Trumpçı Pedagojiyle Mücadele Etmek

Trump yeniden siyaset sahnesinde. 2024 Kasım ayında yapılacak seçimde tekrar başkan seçilme şansı var. Kürsülerde “ben olsaydım Hamas saldırısı olmazdı; ben olsaydım Ukrayna savaşı olmazdı” diyerek dünyadaki sorunların çözümünün kendi başkanlığı olduğunu savunuyor. 2016 seçimleri öncesinde de iç siyasette Amerikalılara şu tür çözüm yolları önermişti: “Müslümanlar: Hepimizi havaya uçurmak istiyor. Onları Amerika’dan atacağım. Meksikalılar: Kadınlarımıza tecavüz ediyor, Meksika’ya karşı duvar öreceğim. Çinliler: İş yerlerimizi elimizden çalıyor, onları bu ülkeden kovacağım.” Trump bu seçimlerde de göçmen düşmanı, İslamofobik, cinsiyetçi ve heteroseksist söylemini sürdürüyor. Amerikalı seçmenlerden de oldukça yüksek bir destek buluyor.

Sorunun Trump ile sınırlı olmadığı aşikar. Zira Latin Amerika’dan Avrupa’ya, Rusya’dan Hindistan’a kadar benzer söylemleri kullanan liderlerin son yıllarda iktidara geldiğine, hatta zor koşullarda iktidarlarını koruduklarına şahit oluyoruz. Bu siyaset tarzını ‘popülizm’ başlığı altında tartışıyoruz. Popülizmin tek bir tanımını yapmak zor. Neticede popülizm sağ ve sol versiyonları olan,muhafazakarlıktan aşırı sağ hareketlere kadar uzanan bir siyasal yelpaze. Ancak küçük nüanslar olsa da farklı coğrafyalarda başarılı olan sağ popülist siyasetin ortak bazı yönleri var.

Bir ortak nokta popülist liderlerin toplumu söylemsel olarak iki homojen karşıt gruba bölmesi: Bir yanda “erdemli bir halk” öte yanda “yozlaşmış elitler”.[1] Başka bir deyişle popülistler bir yanda ‘saf, temiz ve irfan sahibi bir halk’ı idealize ediyorlar, bunun karşısına ise sorunların müsebbibi olarak ‘yozlaşmış’ olarak niteledikleri okumuş-aydın kesimi koyuyorlar. Bu denklemde siyaset ‘halkın iradesi’ olarak tanımlanıyor, uygulanan politikalar böyle meşrulaştırılıyor.

Popülist siyasetin bir ortak noktası da eğitime olan özel ilgileri. Zira iki karşıt grup denkleminde eğitim, elitlerin kontrolünde olan bir alan olarak konumlandırılıyor. Bu çerçevede popülizm belirli bir pedagoji de öneriyor. Yazıda ‘Trumpçı pedagoji’ olarak anacağım ama farklı ülkelerdeki popülist liderlerin de takip ettiği bu pedagojinin izlerini Trump’ın 1776 Projesi’nde sürmek mümkün.

Trump Black Lives Matter gösterilerinden sonra bir komisyon kuracağını açıklamıştı. Ona göre bu gösteriler okullardaki sol görüşlü endoktrinasyonun bir sonucuydu. Okullarda tarih doğru öğretilmiyordu. Trump kendi deyişiyle vatansever eğitimi (“patriotic education”) desteklemek için 2020 yılında bir Komisyon kurdu. Komisyon 2021 yılında Amerika’nın Bağımsızlık Bildirgesi’nin tarihine gönderme yapan 1776 Raporu’nu yayımladı.[2] Biden’ın başkanlığa gelmesiyle komisyon dağıtıldı.

