılaştırdı.
Bundan sonra neler olur?
AK Parti, CHP ve DEM dışında kalan kısımda boşluklar oluştuğu ve buranın yeni bir mücadele alanına dönüşeceği açık. DEM’in ise Demirtaş tarafından seçimden önce işaret edilmiş 1 Nisan ve sonrası gündemi var. Fakat bu yazıda neler olur sorusuna dizinin esas oyuncuları açısından yanıt aramakla sınırlı kalacağım.
Mevcut durum CHP’ye de AK Parti’ye de zorluklar oluşturmuş durumda. Doğal olarak seçimin mağlubu AK Parti’nin işi çok boyutlu bir biçimde daha zor. AK Parti için soru şu: AK Parti küstürdükleri ile barışabilir mi?
AK Parti’nin seçimi çoklu kaybettiğinden bahsetmiştim. Yol haritası netleşmiş değil. Rotayı yenilginin faturasını kime kesecekleri ve kimi yeniden kazanmayı hedefleyerek kimden vazgeçecekleri belirleyecek. AK Parti’den bahsederken de bir homojen bloktan bahsetmeyeceğimizi hatırda tutmakta fayda var. Buna bir de çoklu yenilgi eklenince parti çevresinde herkes ilk refleksini konsantre olduğu taraftan verme eğiliminde. Örneğin Van’daki mazbata krizi ve bu krize tepkiler sert denebilecek düzeyde farklılaştı. Benzer bir karmaşa Özlem Zengin’e fatura kesilmesinde yaşandı. AK Parti’nin kodlarından uzaklaştığı ve Batıcılaştığı yönünde bir eleştiri uzun dönemdir var. Yeniden Refah’a durdurulamayan akıntının ana sebebi, ahlâki İslâmcılık’tan uzaklaşma, müsebbibi AK Partili kadınlar, sembol isim ise Özlem Zengin olarak görüldü. Ancak başlatılan düşük ölçekli kampanyaya rağmen parti Özlem Zengin’e sahip çıktı. Ekonomi alanındaki benzer gerilim ise biraz da mecburen seçimlerden çok önce yaşandı, Mehmet Şimşek’in seçimlerden sonra görevden alınacağı rivayetleri ile beraber devam etti, ancak henüz görevinin başında ve reçeteler devrede. Velhasıl çoklu kaybediş ve yenilgilinin çeşitlenen nedenleri erken hamle almayı zorlaştıran bir faktör AK Parti için. Bir yandan kapsayıcı ve normalleşme getirecek adımlar atılması gerekiyor. Bir yandan da Gazze konusunda adımlar gibi İslâmcı tonlara, bir yandan ekonomik hamlelere, bir yandan da Kürt açılımına ihtiyaç var. MHP ile işbirliğinin de sorgulanmaya başlanması muhtemel.
İşler iyi giderken daha kolay olan kapsayıcı siyaset, ekonomik sorunların gündelik yaşama sirayet ettiği dönemde imkânsızlaşmış durumda.
Diğer yandan iktidar aslında uzun dönemdir çoğunluğu kaybetti. 2023’ü buna rağmen, muhalefetin hataları ile kazandı. Ancak bu sürdürülebilir değildi ve olmadı. Bu yüzden zaten sorunların da kaynağı olarak görülen çoğunluğu kazanmaya mecbur bırakan yeni rejim iktidar için de bir engel haline gelmiş durumda. Belki tahmin edilmesi en kolay tutum değişikliği bu konuda olacak. Büyük ihtimalle iktidar yönetim ve seçim sisteminde bir revizyon gündeme getirecek ve bunu da mümkünse muhalefetle uzlaşarak yapmaya çalışacak. Erdoğan’ın 50+1’i bulması artık oldukça zor, ancak çok adaylı bir yarışta birinci çıkma umudunu koruyor.
Tabii CHP’nin önünde duran zorluklara moral üstünlüğü ele geçirmiş olarak yaklaşacak olması bir avantaj. CHP için ise soru şu: CHP yükselişi nasıl yönetecek?
CHP aslında 2022 ortalarında da büyük bir ivme yakalamış, Erdoğan’ın ülkeyi artık yönetemediği konuşulur olmuştu. O dönem Perspektif’te yazdığım bir yazıda bu yükseliş eğilimi devam ederse CHP’nin %35’leri bulabileceğini, ancak sınırlarını oluşturan bir yükseliş paradoksu içinde olduğundan bahsetmiştim. Paradoks çalıştı ve yükseliş 2024’e ertelendi. Paradoksun yeniden devreye girip girmeyeceğini CHP’deki değişimin ne kadar gerçek bir zemine dayanacağı belirleyecek. 2022’deki tabloyu şöyle tarif etmiştim:
Bir yükseliş paradoksu CHP’yi durduruyor. CHP’li seçmenlerin hatırı sayılır bir bölümü, diğer seçmen grupları gibi optimal beklentilerle değil, etik çerçevelere referansla ve maksimalist bir çıtayla CHP’yi destekliyor ve takip ediyor. CHP ve siyasetçileri de bu çerçeveye girsin istiyor. Öte yandan kapsayıcı siyasete de kapalı değil: Seçimleri kazanma motivasyonu ile bunları pragmatik hamleler olarak kabullenebiliyor.