41 sayfalık 1776 Raporu’nun başında yazarlar belirtilmemiş, bir kaynakça da verilmemiş. Rapor’a göre “Bugün Amerikalılar ülkelerinin anlamı hakkında derin bir bölünme yaşıyorlar. Bu bölünme sadece ülkemizin tarihini değil, bugünkü amacını ve gelecek yönelimini de kapsıyor” (s. 1). Rapor bu bölünmenin en önemli sebeplerinden biri olarak eşitsizlik karşısında gelişen “ırk, cinsiyet ve cinsel yönelim” bazlı “kimlik politikaları”nı gösteriyor (s. 16). Raporda bu kimlik politikalarının, herkesin eşit kabul edildiği 1776 Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’ne aykırı olduğu dile getiriliyor. Somut bir hedef olarak da Amerika’daki sistemik ırkçılığı öğreten ve eleştiren (‘yozlaşmış elit’in parçası olarak) akademisyenler gösteriliyor: “Bugün Amerika’da üniversiteler anti-Amerikancıların yuvası haline geldi” (s.18). Rapor “National Renewal” için (bunu bizim topraklarda Milli Diriliş diye çevirmek uygun sanırım) atılması gereken adımları da sıralıyor. Bunlarda biri ailenin rolünü hatırlamak: Amerika’nın bağımsızlık ruhunu oluşturan “Onlara kutsal özgürlüklerini veren Yüce Tanrı’yı kabul eden,” “birlikte dua eden aileler”... Bir diğeri Amerika’yı ve Amerikan tarihini “doğru anlatmak”. Bu doğrultuda "Amerikanın büyüklüğünü inkar ederek, her yerde Amerika'nın günahlarını konuşmak isteyen minik tiranlara karşı ayağa kalkmak" (s.16). Rapor “atalarının sadece günahlarının altını çizen ve sistemik ırkçılığı öğreten” yaklaşımın “zihinleri eğitmekten çok manipülasyon yapan bir ideoloji” olduğunu belirtiyor. Ve akademisyenleri “mesleklerine dönmeye” ve “dürüst bilim (honest scholarship)” yapmaya davet ediyor. Yazarlar Amerikalıların “açıklık, dürüstlük, cömertlik, nezaket, çalışma, kararlılık, cesaret, umut…gibi Amerikan erdemlerine sahip olduklarını” ve “şanlı tarihiyle birleşmiş bir ulus” olduğunun altını çiziyor (s. 20). Sonuç olarak raporun amacının “Birleşik Devletler’in 1776’daki kuruluş prensiplerini ve tarihini anlayan bir yükselen neslin yetişmesini sağlamak” olduğu, bunun da ancak “Amerika’da eğitiminin restore edilmesiyle” mümkün olduğu dile getiriliyor (s. 1).

Seçilmesi durumunda Trump’ın komisyonu toplayıp eğitim alanına yeniden el atması muhtemel. Ancak sorunun Trump’ın başkan olup olmamasıyla sınırlı olmadığını görmemiz lazım. Zira Trumpizm ve popülizm toplumda karşılığı olan bir ideoloji. Henry A. Giroux’nun belirttiği gibi bugün de Amerika’da okullar ve üniversiteler “beyaz Hristiyan milliyetçiler”in etkisi ve kuşatması altında.[3] Amerika’da yakın zamanlarda İsrail’in Gazze saldırılarını protesto eden öğrenciler, akademisyenler hedef haline geldi, kampüsler polis baskısı altına alındı. Çeşitlilik ve kapsayıcılık konularını gündeme getiren eğitim kurumlarının fonları kesiliyor. Oklahoma gibi eyaletlerde kamu okullarında derslerde İncil’in öğretilmesi emrediliyor.[4]

Öte yanda kod adı “Trumpçı pedagoji” olan yaklaşımın Amerika ile sınırlı olmadığını, farklı ülkelerde de benzer bir pedagojinin hayata geçirilmeye çalışıldığını görmemiz lazım. Örneğin Orban’ın Macaristan’ında 2020 yılında yapılan yasal değişiklikle “çocukların kendilerini doğuştan gelen cinsiyetlerine göre tanımlama haklarının korunacağı” ve “Hristiyan kültürünün değerleri temelinde yetiştirileceği” ilan edildi.[5] Devlet politikalarının yanında bazı eğitimcilerin benimsediği “mikro popülist” hareketler de bu pedagojinin uzantısı olarak görülebilir. Buna İngiltere’de maaşlarının ve statülerinin azalmasının sebebi olarak hak temelli ve çocuk merkezli eğitimi gören ve medyada örgütlenen muhafazakar öğretmen gruplarını örnek verebiliriz.[6] Benzer örnekleri Müslüman vatandaşlarını şeytanlaştıran Hindu milliyetçiliğini okullarda yaygınlaştırmaya çalışan Narendra Modi’nin Hindistanına kadar uzatabiliriz. Türkiye’den de (Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananlar gibi) bolca örnek gösterebiliriz.

Bu sağ popülist pedagoji açık bir şekilde bir yönetim biçimi ve birlikte yaşama pratiği olarak demokrasileri tehdit ediyor. Ayrımcılığa uğrayan grupların eşitlik ve hak taleplerini ulusal bütünlüğe ve güvenliğe zarar veren talepler olarak görüyor ve bastırılması gerektiğini ileri sürüyor. 1776 Raporu’nda “kimlik politikaları” eleştirilse de bu pedagoji Amerika’da beyaz Hristiyan erkek üstünlükçü bir kimlik politikası güdüyor. Göçmenlere karşı şiddeti körüklüyor (Trump bir konuşmasında “Göçmenler ülkemizin kanını zehirliyor”[7] demişti). Okumuş meslek sahibi kesimleri “yozlaşmış” olarak damgalayarak ve “halkı” yücelterek anti-entelektüel zemini güçlendiriyor (Trump: “Doğru düzgün eğitim almamış insanları seviyorum”[8]). Elitlere karşı savaşı bir hak ve batıl arasındaki ahlaki mücadele olarak kodluyor. Aşı karşıtlığıyla, iklim krizine inanmayışıyla, sıklıkla komplo teorilerine başvurarak bilimsel bilginin altını oyuyor, hakikati bulanıklaştırıyor. Sosyal medyada da (X’teki “EndWokeness” gibi hesaplarla) fikirlerini yaymaya çalışıyor. Son zamanlardaki Trump ve Elon Musk yakınlığı ise ayrı bir bahis konusu.

Peki bu sağ popülist pedagoji ile nasıl mücadele edebiliriz? Mücadele için öncelikle bu pedagojinin nasıl çalıştığını, argümanlarının nasıl bir sosyo-ekonomik bağlamda karşılık bulduğunu çözümlemek gerekir. Öncelikle popülist pedagojiyi duygulanım politikasını göz ardı ederek anlayamayız. Popülizm iki temel duyguya hitap ediyor. Bunlardan biri insanların güvensizlik, belirsizlik ve korku gibi olumsuz duyguları. Popülist söylem neoliberal kapitalizmin yarattığı ekonomik, ekolojik ve sosyal krizler karşısında insanların kendilerini güvensiz hissetme ve geleceğe dair korku duygularına hitap ediyor. Bu korkuyu elitlere, göçmenlere, mültecilere ya da ülkesine göre Müslümanlara, lgbti bireylere karşı öfkeye dönüştürüyor. Ve popülist siyasetçiler bu olumsuz duygulardan kurtulmayı vadediyor. Bunun için de daha iyi bir gelecek, şanlı geçmişin dirilişi söylemiyle olumlu duygular harekete geçiriliyor. Unutmayalım ki Trump’ın 2016 seçimlerinde sadece ırkçı ve yabancı düşmanı söylem kullanmıyordu. Aynı zamanda kitlelere “Make America Great Again (Amerika’yı tekrar büyük yapalım)” diye sesleniyordu.[9] Bu olumlu duygulanım, sağ popülist söylemi destekleyen insanların kendilerini sadece nefret dolu olarak görmemelerini de sağlıyor.

Dolayısıyla popülizme karşı geliştirilecek pedagojik yaklaşımda, insanların bu siyasete nasıl hem öfke hem de umut duygularıyla bağlandıklarının eleştirel bir şekilde ele alınması gerekiyor.[10] Burada bir pedagojik hamle, eğitimcilerle/öğrencilerle bu duyguların kök sebeplerini tartışmaya açmak olabilir. Bir diğer hamlede ise popülist pedagojinin sonuçları ve vaatleri tartışmaya açılabilir. Örneğin, “Trumpçı pedagojinin vaatleri Amerika’yı büyük ülke yapabilir mi? Farklılıkları tehdit olarak gören, özgür düşünceyi kısıtlayan bir siyaset müreffeh bir toplum yaratabilir mi? Sorunların kaynağı gerçekten beyaz Hristiyanlar dışındaki farklılıklar mı?” Sorular çoğaltılabilir, farklı coğrafyalarda farklı şekillerde adapte edilebilir. Örneğin Macaristan nüfusu neden azalıyor, neden dışa göç veriyor? Türkiye’de 18-24 yaş arası gençlerin %70’i neden yurtdışında yaşamak ya da eğitim almak istiyor? Popülist siyasetin bu gelişmelerdeki rolü nedir? Bu süreçte tarihte toplumları saflaştırma arayışlarının sonuçları da tartışmaya açılabilir.

Popülist pedagojiyi sadece ırkçılığını, yabancı düşmanlığını, cinsiyetçiliğini gündeme getirerek, yani sadece olumsuz eleştiri yaparak durdurmak mümkün değil. Bunun etrafına olumlu ve umutlu bir anlam çerçevesi inşa etmek gerekiyor. Bunun için de mevcut dayanışma pratiklerini daha da görünür kılmak, tabiri caizse bir dayanışma pedagojisi geliştirmek gerekiyor. Çünkü toplumsal yaşam popülistlerin ileri sürdüğü gibi iki karşıt gruptan oluşmuyor. Bu kategorileri bozan ve aşan, daha çoğulcu ve demokratik bir toplum için birlikte mücadele eden birçok örnek mevcut. Bu dayanışmaların görünürlüğü sosyo-ekonomik eşitsizlikleri sorgulayan, farklılıklarla birlikte bir yaşama kültürü geliştirmeyi hedefleyen, çoğulcu ve demokratik değerler doğrultusunda inisiyatif alan eğitimcilere/öğrencilere önemli bir zemin sağlayacaktır. 