Yükselişle birlikte özgüveni artan parti ve seçmen, yükseldikçe özsel beklentilerini daha fazla öne çıkarıyor. En başta kapsayıcılık fikri ve adımları ile bastırılmış gerilimler yüzeye çıkıyor. “Helalleşme” söyleminin yerini hızla “hesap sorma” talepleri alabiliyor. Karşı mahallenin oradan ayrılmak isteyenlerine güvenli/garantili çıkış kapıları kapatılıyor... Düşüş hissedilince pragmatizm, yükseliş hissedilince maksimalist bir etik bakış öne çıkıyor. Sonuç olarak, kapsadıkça yükselme, yükseldikçe dışlama ve düşüş trendleri arasında salınıyor.
Şimdi de CHP benzer bir durumla yüzleşme riski ile karşı karşıya. Yükselişle bünyesine geleneksel seküler tabanından farklı kesimleri, milliyetçileri, dindarları, Kürtleri eklediği açık. Öte yandan geleneksel taban, bu kapsayarak genişleme yolculuğunda alınganlaşabiliyor. “Partinin kapsayıcılık uğruna tüm kesimlere mavi boncuk dağıtırken kendilerini gözetmediği, hassasiyetlerini önemsemediği, çantada keklik olarak gördüğü düşüncesinde, rahatsız ve ajite” olabiliyor. “Herkesi hedefleyen sınırsız bir kapsayıcılık, ana kütle için tolerans düzeylerini zorluyor. Esnemiş de olsa, belli sınırlar, çizgiler, kısacası takip edilecek bir siyaset bekleniyor.”
Dolayısıyla çeşitlenen profil, CHP’nin yeni öğrenmekte olduğu bir zorluk kuruyor. Farklı kesimlerden birine yönelik jest ya da yaklaşımlar, diğerini olumsuz etkileyebiliyor.
Ne var ki Türkiye’nin sorun alanlarında siyasetsiz, tutumsuz bir denge politikasının da seçmenin hiçbir kesimini tatmin etmediğini, sözü olanın sessiz olandan daha fazla karşılık bulduğunu 2023 seçimlerinde deneyimledik. Yerel seçimin yerel olan gündemlerinde dengeyi tutturmak daha kolaydı. Hatta seçmen hem 2019’da hem 2024’te beka ve güvenlik söylemlerini yerel seçimle ilgisiz buldu. Fakat 2023’te CHP’deki sorun alanlarına yönelik sessizlik ya da siyasetsizlik kaygılı kesimlerin kaygılarını dindirmedi, aynı zamanda ülke yönetimi becerisi başlığında güveni zedeledi. Dahası siyasetsizlik kendi seçmeninden bir kesimi de diğer muhalif partilere iteledi. Bu nedenlerle önümüzdeki dönemde CHP’nin önündeki zorluk, siyasetten kaçmadan bir denge kurabilmek ve yükseliş paradoksunun aşmanın yollarını bulmak olacak.
Özgür Özel’in seçim sonrası açıklamaları bu yönde olumlu sinyaller veriyor. Zafer sarhoşu olmayan, hatta tabandaki bu potansiyeli de sakinleştiren, vadeli bakan, temkinli, hakkaniyetli bir duruş ortaya koyuyor. İmamoğlu’nun kucaklayıcılığı başat bir denge unsuru haline dönüştü. Ancak bunlara aktif ve önermeleri olan siyasi tutumlar eşlik ederse yükseliş paradoksu aşılabilir. CHP zorlu bir sınav momentinde. Hem cesaret gerektiren hem de dengeleri gözeten bir sorumluluk dönemi CHP’yi bekliyor.
[1] Ulaş Tol. (2024). “Çoğunluğun rasyoneli ve ittifak siyasetsizliği”, Birikim, sayı 410-411, s. 38-50. Bu yazıda bahsettiğim hatalar zinciri ise şunlardı:
- Daha bir yıl öncesinden seçim kazanılmış olarak görüldü, konsantrasyon seçim sonrasına yöneldi, kampanyanın önemsizleşti
- Çoğunluğu ikna etmeyi gerektiren, muhalefetin dahi üzerinde uzlaşmadığı bir aday tercih edildi.
- Aday belirleme süreci geciktirildi, gerilimli bir şekilde yönetildi.
- İktidar ve muhalefet arasında oluşan ara blok önemsenmedi, seçim günü onların da rasyonel tercih içinde olacağı varsayıldı.
- Milliyetçi söylemleri yükselten sorunlara sahici ama demokratik çözümler önermek yerine kimi zaman kaçak kimi zaman da o söylemleri güçlendiren ama eğreti duran tepkiler verildi.
- Milliyetçiliğin üzerinde yükseldiği, Kürt sorunu, göçmen meselesi ve tekno-milliyetçilik kutuplaşmanın katalizörü olarak işledi.
- İktidar blokundan kopan özellikle dindar kitlelerin kaygılarına yönelik önlemler, yüzeysel ve sembolik kaldı, kanıta ve güvene dayanan işaretlerle ikna edici bir çerçeve sunulamadı.
- Meclis aritmetiği tali görüldü. Ortaklık stratejisi kurulamadı, milletvekili listeleri seçim kampanyasındaki etkisi gözetilerek değil, seçim sonrasını hesap edilerek oluşturuldu.
- Cumhurbaşkanlığı seçimi ana seçim, meclis seçim tali seçim olarak konumlandırıldı. Cumhurbaşkanlığı seçimi muhalefetin birliğinin, meclis seçimleri ise muhalefet içi rekabetin sahnesi haline geldi.
- Muhalif seçmenin duygusunu okşama konusunda etkili, ancak aradaki ve iktidardan kopma ihtimali olan seçmen üzerinde başarısız olan bir kampanya dönemi geçirildi.