“Trumpçı pedagoji ile nasıl mücadele ederiz?” cevabı kolay bir soru değil. Çünkü üzerinde yükseldiği sorunlar çok karmaşık. Dolayısıyla geliştirilecek demokratik pedagoji de insanları sorunların karmaşık olduğu ve bunların basit çözümlerinin olmadığı konusunda güçlendirmeli. Belirsizliğin kötü bir durum olmadığı (zira her şeyin belirli olduğu bir topluma demokratik diyemeyiz), bunun yeni arayışlar için olumlu bir zemin sağladığı mesajını vermeli. Ve kolay cevapları sorgulamalı. Örneğin bazılarına göre popülizm bir hastalık ve çözümü de eğitim. Hatta ‘cahil halkı’ eğitmek. Oysa eğitimin kendine içkin özgürleştirici ve rasyonelleştirici bir özü yoktur. Burada eğitimin niteliğini ve bilginin ideolojik boyutunu da tartışmaya açmamız gerekiyor. Bir başka cevap da Türkiye’de maalesef bazen slogan tarzında kullanılan ‘laik, çağdaş, bilimsel eğitim’ söylemi. Bunlar önemli kavramlar tabii. Ancak bunların tarihselliği olan, insanlarda olumlu-olumsuz duygular doğuran kavramlar olduğunu da tartışmaya açmamız lazım. Deyim yerindeyse bu kavramları, etrafına bir duygulanım politikası örerek derinleştirmek, içini doldurmak gerekiyor. Başka bir deyişle duyguları eleştirel perspektifle ele alan, yaşadıklarımızı tarihsel bir bağlama oturtan, insanları özneliğini parçalayan sosyo-ekonomik süreçleri sorgulayan, bize ‘doğal’ olarak sunulanı sarsan, tarihsel kültürel kavramlarını çoğulcu gelecek doğrultusunda yeniden yorumlayan umutlu bir pedagoji geliştirmeliyiz. Dediğim gibi, cevap kolay değil. Düşünmeye, tartışmaya devam.


[1] Bkz. Cas Mudde. The populist zeitgeist. Government and opposition, 39(4), (2004): 541-563.

[2] https://trumpwhitehouse.archives.gov/wp-content/uploads/2021/01/The-Presidents-Advisory-1776-Commission-Final-Report.pdf

[3] https://truthout.org/articles/the-rights-push-to-whitewash-history-is-a-precursor-to-fascism/

[4] https://www.bbc.com/news/articles/cjk35vv2ryjo

[5] Bkz. Eszter Neumann. "Education for a Christian nation: Religion and nationalism in the Hungarian education policy discourse." European Educational Research Journal 22.5 (2023): 646-665.

[6] Bkz. Steven Watson. "New Right 2.0: Teacher populism on social media in England." British Educational Research Journal 47.2 (2021): 299-315.

[7] https://www.nbcnews.com/politics/2024-election/trump-says-immigrants-are-poisoning-blood-country-biden-campaign-liken-rcna130141

[8] https://www.reuters.com/article/world/trump-loves-the-poorly-educated-and-social-media-clamors-idUSKCN0VX2DE/

[9] Türkiye bağlamında yeni geliştirilen Maarif Modeli’nin başına “Türkiye Yüzyılı” tabirinin eklenmesini de bu bağlamda düşünebiliriz. ‘Eski Türkiye’ye karşı Türkiye Yüzyılı mesajına, okullarda yoğun biçimde yaygınlaştırılan teknofestler çerçevesindeki söylemin de hizmet ettiğini belirtmek lazım. Bu konuda bkz. https://birikimdergisi.com/guncel/11614/teknofestlerin-ruhu-tekno-milliyetcilik

[10] Michalinos Zembylas. "The affective modes of right-wing populism: Trump pedagogy and lessons for democratic education." Studies in Philosophy and Education 39.2 (2020): 151-166. Türkiye’de dışlayıcı sağ popülizmle mücadele konusunda bkz. Tuğçe Erçetin & Cemil Boyraz. How to struggle with exclusionary right-wing populism: evidence from Turkey, Democratization, 30:1, (2023): 78-100,